Yazan: Berna Ece Gündüz

Lumos.

Yazımıza Harry Potter’a yapılan bir göndermeyle başladığımıza göre ne dersiniz, direkt olaya girelim mi? İşte size üç maddede “Harry Potter nasıl oluyor da bu kadar başarılı olabildi?” sorusunun cevapları!

 

1. Çünkü Rowling Var Olanı Değerlendirmeyi İyi Bilmiş!

j-k-rowling_andrew-montgomery-wall-to-wall

Bunu görememek için herhalde bir bakıma kör olmak gerekiyor. Zira Rowling’in bizlere sunduğu bu dünyanın müthiş bir hayal gücü ya da yaratıcılık gerektirdiğini bilmemek ya da en azından ayırt edememek kesinlikle büyük bir eksiklik. Harry Potter kitaplarını okurken illa ki fark eden  olmuştur, seri boyunca okuduğumuz birçok şey aslında sil baştan yaratılmış şeyler değil. Rowling ablamız zekâsını kullanıp mitolojiden, tarihten, oradan buradan bulduğu malzemeleri bir güzel kıvama getirip yeni bir dünya yaratmakta kullanmış. Peki, bu dünya ne kadar ‘yeni bir dünya’ sayılabilir?

Düşünün bakalım, Harry Potter’dan önce hiç mi cadılık ve büyücülük üzerine fikirler, hikâyeler yoktu? Mitolojik yaratıklar hiç mi başka yerde karşımıza çıkmamıştı? Şimdilerde spor olarak bile kabul ettiğimiz Quidditch denen bu büyücü sporunun kaynağı size hiç mi tanıdık gelmemişti misal? Bildiğiniz süpürgesine binip uçan cadı klişesi bu yahu! İşte demek istediğim de tam olarak bu aslında. Kabul, her şeyi oradan buradan alarak oluşturmadı kadıncağız, babalar gibi yaratıcılığını konuşturdu seride. Fakat şöyle de bir gerçek var ki, bu fikirlerin kaynağı hep aşina olduğumuz şeyleri kapsıyor.

Klişelerden kopup gelen ama bir şekilde tüm dünyayı etkisine alan bir dünya yaratmış Rowling ablamız, bir o kadar tanıdık malzemesi olan ama yine de bizler için ilk okuduğumuzda fırından yeni çıkmış kek misali mis gibi kokular yayan bir dünyadan bahsediyorum. Sizce de bu kadar bilindik malzemeleri kullanıp da bütün bir nesli etkisi altına alan bir seriyi oluşturmak biraz yürek istemiyor mu? Bana kalırsa Rowling bu konudaki başarısını yeterince kanıtladı bize Harry Potter ile. Zira direkt olarak mitolojiyi konu alıp da hiçbir şekilde oynama yapılmadan olduğu gibi sunan malum seri ile Rowling’in yaptığı işi kıyaslarsak arada dağları bırakın gezegenler kadar başarı farkı olduğunu görebiliriz. Yani demem o ki, Rowling var olanı değerlendirmeyi iyi bilmiş, ortaya mis gibi bir şey çıkartmış. Zaten bir yazarı yazar yapan da böyle vasıflar değil midir ki?

 

2. Çünkü Yan Karakterleri Çok Sağlam!

Luna Lovegood

Yan karakterleri sağlam olan işin kendisi de sağlamdır. Şu düşüncem bir eseri ya da yapımı iyi veya kötü olarak ayırırken hiç sekmedi. Sahiden de, bir yapımda ana kahramanları öncelikle bir kenara almanız gerekiyor, bakın bakalım yan karakterleri ne kadar güçlü, ne kadar kuvvetli, ne kadar özgün. Bu tekniği Harry Potter üzerinde uyguladığınızda da, ne kadar sağlam bir seri olduğunu görmek daha kolaylaşıyor.

Yan karakter dediysek, Harry olmayan herkes demedik elbette. Bana kalırsa Ron Weasley ve Hermione Granger bile yan karakter sayılamaz. Burada bahsettiğim daha da yan karakterler: Weasley aile üyeleri, Profesörler, Ölüm Yiyenler, Hogwarts öğrencileri ve hatta Dursley ailesi! Harry’ye küçük bir böcek gibi davranan Dursley ailesi dahi sağlam bir yan karakter pozisyonunda. Evet, öyle. Peki, sağlam yan karakter ne demek oluyor bu açıdan baktığımızda?

Bana sorarsanız cevabı şudur: Hikâyede önemli bir olaya önayak olacak, ya da bilmesek de tam dananın kuyruğu koparken önemli bir rol alacak olmak, sağlam yan karakter sıfatını elde edebilmek için gayet yeterli. Ki zaten, hayranlar Rowling’in bile belki de aklına gelmeyecek teorileri yan karakterler üzerinden üretiyorlar ve bu da yan karakterlerin ne kadar da iyi düşünülmüş, doğru anlatılmış ve üreticilikleri doruklara çıkartılmış kişiler olduğunu kanıtlıyor. Yani yine konumuz Rowling’in ne kadar başarılı bir yazar olduğuna geliyor anlayacağınız.

 

3. Çünkü Bu Bir Gençlik Serisi!

HP7-1-FP-0484 
DANIEL RADCLIFFE as Harry Potter in Warner Bros. Pictures’ fantasy adventure “HARRY POTTER AND THE DEATHLY HALLOWS – PART 1,” a Warner Bros. Pictures release. Photo courtesy of Warner Bros. Pictures

Tamam, kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, her gençlik serisi böyle dünya çapında bir başarı elde edemiyor. Ama şunu da göz ardı edemeyiz ki, günümüzde böyle başarıya ulaşan kitapların ya da daha doğrusu serilerin büyük bir çoğunluğu gençliğe hitap eden türlerde yazılıyor. Filmi çekilen, başarıya ulaşan tip seriler genelde bu türde ilerliyor günümüzde. Dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu gençler oluşturduğundan, yazarların da yöneldiği kitle genelde onlar oluyor.

Tabii ki de bu diğer başarıya ulaşmış ama aslında gençlik serisi olmayan kitapları bir anda çöp yapmıyor, onların da başarıları kendi kategorilerinde. Ama bir gençlik serisi yazıyor olmak genelde gerçeküstü ögelerle hikâyenize şekil vermeniz demek oluyor şu sıralar. Ve bu da, size azımsanamayacak derecede gerçeklerden kaçan bir kitlenin yakınlaşması demek oluyor, en azından benim düşüncem bu yönde. Rowling’in Harry Potter serisini yetişkinler için yazdığını ele alalım bir an için ve düşünelim. Sizce bu kadar büyük sükse yaratabilir miydi? Ben pek sanmıyorum.

Çünkü; yetişkinler bir seriyi, gençler kadar sahiplenip abartma yetisine sahip değiller. İnsanın kanı kaynayınca, sevdikleri şeyleri aşırı sahiplenip onu yüceltme ihtimali de doğru oranda artıyor. Bunu kendim de yaptım, oradan biliyorum. Bir insan sevdiği şeyi korur, sahiplenir, tepelere çıkartır, ulaşılmaz bir şey kadar değerliymiş gibi gösterir. İşte bu özellik daha çok gençlerimizde karşılaştığımız bir şey ve ben de bir kitap yazıp bundan gelir elde etmeyi düşünseydim, elbette gençlere yönelik yazardım hikâyelerimi. Dediğim gibi, yetişkinler için yazılan bir seri olsaydı Harry Potter, bu kadar satmayabilirdi bile. Bir kere ‘her yaşa’ hitap etmezdi, can alıcı nokta bu. Yetmiş yaşındaki bir amca da gelir vakit geçirmek için bir gençlik serisini takip eder ama dokuz – on yaşındaki bir çocuğa yetişkinler için yazılan bir kitabı ya da filmi verseniz, muhtemelen ya anlamayacaktır ya da ilgisini çekmeyecektir. İşte bunlar hep satış taktiği millet, valla bak.

Harry Potter’ın başarısını üç maddeye sığdırmak ne kadar aklıselim bir iş ben de bilmiyorum ama inanın bir kere başlasak, duramayabiliriz bir daha. Ne kadar ayrıntıya inersek, konu o kadar budaklanır. Biz iyi mi üç maddede güzelce özet geçmiş olalım. Böylesi daha temiz ve net, öyle değil mi? O zaman küçük bir selam da Rowling ablamıza çakmadan bitirmeyelim yazımızı, zira tüm övgüyü hak eden kişi kendisi, bir nesli etkisine alan seriyi çıkartan yegâne insan. Sağ ol, var ol be Rowling, berhudar ol.

Nox.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.