Fantastik eserleri seviyoruz değil mi? Bir de geek olarak sevdiğimiz konularla ilgili araştırmak, soruşturmak, bilmek ve daha da çok öğrenmek doğamıza işlemiş. Naçizane durum bu fakir için de böyle, nereye bakarsam bakayım, önünü alamayıp bir geek damar aramaya başlıyorum. Bazen de benim aramama gerek kalmadan fırsat ayağıma geliyor; alakasız bir yerden gördüğüm bir şey, damarıma nüfuz ediyor.

Bu yazının konusunu, ikinci gruptaki aramadan bulunan bir fırsat oluşturuyor. Birtakım akademik uğraşlar yolumu; sizlerin de belki lise edebiyat derslerinden hatırlayacağınız o garip isimli eski Türk hikâyelerinden Kalyanamkara ve Papamkara’ya düşürüyor. Kalyanamkara ve Papamkara, içinde devasa mücevherler, çılgın deniz yolculukları, entrikacı kardeşler, esarlı kehanetler, bulutlu kadim dağlar ve tabii ki ejderhalar içeren bir hikâye. Daha fantastik ne var cidden bilemiyorum!

Hazır fırsatını bulmuşken de sizinle bunun üzerine iki çift kelâm edelim istedim. Umarım bana katılırsınız.

Nedir Bu Kalyanamkara ve Papamkara?

buddha-header5b

Kalyanamkara ve Papamkara“İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade” hikâyesinin daha meşhur olan bir diğer ismi. Metin aslında Uygurlardan kalma, Buda’nın öğretilerini içeren dini bir masal metni, dolayısıyla bu metnin ‘fantastik’ bir metin olduğunu söylemek akademik açıdan çok saçma.

Bizim bugün fantastik dediğimiz şeyler mit ve masal gibi metinlerin ortaya çıkartıldığı dönemler için de metinlerin kendisi için de doğal, bu yüzden fantastik dediğimiz şey akademik anlamıyla ancak modern edebiyat için geçerli olabilir. En baştan metne ‘fantastik’ diyerek yaptığım bir yanlış olduğunu söylüyorum ancak durumun farkında olduğumu ve daha günlük bir kullanım arayışı sebebiyle bu tercihi yaptığımı da belirtmiş olayım.

Maniheizm ve Budizmi kabul eden Uygurlar, 18 harften oluşan ve sağdan sola yazılan bir yazı kullanıyorlar. Uygurlar bu yazıya ek olarak Mani ve Brahmi yazılarıyla taş, kütük veya kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinleri bizlere miras bırakmışlar.  Bu metinlerin arasında da bolca, birinden şurada bahsettiğim, dini öğretiler içeren metinler var.

Kalyanamkara ve Papamkara da benzer şekilde, Sudur denilen; Buda’ların vermiş olduklarına inanılan vaazların bir arada toplandığı kutsal bir kitapta yer alıyor. Sudurların içerisinde yer alan ve çatik adı verilen parçalar, Buda’nın hayatlarından herhangi birisine ilişkin, olağanüstü masallardan oluşuyor. Yani iki prensin hikâyesi, aslında bir çatik.

Nasıl Bulunmuş Bu Hikâye?

Uygur Türkçesi’ndeki hâliyle “Edgü Ögli Tigin ile Ayıg Ögli Tigin” hikâyesinin bulunuşu da oldukça fantastik olmuş. Şöyle ki; hikâyenin bulunduğu yazma, on birinci yüzyıl başlarında Dunhuang’daki bir mağaraya koyulmuş ve mağara mühürlenmiş. Sonra aradan uzun yüzyıllar geçmiş ve bu mağara 1800’lerin sonunda keşfedilmiş. Mağarayı açanlar, karşılarında binlerce el yazması bulmuşlar.

Ben diyeyim Indiana Jones, siz deyin The Mummy; gerçek hayattan böyle bir hazine bulma hikâyesi işte. Ne bileyim; dilbilime, arkeolojiye, antropolojiye, folklora aşırı meraklı bir insan olarak en fantastik ‘buluş’ hayallerimin de ötesinde bir şey gibi geliyor bu bana, sizce de öyle değil mi?

Ne Anlatıyor Bu Fantastik Hikâye?

Olabilecek en özet hâliyle hikâyede, iyi yürekli bir şehzadenin, bütün canlılara yardım etmek ve canlıların birbirlerini öldürmelerine engel olmak üzere çok değerli bir mücevheri ele geçirmek için çıktığı yolculuk anlatılıyor. Gemilerle yapılan bu yolculukta şehzademiz, birçok tehlikeyle karşılaşıyor.

Daha Az Özet?

Dunhuang-cave.

Eksik sayfaları da bulunan hikâye, toplamda seksen sayfadan oluşuyor. Takdir edersiniz ki hepsini anlatmak baya bir uzun sürer, ancak ilginizi çeker de belki bu fantastik macerayı detaylı olarak okumak istersiniz diye en azından bir kısmını anlatayım diyorum.

Binlerce yıl önce, Bahanas adında bir devlet varmış. Bu ülkenin yöneticisi çok akıllı ve iyi bir yöneticiymiş; halkını da adaletli bir şekilde yönetirmiş. Bir sürü karısı, bir sürü de kızı varmış ama hiç oğlu yokmuş. Günlerden bir gün, halkına, dağ, ırmak, göl ve ağaç tanrılarına dua etmelerini ve kurban sunmalarını emretmiş.

On iki yıl sonra, birinci ve ikinci karısının her ikisi de birer oğlan doğurmuş. Müneccimler çağrılmış ve çocukların istikbali sorularak onlara bir isim koyulması istenmiş. Müneccimler, çocuklar doğarken meydana gelen alametleri sormuşlar; netice olarak da çocuklardan birine İyi Düşünceli Prens, diğerine ise Kötü Düşünceli Prens adını vermişler. Anne ve babaları, çocuklar büyüdükçe huylarını görerek iyi düşünceli şehzadenin üzerine titremiş ve onu çok sevmişler ama kötü düşünceli şehzadeyi görmek bile istemez olmuşlar.

Bir gün iyi düşünceli şehzade dolaşmaya çıkıp halkın yoksulluk, acımasızlık ve telaş içerisinde olduğunu görmüş. Babasına neden böyle olduğunu sormuş, babası da ona dünyanın başlangıcından beri bazılarının zengin, bazılarının fakir olageldiğini söylemiş. Şehzadenin içine dert olmuş ve halkı fakirlikten kurtarma yolları aramaya başlamış.

Devletin hazinesinden dağıttıkça dağıtmış ama bir süre sonra hazinede dağıtacak bir şey kalmamış. Bu sefer şehzade, hazır yemeyip kendisi zengin olmanın bir yolunu aramaya başlamış. Sorduğu bilge kişilerden biri ona, okyanusta bir seyahate çıkmasını; bulunmaz Çintemani isimli mücevheri bulmasını ve bu mücevher sayesinde yeryüzündeki bütün canlıların arzusunu karşılayabileceğini söylemiş. Şehzadenin aklına yatmış, babasının tüm itirazlarına rağmen yola çıkmaya karar vermiş.

Yolculuk

Okyanusta beş türlü tehlike varmış. Yırtıcı balık uyanıkken dikkatsizlikle ona rast gelinirse, herkesi gemi ile birlikte yutarmış. Suyun içinde su renginde dağlar varmış, gemi çarparsa parçalanır ve herkes ölürmüş. Suda şeytanlar varmış, bunlar gemiyi sulara gömerlermiş. Büyük girdaplar olursa su döner ve çarpışır, gemi helak olurmuş. Son olarak gök yarılır, korkunç bir fırtına koparsa, gemi devrilir ve herkes ölürmüş.

Ancak iyi şehzade ve onu seven tebaası; kendince başarıya ortak olma planları yapan kötü düşünceli şehzadeyle birlikte bunca korkunç tehlikeyi göze almışlar. Baranas kavmi içinde bir iyi ve yiğit denizci de varmış. Beş yüz defa denize girmiş ve sağ salim dönmüş. Fakat seksen yaşındaymış ve gözleri görmüyormuş. Şehzadelerin babası hükümdar, biricik oğlu iyi şehzadeyi bu yaşlı adama emanet etmiş.

mysterious - island- fantastik

Yedi gün durup, bir gemi yaptırmışlar. Yedi demir zincir ile gemiyi bağlamışlar. Yedinci gün şafak sökerken, davullar çalıp hep beraber yola koyulmuşlar. Şehzadenin talihi ve kısmeti olduğu için, kazasız belâsız, günler sonra mücevherli adaya ulaşmışlar. Yedi gün orada dinlenmişler. Yedinci gün, harika ve nadide mücevherleri, incileri bitirinceye kadar gemiye yüklemişler.

Ancak iyi şehzade, “Şimdi ben bu mücevherleri alıp gitsem bile bütün canlılara yetmez,  siz durun; ben de bunların hepsinden daha üstün olan Çintemani mücevherini almaya gideyim” demiş. Gemiyi de kardeşi kötü düşünceli prense emanet etmiş. İyi düşünceli prens ile gözleri görmeyen yaşlı kılavuz, yedi gün bellerine ve boğazlarına kadar suda yürüyerek gümüşlü adaya ve dağa ulaşmışlar. Bu adanın kumu tamamen gümüştenmiş.

İhtiyarın mecali kalmamış, gücü tükenmiş. Bunun üzerine şehzadeye, “Oğlum, bundan sonra, doğu tarafında altın dağ var, görünüyor mu, bak” demiş. O altın dağa ulaşırsa, mavi lotus çiçekleri görecekmiş. O lotusların her birinde birer zehirli yılan varmış, zehirli solukları uzaktan öyle görünür ki her lotustan duman tüter gibi gelirmiş. O lotuslar yolunu geçebilirse, ejderler hakanının mücevherli başkentine ulaşırmış. O şehrin çevresindeki yedi kat hendek içinde hep zehirli ejderhalar yatmaktaymış. Onları geçebilirse, iç şehre girebilirmiş. İç şehirde ejderler hakanının huzuruna çıkabilir ve Çintemani mücevherini bulurmuş. İhtiyar bunu demiş, sonra ömrü sona ermiş. İyi Şehzade yoluna yalnız devam etmek zorunda kalmış.

Devamı mı? Eh, onun için de sizi bu hikâyeyi okumaya yönlendirmek isterim. Çünkü devamında ejderler hakanı var, kötü düşünceli prensin entrikaları var, aşk var, Çintemani mücevherinin sırrı var; var oğlu var anlayacağınız! Rakam sembolizmi, masalsı dünya, dini referanslar, okudukça bir yerlerden hatırlayacağınız mitik unsurlar da cabası…

Ne dersiniz, ilginizi çekti mi?

————————–

Kaynaklar

Mehmet Mahur Tulum ve Kenan Azılı, Eski Uygurca Edgü Ögli Tigin Anyıg Ögli Tigin, İyi Niyetli Şehzade – Kötü Niyetli Şehzade, İstanbul, 2015.

Melih Karagöz, Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinde Budizmin İzleri.

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

6 Comments

  1. Enes Yaman Reply

    Selamlar devamına nereden ulaşabilirim acaba? Biraz bakındım ama Uygurca metnini bulabildim sadece.

    • Meltem Deniz Doğan Reply

      Yazının en altında kaynakça kısmında devamını okuyabileceğiniz iki kaynak yer alıyor, bir tanesinin (özet olarak da olsa ) çevrimiçi olarak ulaşabileceğiniz linki de var hatta. İlginizi çekmesine de çok sevindiğimi belirtmeden geçemeyeceğim 🙂

      • Enes Yaman Reply

        Lisede çokta üzerinde durmadığımız metinlerin böylesine ilgi çekici konular içerdiğini keşfetmek çok sevindirici. Sizde çok güzel özetlemişsiniz, yeni yazılarınızı merakla bekliyorum 🙂

    • Meltem Deniz Doğan Reply

      Ne için varız, böyle tesadüfler için varız! <3

  2. Güzel çalışma, bu minvalde ki araştırmalarınızı bekliyorum.

Meltem Deniz Doğan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.