Şimdiden bir şeyin ikazını yapmam gerekiyor. Başlıkta biraz spoiler var. Türkçe’ye çevrilmemiş, yaklaşık iki yıllık bir romandan spoiler; ama yine de spoiler işte. Eğer yazının bu kısmından ilerisini okursanız, hangi kitaba ait olduğunu da söyleyeceğim. O yüzden, giriş başlığında uyarmak boynumun borcu. Bir yerlerde böyle bir twist’e sahip kitap var, o kitabı elinize aldığınızda bunu bilmiyor olacaksınız, ama yazının devamını da okursanız, parçalar yerine oturacak.

01

Kitabın ismi We Are All Completely Beside Ourselves. Bir hayli övülen, eleştirmenlerin özgün yazım tarzını çok takdir ettiği Karen Joy Fowler‘ın kitabı kendisi. Türkiye’ye resmi basımıyla girdi mi bilmiyorum, ama internet çağında şükürler olsun ki birileri ebook denilen kavrama yerel kısıtlamalar koyma yoluna gitmediği için her kitaba erişebildiğiniz gibi, bunu da bulabiliyorsunuz bir yerlerden. Ben de bir süre önce, 2014 Şubat çıkışlı bu kitabı aldım, tabletten okumaya başladım.

Esas merama geçmeden önce, birkaç ön bilgi paylaşmam gerekiyor. Benim gelmiş geçmiş okuduğum en iyi kitap, tartışmasız bir şekilde Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu. Italo Calvino’nun bir kitabı kendisi. Calvino’yu biliyorsanız, kendisinin öncelikli dertlerinden birinin yazı-okur ilişkisi olduğunu fark etmişsinizdir mutemelen. Bir Kış Gecesi de öyle bir kitap. Çok ciks tabiriyle, “meta” denilen türde.

Bir Kış Gecesi, ısrarla Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabını okumaya çalışan bir karakteri (ki burada Calvino o karaktere ikinci tekil şahıs kipiyle hitap ediyor, yani bir anlamda o karakter sizsiniz aslında) ve o karakterin o çabalama süreci boyunca okuduğu diğer kitapları anlatıyor. Her tek rakamlı bölüm karakterin kitabı okuma çabası, her çift rakamlı bölüm de o çaba esnasında karşısına denk gelen kitaplar. Calvino bu muhteşem kurgu üzerinden yazarın yazıyla, yazının da okurla olan ilişkisini parçalarına ayırıyor ve her şeyi müthiş bir zarafetle süzüp koyuyor ortaya.

02

We Are All Completely Beside Ourselves‘in bu konuda Bir Kış Gecesi’ne benzer bir yanı var. Hikaye hiçbir noktasında edebiyat-okur ilişkisini kurcalamıyor, ama Fowler konuya ortasından girerek; sesli olarak bunu karakterlerine söyletmese bile yazı-okur beklentisi üzerine düşünmeye itiyor sizi. Esas kızımız Rosemary başlıyor kendi hikayesini anlatmaya. Başlangıç yeri, ne çocukluğu, ne de yetişkinliği. Edebi tabiriyle, in medias res başlatıyor hikayeyi, yalnız bu tamamen birinci kişi perspektifinden olduğu için, araya güvenilmez anlatıcı defosu da giriyor.

Yani şöyle: Size tüm hikayeyi anlatan kişi, Rosemary’nin kendisi. O da hikayesini, kasti bir şekilde sizi yanlış yönlendirmek için bunu da açıkça itiraf ederek– ortadan başlatıyor. Geçmişe gidiyor, günümüze dönüyor, sonra daha da geriye ilerliyor… Bunun sebebi, Rosemary’nin hayatındaki büyük twist’i sizden gizlemek. Fowler, bunu iki amaçla yapıyor. Birincisi, Rosemary karakterinin insancıllaşmasına yarıyor bu git geller. Aynı gerçek bir insan gibi, Rose da size güvenene kadar büyük sırrını söylemiyor. İkincisi de, her yazarın yaptığı gibi, büyük twist doğru ana kadar gizleniyor ki ortaya çıktığında sizi şaşırtabilsin.

Evet, bu büyük twist, bir ana karakterin maymun çıkması. “Ne diyorsun kardeşim?” diyecek olanlara hikayeyi yakarak anlatıyorum. Rose devamlı beraber yetiştiği, ama artık hayatında olmayan kardeşi Fern‘den bahsediyor. Bir şekilde Fern artık resimde yok. Abisi Lowell Fern artık ortada olmadığı için sinirli, evi terk etmiş. Anne ve babada bir kopukluk var. Rose’un da yaraları var üzerini gizleyerek konuştuğu. Kitabın yarısına kadar her şey kronolojik olarak git geller içerisinde sunulduğu için, parçaları birleştiremiyorsunuz. Sonra Fowler, en beklenmedik yerde çattadanak diye söyleyiveriyor.

Fern bir maymun.

03

We Are All Completely Beside Ourselves, 70’lerde Amerika’da görece sık yaşanan bir fenomeni ele alıyor. Bu fenomenin yaşanması garip, kitapta yer alması ise ayrı garip. Kültürel farklılıklarla da açıklanamayacak bir durum bu, zira Rose’un babası bir psikolog ve uzmanlık alanı primat psikolojisi. Şempanzelerin insana benzer yetiştirilip yetiştirilemeyeceğini, bencil ama karakteri suçlayıp harcamanıza da engel olamayacak derecede saf bir merakla kendi kızıyla birlikte ikiz gibi yetiştiriyor.

Çok net söyleyeyim, Fowler bu çok garip konuyu zaten kendiliğinden çok iyi bir şekilde işliyor. Yani aslında, teknik olarak baktığınızda, ortada kaliteli kelimelerle bezenmiş eşsiz bir konu var. Bunun daha da süslenmesine, giydirilmesine gerek yok. Ama Fowler yine de giydiriyor işte. Kitabın ilk çeyreğinin bitimine kadar size bunu söylemiyor ve Fern’den, sanki bir insanmışçasına söz ediyor. Bir şeyler eksik, evet, bazı garip söylemler var; ama hiçbir noktada “kız maymun o zaman?” demiyorsunuz.

Bu benim hayatımda gördüğüm en şaşırtıcı twist. Hiç şüphe yok. Hiçbir edebi, sinemasal, oyunsal, çizimsel işte böylesine şaşırmadım. Fight Club, Knights of the Old Republic, Psycho, Usual Suspects, Lost, V for Vendetta… Yok, hiçbirisi bana böyle bir dumur yaşatmadı. Peki tamam da… bu iyi bir şey mi? 

Bence değil. 

04

Bakın, kitabın bütün meziyetlerinden ayırarak konuşuyorum burada. Fowler gerçekten de istisnai bir yazar. Bundan sonraki işlerini de takip edeceğimden kesinlikle eminim. Ama bizim büyük şaşırtıcı hikaye sürprizlerine twist dememizin bir sebebi var. Hikayeleri bir yol olarak, okuru da o yolda araba kullanan bir sürücü olarak düşünürsek, bu twist’ler yolun ani aldığı virajlar. Adrenalin yükseltirler, heyecan katarlar, uykuya dalmamızı engellerler. Ama aynı zamanda virajı alamayıp, yoldan çıkmamıza da sebebiyet verebilirler.

We Are All Completely Beside Ourselves’in twist’i biraz öyle işte. Fowler’ın bunu gizlemek için muhteşem bir edebi kurgu yaratmış olması, bu virajı daha da sert kılıyor. Evet, neticede büyük twist metnin sonunda değil, ilk çeyreği civarında geliyor. Ama yine de, Fowler güzel dili ve zeki planıyla onu siz fark etmeden de olsa bir torba yargı ve varsayımın altına gömüyor. O ağırlık, arabaya takılıyor neticesinde ve siz sert viraj karşınıza çıkınca, alamayıp şarampole yuvarlanıyorsunuz.

Beside Ourselves müthiş bir kitap. Görece kısa da, okumanızı öneririm. Ama bence, kaliteli kurgu, keyifli kelimeler, ustaca planlamaların örneği olmasının yanı sıra, bir de bir twist’in bazen çok fazla derece dönmesinin mümkün olduğunun da kusursuz kanıtı…

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.