Açıkçası şu son birkaç yıldır hep zaten bildiğim ve sevdiğim eski albümleri tekrar tekrar dinlediğim için geçen sene çıkan güncel albümlerden pek fazla dinleyememiştim, bu da başıma dert oldu. Böylece bu sene hem geçen sene kaçırdığım hem de canımız sanatçılarımızın karantinayı fırsat bilerek çıkarttığı güncel albümlerden oluşan kocaman bir liste yaptım, baştan sona doğru yavaş yavaş gidiyorum. Listenin başını, Lotus albümüyle beni kendine hayran bırakan Soen grubu çekiyordu ve bu senenin başında çıkan Imperial isimli albümlerini sonunda sonunda dinleyebildim! “Ohoo, geç kalmamışsınız mı biraz?” dediğinizi duyabiliyorum, biraz geç olduğunun ben de farkındayım, günceli yakalamak konusunda beceriksizliğimi de bu yazıyla gözler önüne sermiş oldum galiba. Yaşlanmışım iyice.

Dinledikten sonra üzerine konuşabileceğim türden bir iş olduğunu düşündüm ve hemen bir şeyler karalamaya başladım. Yazının geri kalanında aklıma takılan her şeyden uzun uzun bahsedeceğim ama önce bu albümü genel anlamda beğendiğimi söyleyeyim. Eleştireceğim noktaları da var ama eleştirilerim, övgü dağımın yanında pire gibi kalıyor açıkçası.

Albümden bahsetmeden önce Soen’den bu sitede daha önce hiç bahsetmediğim için genel anlamda kısa bir özet geçmek istiyorum. Son yıllarda yavaş yavaş öne çıkmaya başlamış, tarz olarak Tool ve Opeth ile kıyaslanan, buna rağmen progresif metal sahnesinde kendine önemli bir yer edinebilmiş bir grup Soen. Özellikle yaygın görüş, Maynard’ın vokallerini sevenlerin Joel Ekelöf’ün vokallerine de hayran kalacakları yönünde. Bana sorarsanız Ekelöf’ün vokallerine hayran olmak için bir şey sevmenize gerek yok, mükemmeller zaten.

Zaten progresif metal yapan bütün grupların Tool ile bir noktada kıyaslandığını biliyoruz, Opeth benzerliğini de Martin Lopez gibi bir ismin (Opeth’in eski bateristi) bateride olduğunu söyleyerek destekliyorlar, belki bir de aynı onlar gibi power-ballad yapmaktan hoşlanmalarından ötürü. Ben de şöyle düşünüyorum: “Eğer bunu sevdiysen şunu da seversin” tarzında öneriler yapmak bence gayet makul. Bütün bunların yanında progresif metali domine eden belli başlı gruplarla Soen’i kıyaslama devrini artık kapatmış olmalıyız diye düşünüyorum. Bence Lotus albümüne kadar olan Soen’i diğer grupları anarak yorumlayabilmek mümkünse de Lotus’tan sonraki Soen’i kendi müzikleri dışındaki işlerle kıyaslamak pek adil gelmiyor bana.

Soen’in kendini ispatladığı albüm olarak Lotus’u gösteren birçok kişi bulabilirsiniz, ben de buna gönülden katılıyorum zira örneğin Cognitive albümünde Tool’a dair izler bulmak gerçekten kolay. Ama şunu da belirtmeliyim ki Lotus çok iyi olsa da bence Imperial albümü, Lotus albümünden daha kolay sevilebilecek türden bir albüm. Soen, kendini Lotus ile ispatladıysa Imperial ile sevdirebilir. Bunu dememin sebebi de albüme dair eleştirimin minik bir kısmı aslında: Şarkıların neredeyse tamamının belli bir çizgi üzerinden gittiğini düşünüyorum, hani birbirinden çok fazla ayrılan şarkılar göremiyorum açıkçası. Tekrara odaklı, dikkat istemeyen, herhangi başka bir iş yaparken arkada çalabilecek türden şarkılardan pek zevk almayan insanların bu albümden Lotus kadar zevk almayacağını düşünüyorum. Bunun da kendi içinde getirisi ve götürüsü mevcut tabii, bunlardan birazdan yeniden bahsedeceğim. Özetle, mevcut Soen hayranlarının birçoğunu Lotus kadar etkilemeyecek fakat meraklısı olan insanları da Soen hayranı yapacak türden bir albüm olmuş.

Albümde Illusion gibi power-ballad şarkıların yanında Monarch gibi tek dinleyişte single olduğunu fark edeceğiniz türden şarkılar var. Benim şahsen sevmediğim ve bir daha dinlemeyeceğim hiçbir şarkı yok bu albümde, hepsinin tekrar ve tekrar dinlenmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Bu arada hazır konusu açılmışken Monarch’tan ekstra bir bahsedeyim, yoksa içimde kalır. Çok iyi şarkı! Evet, Soen’in gerçekten de en öne çıkan özelliğinin güçlü vokali olduğu konusunda hemfikiriz, boşuna Maynard ile o kadar kıyaslanmıyor Ekelöf ama bu şarkı bir bütün olarak mükemmel yahu. Vokaller ayrı güzel, enstrümanlar ayrı, her şeyine ayrı ayrı coşturan bir şarkı, her şey çok güzel. Of, çok güzel!

Vokallerin öne çıktığını söylemiştim ya, belirtmeden geçemeyeceğim, bu albümde de vokaller fazla iyi. İnanılmaz yahu. Gerçekten, Joel Ekelöf’ün öylesine bağımlılık yapan bir sesi var ki dinledikçe dinleyesiniz geliyor. Fortune’a bakın, Deceiver’a bakın, Antagonist’e bakın- Hepsinde Ekelöf parıl parıl parlıyor. Albümde yer yer kullanılan katmanlı vokaller de Ekelöf’ü bayağı bir yükseltiyor. Dolayısıyla biz de bu albüme yükseliyoruz.

Bakın, ben basit bir kızım, dinlediğim müziğin öyle inciğini cinciğini çıkartıp da eleştirmem genelde. Fakat sevdiğim işlere biraz daha sert yaklaşmak gibi bir huyum var. Bundan mütevellit, ayılıp bayıldığım Imperial albümüne dair en büyük eleştirim şudur: İlk dinleyişte harika olsa da bu albüm sonraki yirmi dinleyişimde de benden aynı tepkiyi alabilecekmiş gibi gelmiyor. Benim progresif metal işlerinde görmeye bayıldığım çeşitlilik, en başta da dediğim gibi, muhtemelen hedef kitlenin biraz daha genişlemesini istediklerinden ötürü azaltılmış. Yani mixing işlerinden falan anlamadığım için oralarda suç arayamıyorum ve eleştirimi yalnızca en basit terimlerle oluşturabiliyorum: Genel anlamda albümdeki şarkıların birbirine benziyor olması, uzaktan bakıldığında tekdüzelik görmemize sebep olabilir.

Modesty’nin ortasındaki tatlı gitar, Monarch’ın nakaratı, Lumerian’ın açılışındaki o güzelim bateri gibi gerçekten kısa tutulmuş küçük detaylar dışında şarkıların çoğu aynı örüntüyü izliyor gibi görünüyor. Dediğim gibi, bunun hem getirisi hem de götürüsü mevcut. Benim açımdan pek fark etmiyor, yirminci dinleyişimde ilk dinlediğim zamanki kadar coşmayacaksam da tekrar ve tekrar dinleyeceğim bu albümü.

Son olarak düşüncelerimi kısaca bir özetlemem gerekirse büyük çoğunluğunu sevdiğim ama uyuzluk olsun diye aradan pıt pıt küçük detaylarını da eleştirdiğim türden bir albüm diyebilirim sanırım. Soen’in çizgisi artık bu mu? Böyle mi ilerleyecekler? Bilmiyorum. Ben her türlü memnun ayrıldım ya. En azından bir defa şans vermenizi şiddetle öneririm. Şu ana kadar dinlediğim, bu yıl çıkmış albümler arasında en beğendiklerimden birisi olduğunu da gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Eh, henüz yılın ortasındayız, bakalım yılın sonuna kadar gözümde bu güzelliğini koruyabilecek mi?

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.