Yazan: Ecem Türkoğlu

Sanal gerçeklik kavramı hayatımıza girmiş, oturmuş, ayaklarını uzatmış ve kendine bir çay söylemiş durumda. Şimdilik gitmeye pek niyeti yok. Bir çay daha söyler mi, çaydan sonra yemeğe de kalır mı ya da yatıya mı geldi, henüz bilmiyoruz. Elbette gelene git denmez. Ve bizler de evini cüceler bastığında kilerine hüzünle bakan Bilbo misali, kendisini her şeye rağmen buyur etmekle yükümlüyüz. İşin sonunda tehlikelerle dolu bir yolculuğa sürüklenecek olsak bile. Fakat şimdilik bir önyargı geliştirmek için erken. Bugünkü anlamıyla sanal gerçekliğin ne kadar kalacağı da, nereye gideceği de meçhul.

Durum bu kadar belirsizken gelin biz bu işin nereye gidebileceğine dair birlikte akıl yürütelim ve bizi nereye götürebileceğine dair de sorular soralım. Buna ister hayal kurmak deyin, ister hazırlıklı olmak. Neye mi hazırlıklı olmak?
Teknolojinin hiç uyarmadan ve sıkılmadan ilerleyişine. Teknolojinin lineer değil, logaritmik artışı bir gerçekse buna hazırlıklı olmak da bir o kadar gerçek olmalı. Çünkü işin sonunda insan olmanın anlamı değişebilir. Kitaplarımız sanallaşıyor, sohbetlerimiz sanallaşıyor, ilişkiler sanallaşıyor. Peki, bu gidişle elimizde gerçek ne kalacak? Bir değerlendirme yapalım:

Bu İş Nereye Gider? İçine Girdiğimiz Filmlere ve Oyunlara Mı?

031817_vr_main_free

Eski filmleri hatırlayın. Hani şu karlı çekimleri küçücük ekranlarda seyrettiğimiz filmler. Sonra iş değişmeye başladı. Ekranlar büyüdü, görüntüler netleşti, çekim açıları farklılaştı. Bizler gün geçtikçe filmlerin içinde hissetmeye daha çok alıştık. Peki ya günün birinde filmin “gerçekten” içinde bulursak kendimizi?

Karakterlerin konuştuğu odadaki koltukta oturabilir, bulundukları hava şartlarını hissedebilir hatta bir olay esnasında konuyla tamamen alakasız olan, arka plandaki konuşmaları dinleyebiliriz. Tıpkı düşünselinde hatıralara bakmak gibi, filmler ciddi anlamda 3 boyutlu olabilir.

Bu İş Bizi Nereye Götürür? Ayrılmak İstemediğimiz Sanal Gerçekliklere Mi?

virtual_reality

Hikâyeler neden bu kadar çekicidir? Kendi hayatımız dışında gözlem yapma imkânı sunar ve çoğunlukla da gerçek hayattan çok daha ilginç olduğu için bir kaçış yolu haline gelir bizler için. Bu kaçış yolu özellikle de oyunlar ile daha da gerçek hissettirmeye başladığında tehlike çanları çalmaya mı başlayacak? İnsanlar neden oradaki ilginç dünyayı bırakıp kendi sıkıcı hayatlarına dönsünler ki? Zamanla hayattan kopan, gerçeklikle bağlarını kesen insanlar mı türeyecek? Kendim için bile bir kez kaçtığım sıradan hayatıma geri dönmek ister miyim, emin olamıyorum.

Bu İş Nereye Gider? Sonsuz Kişiselleştirmelere Mi?

disney-movies-vr-screen

Sanal gerçekliğin günlük hayatımıza bir katman gibi eklendiğini düşünelim. Bu görsel açıdan bize birçok olanak sunacaktır. Tek tıklamayla duvarlarımızın renklerini değiştirebilsek mesela. Ya da aynı ayakkabının 3 farklı rengini almak zorunda kalmasak, sadece beyaz tişört alsak ve istediğimiz deseni uygulasak üzerine, güzel olmaz mı? O anki modumuza göre dekorasyonu değiştirsek ama bu günler süren bir iş olmasa. Ayrıca malzemeye değil sadece tasarımlara harcama yapsak, bu sayede mutlu keyifli yaşamak daha ucuza gelse. Hatta her konuda kendi tasarımlarımızı yapma imkânımız olur, düşünsenize. Hayatımıza istediğimiz arka planı ayarlayabiliriz.

Bu İş Bizi Nereye Götürür? Kişisel Zevklerin Sınırlılığına Mı?

decorate_a_virtual_room_540704859

Açık konuşmalıyım, meselenin bu kısmıyla ilgili kötü bir senaryo geliştiremedim. Ama isterseniz bana duygusal deyin, bence ailecek yılbaşı süsleri yerleştirmek ya da yeni taşınılan evin duvarlarını birlikte boyamak çok güzel değerler. Bizi birbirimize yakınlaştıran anılar paylaşıyoruz bu küçük uğraşlarda. İlkokulda sınıf süsleme etkinliği yapılmıştı ve tüm sınıf yakınlaşmıştı o kıymetli saatlerde. Tüm bunlar bir anda tarihe mi karışacak? Arkadaşımızın odasına yakışacağını düşündüğümüz bir tablo alacağız ve o odasını çoktan bambaşka bir temaya mı bürümüş olacak? Bilemiyorum, belki de değişimden korkmak için bahaneler buluyorum.

Bu İş Nereye Gider? İletişimin Tüm Engellerini Yıkar Mı?

StudioColorCorrect_n

Çok saygı duyduğum bir hocamın, bir konuşmasında söylediklerini hatırlıyorum. Kendisiyle aynı amaç için çalışan ekip arkadaşları bulduğundan bahsetmişti. Bu ekip arkadaşlarının birinin Kanada’da, bir diğerinin Hindistan’da ve diğerleri de dünyanın bambaşka bölgelerinde olduğunu ve hiç birinin yüzünü dahi bilmediğini söylemişti. 30 yıl önce bu insanların birbirlerini bulmaları ve aynı proje üzerinde birlikte geliştirmeler yapmaları neredeyse imkansızdı. Şimdi ise sadece bir iki tuşa basıp bir ekip kurabiliyorlar.

Bir de bu kişilerle aynı masada oturup karşılıklı beyin fırtınası yaptıklarını hayal etsenize. Ya da daha basit bir noktadan yaklaşalım; internet sayesinde aynı filme delicesine tutkun olduğunuz bir grup insan buldunuz fakat bu insanlar bambaşka şehirlerde. Yine de sanal gerçekliğin gideceği noktada yan yana o filmi seyredebileceksiniz. İletişim sınırlarımızı muazzam şekilde genişleten gelişmelere tanık olabiliriz.

Bu İş Bizi Nereye Götürür? Hayatlarımız Reality Showlara Mı Dönüşür?

Intel-VR-Showcase-NYC-4s-690x460_c

Daha sadece akıllı telefon aşamasındayız ve tüm hayatlarımızı süsleyip püsleyip internette beyan etmekteyiz. İşin içine sanal gerçekliğin girmesiyle sosyal medyanın boyutlarının nerelere varabileceğini ben şahsen hayal bile edemiyorum. Herkesin hayatı küçük reality showlara mı döner? Ya da farklı açıdan bakarsak, sosyal medyada etrafa nefret saçarak rahatlayan güruhun sanal gerçeklikteki hali ne olur? Bundan kaçınmak için alınan önlemlerle Black Mirror’un yılbaşı özel bölümünün gerçek olduğuna mı şahit oluruz? İnsanları engellemek nasıl boyutlara ulaşabilir?

Bu İş Nereye Gider? Işınlanmaktan Daha İyisine Mi?

heres-all-science-knows-about-teleportation-and-why-humans-shouldnt-do-it-social

İnsanlığın yıllardır beklediği icatlar; uçan araba, rüya kaydedici ve ışınlanma. Bazen üşengeçliğimizden, bazen dünyadaki kısıtlı zamanımızı yollarda harcamak istemediğimizden, bazen de toplu taşıma rezilliklerinden yıldığımızdan ama hepimiz zaman zaman ışınlanmanın bulunmasını istiyoruz. Fakat biraz gerçekçi olalım, burada atomlarımıza ayrışıp başka yerde  tekrar bir araya gelmekten bahsediyoruz. Bu konu kendi içerisinde birçok risk barındırmakla birlikte Theseus’un gemisi misali çok derin felsefi tartışmaları da beraberinde getiriyor.

Peki, sanal gerçeklik dururken gerçekten ihtiyacımız var mı ışınlanmaya? 9’daki işimiz için 6’da kalkıp metrobüs çilesi çekmek zorunda kalmasak, arkadaşımızla yüz yüze görüşmek telefon etmek kadar kolay olsa ya da bir ekinliğe katılmak için ille de orada fiziksel olarak bulunmaya mecbur kalmasak, ışınlanmanın bulunmasını bu kadar ister miyiz? Şimdi sizlere çok imkânsız olmayan bir gelecek resmi çizeceğim:

Düşünün sabah kalkıyorsunuz, kahvaltınızdan sonra çalışma odanıza geçiyorsunuz ve işinizi yapmaya başlıyorsunuz. 10’da toplantı yapılacak, odanızdan çıkmanıza gerek yok, her biriniz kendi odasından aynı sanal masanın etrafında toplanıyor. Arkadan öğle arası geliyor. Evinizde demli çayınız eşliğinde en yakın arkadaşınız ile gıybetin dibine vuruyorsunuz, o da kendi evinde aslında. Akşam için de bir planınız var. Çok sevdiğiniz müzik grubunun Londra’da konseri var, kendi evinizden o etkinliğe bağlanıyorsunuz. Hepsi de sanal gerçeklik sayesinde.

Bu İş Bizi Nereye Götürür? Ev Hapislerine Mi?

VR

Çizdiğim tablo ne kadar hoştu değil mi? Peki neleri elimizden alır bu ihtimaller? Şimdiden oturup sohbet etmeyi unutan insanlar böyle bir teknoloji içinde ne kadar sosyallik yaşar acaba? Bu gidişle koşarak son vapura yetişmeleri, o vapurda içilen çayı ve denize bakmaları, arkadaşlarla çıkılan yolculukları, yeni bir ülke keşfetmenin heyecanını unutur muyuz dersiniz? Bizlerle aynı yöne giden insanlarla tanışmak, arkadaşlarla aynı eve toplaşıp yemek yemenin keyfi, yatıya kalmalar tarihe karışır mı? Evinden dışarı adımını atmayan bir nesil mi yetişir? “Evet”in olası bir cevap olması beni bir miktar korkutuyor.

Liste hayal gücünün ve bilimin ışığında sonsuza kadar uzatılabilir. Her yolculuk risk taşır. Her rotada tehlikeli sapaklar tespit edilebilir. Bu, yolculuklardan korkarak Shire’daki Hobbit evimize kapanmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Belki bu yolculuk bize insanlığımızı unutturur, belki de dünyayı kurtarır. Bunu yaşayıp görmemiz gerekiyor.

Ve size bir fizik bilgisi ile veda etmek istiyorum; Toplam entropi daima artar. Yani evren daima düzensizliğe eğilimlidir. Bardaklar kırılır, evren kaosa ilerler, gezegenler birbirinden uzaklaşır. Biz de öyle. Her teknolojik gelişme ile biraz daha izole olan insanoğlu olarak git gide yaşamımızı odalarımızdan ayrılmadan sürdürecek bir ırka dönüşebiliriz. Ama belki de bu sonumuzun geldiği anlamına falan gelmiyordur, sadece evrenin yasalarına uyuyoruzdur. Ne dersiniz?

___________

DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.