Yayın övmeye dair çok geniş bir lügatım yok. Filmleri övmek için, dizileri göğe çıkarmak için, oyunları ballandıra ballandıra anlatmak için hektarlarca alan var şahsi sözlüğümde. Ama yayın övmekle ilgili beyin kasımı bugüne kadar hiç ısındırma ihtiyacı hissetmemişim. Bu muhtemelen etrafımda çok da övülecek bir yayın olmayışından kaynaklanan bir durum. Ama ben bugün, yine de bir dergiyi övme niyetindeyim tüm handikapıma rağmen: Sokrates.

Bir kere baştan kafanızda kurgulamış olabileceğiniz yanılgıları silerek başlayalım işe. Ünlü politik futbol ikonundan aldığı ismi, kapağın altında buram buram güdük duyar ve kibirli bilmişlik yattığı imasını veriyor ilk etapta. Ama durum hiç de öyle değil. Sokrates, Kafa-OT-Püsür tipi bir dergi değil. Spektrumun öteki tarafında, kendi “alanındaki” FutbolExtra tipi, çemen yazılarla dolu dergilerden de değil. Sokrates yaptığı her şeyi, tam ince ayarında yapan bir dergi.

Sokrates 1

Proje Bağış Erten ve Can Öz’den çıkmış. En azından künyede öyle yazıyor. Bir kere bu iki isimden biri memlekette spor üzerine laf söyleyen en çiçek insanlardan biri, diğeri de Türkiye’nin en güzide ve köklü yayınevlerinden birinin sahibi. Dergiyi de o yayınevi, Can Yayınları basıyor zaten. Yayının günbegün yönetimini ise Caner Eler’e bırakmışlar. Eler’i bir dönem Eurosport izleyenler, istisnasız her spor hakkında olimpik seviyede bilgi sahibi olan o spiker olarak hatırlarlar.

Sokrates de Eler’in gözetimi altında, her spor hakkında anlamlı şeyler söyleyen bir yayın olmaya uğraşıyor. Tabii bunu yaparken, satmak gibi gayet doğal bir hedefi olduğundan kapaklarını LeBron James, Cristiano Ronaldo, Zeljko Obradovic gibi bilindik ikonlar süslüyor; ama o kapaktan içeriye geçtiğinizde, inanılmaz geniş bir konu yelpazesi vuruyor suratınıza. Kapakların ana akım, içerisinin ise niş kaynıyor oluşunu özellikle vurguluyorum; zira bu çok kıymetli bir yayın tekniği. Zira o ana akım kapak, içeride nişe müthiş bir şekilde bağlanıyor.

Sokrates 2

Her sayının bir merkez kortu var. Bu, sayıların dosya konularına takılan isim. Dosya konularının başlığı kararlar olabiliyor, hayaller olabiliyor, ikinciler olabiliyor. Muhtemelen bu konu başlığı yazarlara geçiyor, yazarlar dosyayla ilgili ekleyebilecekleri şeyleri sunuyorlar, Eler de şekillendiriyor. Ve sonucunda, siz “tutunamayanlar” başlıklı bir dosyaya, Michael Owen’ı merak ettiğiniz için girip; kayakçı Matti Nykanen’in hikayesini okuyarak veda ediyorsunuz.

Dergi her sayıda isminin altına “Düşünen Spor Dergisi” yazıyor, ama aslında okura sunduğu şey spordan çok, düşünebiliyor olması. Bu da onu biraz “spor dergisi” konseptinden çıkartıyor. Meramım ne spor dergilerinin düşünemediğini ima etmek, ne de Sokrates’in sporla ilgili olmadığını söylemek. Bu ikisi de geçerli durumlar değiller Sokrates’in sayfaları arasında. Ama Sokrates bir spor dergisi değil gerçekten de, bir düşünen dergi. Size ürün olarak sunduğu şey, kaliteli kelimeler, düşünceler, yorumlar ve analizler. Böyle olunca, dergiyi okumak için spor biliyor olmak gereksinimi de kalkıyor ortadan. Buna kefilim, zira hayatımda ilk defa duyduğum sporların yazısını da bayılarak okudum Sokrates’te.

Sokrates 3

Bunu bir başka yayıncının imrenme içeren itirafı olarak kabul edin: Caner Eler ve Can Yayınları, Sokrates’le muazzam, bu ülkenin ilerisinde bir iş yapıyorlar. Sayfa tasarımından yazarlara, kağıt kalitesinden ilüstrasyonlara kadar; muazzam, eksiksiz, ilham verici, büyüleyici bir dergi Sokrates. Böyle mağrur mağrur övdüğüme de bakmayın, gece saat üç buçuk, yanımdaki ışık da sarı ve loş diye böyle manalı ağız konuşuyorum. Yoksa yani, Sokrates’in yazıları gül gibi, gülistan gibi, hiç öyle kısık gözle övülecek bir durumu yok. Çiçek gibi dergi işte. Alın okuyun!

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.