Bir fantastik kitabın kapağını açıp ilk okumaya başladığım andan itibaren beni en çok heyecanlandıran şey büyü sistemlerini öğrenmektir. Her yazarın kendi açısından yorumladığı büyü sistemlerini birbirleriyle karşılaştırmaya, farklılıklarını ve benzerliklerini bulmaya bayılırım. Bugün ise fantastik eserlerdeki bu büyü sistemlerini kategorize etmeye, daha doğrusu halihazırda Brandon Sanderson tarafından kategorize edilmiş büyü sistemleri hakkında konuşmaya çalışacağız. Gelin hemen Brandon Sanderson’ın büyü sistemlerini nasıl kategorilere ayırdığını konuşalım.

Ekran Alıntısı

Brandon Sanderson, daha yazarlık yıllarının en başından beri büyünün bir kurala oturtulması gerektiğini savunuyordu. Ama yine de bazı insanlar ona karşı büyünün bir sisteme oturtulamayacağını, sistemler büyünün içerisindeki merak duygularını azaltacağını savunuyordu. Sanderson ise bu konu hakkında uzun uzun düşündüğünü ve soft magic” ve hard magic” olarak büyüyü iki kısımda incelediği söylüyor.

Soft Magic

Hemen soft magic üzerinde konuşmaya başlayalım. Fantastik eserlerde en uzun süre ile kullanılan ve bir gelenek haline gelen soft magic sisteminde büyü ve büyücülerin ne yaptığını nadiren anlatırsınız. Büyülerinizi ne kadar çeşitlendirirseniz çeşitlendirin, ne kadar detaylandırırsanız detaylandırın şu basit soruya cevap veremez: “Büyücü eleman bunu nasıl yaptı?” Her ne kadar bu tembel yazarlık ya da kötü yazarlık olarak gözükse de tarihin gördüğü en iyi iki fantastik eser olan Yüzüklerin Efendisi ve Game of Thrones serisi soft magic sistemini kullanmışlardır.

gandalf

Soft magic sisteminin ana özelliği, büyünün doğasını hiçbir zaman tam olarak açıklamamasıdır. Büyü vardır ve belli kişiler tarafından yapılır. Anlaması kolaydır ve yazarın yeteneğine göre okuyucuyu şaşırtma potansiyeli inanılmaz derecede büyüktür. Çünkü kimse tam olarak bir büyücünün nelere kadir olduğunu ve neleri başarabileceğini bilmez. Kahramanlarımızın köşeye sıkıştığı bir anda büyücü bir adım öne çıkar, daha önce hiç görmediğiniz bir büyüyü yapar ve günü kurtarır. Siz de bu duruma karşı çıkamazsınız çünkü büyücünün neler yapabildiğini asla tam olarak size söylenmemiştir.

Yüzüklerin Efendisi, soft magic sistemine verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Evrenin merkezinde olan büyü hiçbir zaman tam olarak açıklanmaz ve evrenin en önemli rollerine sahip olan büyücülerin ne yapabileceğini kimse tam olarak bilmez. Elflerin tamamı büyü yapabilir mi, bir Gri Büyücü ne kadar güçlüdür, Gandalf neleri yapabilir neleri yapamaz? Bu gibi soruların cevabının hiçbir zaman verilmemesi, seride sürekli bir gerginlik havası ve merak oluşturur. Pek tabii bu da maharetli bir yazarın ellerinde muhteşem bir eserin ana malzemesine dönüşür.

Hard Magic

Öte yandan hard magic ise kuralları ve sınırları olan büyü sistemleri için Brandon Sanderson’un verdiği genel isimdir. Hard magic sistemini kullanan bir fantastik eserde büyü, okuyucuya bütün kurallarıyla anlatılır ve bundan sonra okuyucu karşısına neyin çıkacağından emin bir şekilde okumaya devam eder. Kimlerin büyü yapabileceğini, kimlerin yapamayacağını, hangi durumda hangi büyülerin yapılabileceği açık bir şekilde tarif edilmiştir böyle eserlerde. Bu gibi eserlere en güzel örneklerden biri ise yine Brandon Sanderson’un elinden çıkan Sissoylu serisidir.

mistborn

Sissoylu serisindeki büyünün ana teması metal yakmadır. Tek bir metali yakma yeteneğine sahip kişilere Siskan, birden fazla metali yakabilen kişilere ise Sissoylu denir. Siskan ve Sissoylu’lar vücutlarına aldıkları demir, çelik, kalay, lehim, bakır, tunç, çinko ve pirinci içeren sekiz allomantik metali yakarak üstün özelliklere kavuşurlar. Bunlardan bazıları birbirlerine zıt kullanım tarzları ortaya çıkarır. Örneğin demir yakan bir Siskan çevresindeki metalleri çekme kuvvetine kavuşurken, çelik yakan bir Siskan ise çevresindeki metalleri itme gücüne erişir. Bir Sissoylu ya da bir Siskan’ın stoğunda bu metallerden hiçbiri yoksa yeteneklerini kullanamaz ve normal bir insandan farkı kalmaz.

Tek bir paragrafta aşağı yukarı anlattığım bu büyü sistemi sizin Sissoylu serisindeki büyücülerin neler yapıp neler yapamayacağı hakkında bilgi verir. Karakterlerinizin zayıflıklarını, sınırlarını bilirsiniz. Böylece siz kitabı okurken karakterinizin neden zor bir durumda kaldığını ya da imkansız bir durumdan nasıl kurtulduğunu anlamanıza yardımcı olur. Kitabı okumaya devam ederken bir yandan da kafanızda olası bir mücadelenin simülasyonunu yapar, kimin kazanıp kimin kaybedeceğini az çok tahmin etmenize imkan sağlar.

İkisini de Birleştirsek?

Peki, bu iki sistemi de içerisinde barındıran fantastik eserler yok mudur? Olmaz olur mu tabii ki var. Hem soft magic’i hem de hard magic’i içerisinde büyük bir uyumla kullanan fantastik eserlere en büyük iki örnek Harry Potter ve Kral Katili Güncesi serisidir. Ben Harry Potter evrenine çok hâkim olmadığım için işi ehli olan Berna’ya bırakıyor ve yine en çok sevdiğim serilerden biri olan Kral Katili Güncesi’nden örnek veriyorum.

king

Kral Katili Güncesi, İsimlendirme adı verilen geleneksel bir soft magic sitemi ile kendi yarattığı Sempati isimli hard magic sistemini birbirine karıştırarak farklı bir büyü evreni yaratmıştır. Sempati, kuralları olan, yapılması için aynı bizim derslerimize çalıştığımız gibi çalışmamız gereken bir büyü sistemi iken İsimlendirme ise sınırlarını kimsenin bilmediği ya da bilenlerin tarih sahnesinden uzun zaman önce silindiği bir yetenektir. Alar konusunda kendisini geliştiren hemen hemen herkes Sempati konusunda ufak da olsa bir yetenek sergileyebilirken, İsimlendirme sadece gerçekten özel kişilerin kullanabildiği üstün bir güç olarak tanımlanıyor.

Bunlardan basitçe bahsetmem gerekirse Sempati, iki materyali birbirine bağlayarak aralarında enerji değişim yapmanızı sağlayan bir sistem. Örneğin bir meşaleyi yakmak için kendi vücut ısınızı kullanabilirsiniz ya da demir bir kazanı kaldırmak için onu demir bir madeni paraya bağlayabilirsiniz. Tabii bu sistem bütün hard magic sistemlerde olduğu gibi sonuçları da beraberinde getiriyor. Mesela meşale yakmak isterken kendi vücudunuzdan çok fazla ısı çekerseniz hipotermi geçirebilir, ölebilirsiniz. Ya da madeni para ile kazanı birbirine bağladığınızda madeni paranın ağırlığı da kazanın ağırlığına denk olacağından büyük bir ağırlık ile karşı karşıya gelebilir ve kendinizi yaralayabilirsiniz.

sympathy

Öte yandan İsimlendirme ise bir materyalin ona hükmetmenizi sağlayacak gerçek ismini öğrenmenizi amaçlıyor. Kitapta Kvothe’nin rüzgarın adını görmesi ve bu adı söyleyerek fırtınalar çıkartacak ya da fırtınaları dindirecek bu büyü sistemi serinin ilk kitabı olan Rüzgarın Adı’na da ismini veriyor. Canlı ya da cansız fark etmeden herhangi bir varlığın gerçek ismini bilmeniz onun üzerinde tam olarak bir hakimiyet kurmanızı sağlıyor. Bu yüzden serideki İsimciler en yakınlarından bile gerçek isimlerini saklıyor ve başkalarının gerçek isimlerini bilen insanlara tehlike gözüyle bakıyorlar.

Peki, tamam; bu kadar anlattık da bu sistemler fantastik bir esere ne kazandırıyor ya da ne kaybettiriyorlar? Aslına bakarsanız hem hard magic sistemlerinin hem de soft magic sistemlerinin kendilerine göre hikayeye kattıkları avantajlar ve dezavantajlar var.

Soft magic sisteminin en büyük özelliği beklenmedik olmasıdır. Büyünün sınırları tam olarak belli olmadığı için kahramanlarınızdan biri asasını yere vurarak daha önce hiç görülmemiş bir büyüyü yaparak dünyayı kurtarabilir. Böylece okuyucunun heyecanı ve seriye olan tutkusu her zaman aynı ölçüde tutulabilir. Yine de bunu yaparken yazarın dikkatli olması gereken bir nokta vardır: Yaratıcılık ve ayarında kullanım.

Eğer soft magic büyü sisteminin beklenmediklik özelliğini fazla kullanırsanız, okuyucular bir süre sonra hikayeden kopacak ve “nasıl olsa bir büyü yapıp kurtulacaklar” dedirtecektir. Bunun olmasını önlemek için büyü sisteminin bu zayıf yönünü olabildiğince istismar etmeyip zekice çözümler bulunması gerekir. Gandalf’ın karşısına çıkan efsanevi canavar Balrog’u ilk karşılaştıklarında büyüyle yok etmeyip sadece köprüyü yıkarak Yüzük Kardeşliği’ne ulaşmasını engellemesi zekice çözümlere verilebilecek en güzel örnektir.

balrog

Hard magic sisteminin ise en can alıcı noktası soft magic sisteminin aksine öngörülebilirliktir. Yarattığınız büyü sistemini okuyucuya çok iyi açıklamalı, böylece karakterlerinizin karşılaştığı durumlardan nasıl sıyrılacağını okuyucularınızın kafasında canlandırabilmeniz gerekir. Yine de bunu yaparken eğer iyi bir yazarlık örneği gösteremezseniz hikayeniz oldukça sıradanlaşır ve sıkıcı hale gelir.

Kendi açımdan konuşmam gerekirse ben en çok hard magic sistemlerini seviyorum. Karakterlerin yaşadığı sıkıntılı durumları kafamda canlandırıp “Bak şimdi o demir çekse, diğeri çelik iter, ondan sonra öbürü lehim yakarak berikinin hareketini durdurur” şeklinde hayal kurmak inanılmaz büyük bir haz veriyor bana. Tabii bu kişiden kişiye değiştiği için sizlerin düşüncelerini çok merak ediyorum. Sizin favori büyü sisteminiz nedir ve eğer bir fantastik eser yazacak olsanız hikayenizde hangi büyü sistemini kullanırsınız?

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

1 Comment

  1. Harika bir yazı olmuş elinize sağlık, oluşturduğum kurgusal evrende en çok kafamı karıştıran şey de bu aslında soft mu hard mı ama ikisini iyi karıştırabilrisem sanırım istediğim tarzda bir şey çıkabilir. Teşekkür ederim.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.