Hayatımın bu noktasının bir gün gelip de suratımda koca bir şamar şeklinde patlayacağını hiç ama hiç düşünmemiştim. Ancak gelin görün ki şu an, şu saniye, tam da burada, ne yazık ki o koca şamarı yemiş bir yıkıkla sizlere yazıyorum incelemeyi.

On birinci sezon başladığından bu yana YouTube incelemelerimizi ve sitedeki yazılarımızı takip eden herkes aşağı yukarı biliyordur ki tüm gidişata rağmen içimizde ufacık da olsa bir umut parçacağı vardı. Bu, ilk bölümlerde biraz fazlayken, zaman geçtikçe çok daha küçük boyutlara ulaştı. Şimdi altıncı bölüm itibari ile de gerçekten atom zerresinden hallice bir forma kavuştu. Muhtemelen kalan son dört bölümde de bir yükseliş yapamayacağından ötürü kalplerimiz kırık, hayallerimiz yıkık, morallerimiz de bozuk bir halde “Perperişanız!” isyanlarını bastıramayacağız gibi. Çünkü, çok üzülerek söylüyorum ki, Doctor Who bozdu arkadaşlar…

Whovianlar olarak ne bölümler gördük, ne irrite edici hikayeler izledik, ne delirten türden şeylere tanık olduk… Ancak hiçbiri bu sezonun gidişatı kadar can sıkmadı herhalde. İnanır mısınız, Clara bölümlerinin çok daha aksiyonlu ve dolu geçtiğini düşünmeye başladım artık. En azından bir Doctor Who havası vardı; her ne kadar kanser etse de. Şimdi ise… Gerçekten bilemiyorum.

Doctor Who Series 11

Doctor Who, üzerine “olmamış / meh / kötüydü” gibi sözcüklerden fazlasını sarf edemeyeceğiniz basit bir diziye dönüştüğü için gerçekten üzgünüz arkadaşlar. Bu konuda, on birinci sezona inanılmaz bir gazla ve Doctor’a olan büyük özlemle başlayan kendimden pay biçerek hepinizin ne kadar üzüldüğünü tahmin edebiliyorum. Ancak dizi, her hafta “Haydi bir de bunu öğrenelim!” tadından öteye gidemeyen koca bir zıpır kamu spotuna dönüştü. Politik doğruculuğu yanlış bulmam normalde, ancak biraz şu kavramı salsanız da izlemek istediğimiz bilim-kurgu dizisini izlesek mi acaba? Çünkü en son baktığımızda Doctor Who bu değildi. Üç-beş eğikliğine rağmen hala kendini inanılmaz sevdiriyordu.

“İğrenç senaryo-müthiş Doktor” lafı, muhtemelen Capaldi’nin sezonları için artık sarf edilmeyecek türden bir kavrama dönüşebilir. Tek başına bakıldığında normal ve güzel gibi gözüken her bir bölümün, toplamda hiçbir anlam ifade etmediği ve hatta üstüne kendi kökenlerine ihanet eden türden kırk dakikalık vakit öldürme aracı oldu Doctor Who. Yani üzülerek bildiriyoruz ki, çoktan miadını doldurmuş bir dizinin ciddi anlamda son çırpınışlarına tanık oluyor olabiliriz. Doctor Who, her yeri delinmiş bir sandal ve Jodie Whittaker da o sandal batmasın diye suyu boşaltırken kullandığımız ufacık bir kova. Anlayacağınız tek başına Whittaker da yetmiyor bu sezon; Capaldi’nin her şeye rağmen kurtarışına Jodie hanım ablamız ne yazık ki erişemiyor. Bu yüzden ona da çok üzülüyoruz, ama yapacak bir şey yok.

Doctor Who gibi Doctor Who izlemek istiyoruz biz; sıradan ama uzay-zamanla harmanlanmış hikayeler görmek isteseydik zaten ilk tercihimiz Doctor Who olmazdı. Bu diziyi sevmemize ve tercih etmemize sebep olan hiçbir şeyi göremiyor olmaktan dolayı üzgünüz. Yeni sezon ve yeni umutlar diye başladığımız yolda gelenin gideni arattığı için üzgünüz. Herkes için en şahane duyguların uyandırıcısı olan TARDIS seslerini özledik, üzgünüz.

Author

Geveze, aşırı heyecanlı, domates surat. Ailenizin mülayim, cep tipi ponçiği. Profesyonel inek. Özel gücü ise role play yazmak. @poncikbruiser

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.