Bir süredir Geekyapar’ı takip ediyorsanız ve sağda solda yazılarımdan birine denk geldiyseniz şu cümleyi mutlaka okumuşsunuzdur: Fantastik dünyaları çok seviyorum. Yalan yok hem de çok seviyorum yani. Özellikle gece gördüğü rüyalardan çok gündüz hayalleri kuran biri olarak, fantastik dünyalarda geçirdiğim saatlerin gerçek dünyada geçirdiklerimden daha fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu tabii ki bütün davranışlarıma, ilgi alanlarıma sirayet etmiş durumda; dinlediğim müzik de buna dâhil. Özellikle epik müzik tarzına bayıldığımı söylemem gerekiyor. Bugün de sizi, çok sevdiğim ve her şarkısıyla beni bambaşka diyarlara götüren bir grubun misyonerliğini yapmak için topladım buraya: Almôra’nın!

Soner Canözer’in 2002 yılında başlattığı bir proje olarak doğan Almôra grubu, Senfonik Rock türü altında inanılmaz besteler yapan bir grubuydu. İnsanların onları asıl hatırlayacağı albüm ya da umarım, hatırladığı dememin daha doğru olacağı albüm, ilk defa Türkçe Gotik Rock türünde çıkarttıkları Kıyamet Senfonisi’ydi. Bu albüm ile uzun süre listelerde bir numara olan grup, ayrıca Senfonik Rock tarzında DigitalDreamDoor‘un “Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkısı” listesinde baş gösterdi.

Ama bütün bunlar şöyle dursun, grubun benim için asıl değerli yanı, bana hissettirdikleri şeyler. Hani tabii ki müzik evrenseldir ve fantastik dünyalara girdiğimizde artık hangi ırktan olduğumuzun falan bir önemi kalmıyor. Örneğin Misty Mountains şarkısını nerede duyarsanız duyun, insan bir hüzünleniyor. Fakat Almôra’nın söylediği şarkılar, daha fazla içine çekiyor beni. Bu topraklarda hayal kuran birinin hayallerinin arka plan müziklerinin de bu topraklardan çıkması mükemmel değil mi? Hani şöyle söyleyeyim, mucizevi bir şekilde geçmişe gitsek ve değiştirebileceğimiz milyonlarca şey arasından Türklerin içinde Osmanlı ve yeniçeri geçmeyen bir fantastik film projesi sunmasına ön ayak olsak, eminim projenin müziklerini Almôra yapardı!

Çalma listemiz tabii ki adıyla dahi buram buram bizim fantastik müziğimiz kokan Kaf Dağının Ardında şarkısıyla başlıyor. Her ne kadar ben orijinalini çok daha fazla sevsem de Cem Adrian dokunuşunu da beğenenleriniz illa ki olacaktır. Daha sonra, aslında Güneşin Ozanları olarak geçen ama nedense Spotify‘da To Live Is to Fight olarak kendisine yer bulan şarkımız geliyor. Bu şarkı, güzel bir fantastik dövüşte kullanılacağı gibi, bir protesto şarkısı olarak da günlük hayatta çok rahat kullanılabilir. Ardından gelen Su Masalı, Kıyamet Senfonisi ve Rüzgarın Kızı şarkılarının benim favorilerim olmasının yanında, çalma listesindeki diğer şarkıların da en az onlar kadar iyi olduğunu söylemem gerekiyor.

Dilerim çalma listemiz size işinize, okulunuza ya da gitmeniz gereken herhangi bir yere giderken; otobüste, metroda ya da metrobüste, güzel hayaller kurdurur. Ya da belki de oynadığınız veya oynattığınız bir rol yapma oyununda, arka planda çalacağınız müziklerden biri olur. Bir sonraki çalma listesi yazımıza kadar, şimdilik hoşça kalın!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.