Müzik endüstrisinde gerçeklik, her zaman kendini sorgulatan bir olguydu. Günümüzde auto-tune ile müzisyenlerin sesleri, photoshop ile görüntüleri değiştiriliyor. Bir yirmi yıl kadar geriye gitsek, yöntemler değişse de popta sahtecilik mübah kalıyor. 90’lı yılların sonlarında ünlü britpop grubu Blur’un solisti Damon Albarn ile oda arkadaşı illüstratör Jamie Hewlett de MTV izlerken bunları düşünüyordu; o günlerde müziğin en büyük temsilcisi olması gereken MTV, içi boş bir cehennemden başka bir şey değildi. Gruplar sahte, klipler yavan, anlamdan ve hikâyeden yoksunlardı.

Bu sahteliğe realite ile cevap verilebilirdi. Onun yerine Damon Albarn ve Jamie Hewlett, realiteyi bükmeye karar verdiler. Sahteyse dibine kadar sahte olacaklardı. Gerçek hayatta var olmayan karakterler, Hewlett’in çizim yeteneği ve Damon Albarn’ın müzikleriyle bir araya geldi ve Gorillaz doğdu.

Pop müziğin sahteliğinden yola çıkan Albarn ve Hewlett, yarattıkları bu sanal grubun var olacağı ve çılgın maceralar yaşayacağı alternatif bir evren oluşturdular. Albarn ve Hewlett’in hayal güçleri, bizim gerçeklerimizle sınırlı kalmadı; grubun üyeleri Stuart “2D” Pot, Murdoc Niccals, Noodle ve Russel Hobbs’un yaşadıkları saykodelik, biraz korkutucu ve tamamen gerçek üstü maceralardan oluşan bu alternatif evren, Gorillaz grubunun kendi gerçekliği. Gorillaz’ın hikâyesi, Damon Albarn ve Jamie Hewlett kadar hayranlarının da teoriler ile beslediği, yirmi yıldan fazla süren ve her albümde, her röportajda daha da derinleşen, görebileceğiniz en kaotik hikâyelerden biri. Gorillaz’ın hikâyesine girmeden önce, dünyanın ilk sanal grubu olmasındaki teşviklerinden, kendilerine yarattıkları alternatif evrenin ve bütün bunların hikâye anlatıcılığına etkisinden bahsedeceğim.

Müzik Kliplerinden Başlayan Bir Hikâye

Müzik klipleri genellikle şarkının üzerinde yoğunlaşır, bize sadece görsel zenginlik kazandırmayı amaçlarlar.  1981 yılında, MTV’nin yirmi dört saat müzik yayını yapmaya başlamasıyla müzik kliplerinin önemi arttı ve sanatçılar kliplerine hikâye katmaya başladılar.  Michael Jackson bu konuda en büyük örnek; on dört dakika ve sekiz yüz bin dolar tutan Thriller ve Michael Scorsese‘nin yönettiği “Bad” gibi klipler, 80’lerden itibaren müzik videolarına verilen önemi gösteriyor. 

MTV demek müzik klipleri demekti ve 2000’li yılların başına kadar müziği pazarlamanın en iyi yolu, müzik kliplerinin MTV’nin döngüsüne girmesiydi. Gerçi bir süre sonra ana akım müzikler MTV’nin döngüsünde daha sık gösterilmeye başlayınca MTV anlamını kaybetti. Böylece Amerika başta olmak üzere tüm dünya, görsel bir şölen olan ama Damon Albarn ve Jamie Hewlett’in canını sıkan bir şekilde ruhtan yoksun pop şarkılarının domine ettiği bir müzik evreninde kendini buluverdi. 

Kolektif Hikâye Anlatıcılığı

O zamanlar oda arkadaşı olan Damon Albarn ve Jamie Hewlett, adeta “bükemediğim bileği öperim” dermişcesine, görsellik üzerine bir proje geliştirdiler. 1998’de Ghost Train adındaki ilk resmi şarkısının ardından, 2001’de çıkan ilk albümleriyle Gorillaz grubu, resmi dinleyicileriyle buluştu. Clint Eastwood, 19-2000 ve Rock The House, bu albümün en popüler şarkılarından. Düşünsenize ilk albümünüzü çıkarıyorsunuz ve ilk albümün ilk teklisi, Clint Eastwood! Neredeyse yirmi sene geçmesine rağmen Gorillaz denince akla gelen ilk şarkıdır kendisi. Çıktığı dönemde de grup, adının duyulmasını büyük ölçüde Clint Eastwood’a borçlu. 

Clint Eastwood’un klibi, sıra dışı bir grupla tanıştığımızın habercisiydi. Karakterleriyle birlikte tamamen animasyon olan klip, mezarlıkta koşuşturan zombi goriller ve rap yapan mavi bir devi içeriyordu. Mavi dev, bariz bir şekilde davulcuyu ele geçirmiş gibiydi, zaten şarkının sözlerinden de anlaşılıyordu. Klibin sonunda ise karakterlerle tanışma vaktiydi; daha önce kimsenin duymadığı 2-D, Murdoc, Russel ve Noodle. Zaten karakterler de tasarımları gereği ilgi çekiciydi. 2-D’nin gözleri tamamen siyahken Russel’inki tamamen beyazdı. Noodle ise göründüğü kadarıyla küçücük bir kızdı. Murdoc’un tipinde bariz bir gariplik olmasa da kendisi bir garipti zaten.

Grup sadece animasyon değil, belli ki ilginç bir geçmişe sahip sanal bir oluşumdu. Peki bu garip görünümlerinin sebebi neydi? Şarkılar gelmeye devam ettikçe klipler de grup maceralarına devam etti; klipleri izleyenlerin soruları ise arttıkça arttı. Rock The House’da evlerine misafir olduk, mavi dev yine karşımıza çıktı. İleriki albümlerde Feel Good Inc şarkısında Noodle büyümüş, uçan bir adada gitarını çalıyordu. On Melancholy Hill şarkısında ise helikopterlerin adaya saldırdığını gördük.

2006 yılında, grubun ikinci albümü Demon Days’den bir yıl sonra, grubun otobiyografisi Rise of the Ogre kitabı yayınlandı, herkesin aklındaki sorular bu kitapta tek tek açıklandı. Grup üyelerinin Gorillaz oluşmadan önceki hikâyeleri ve kliplerin arkasında dönen hikâyeler, burada anlatılıyordu. Kliplerde grubun şimdiki halleri gözükse de geçmişleri epey doluydu. Tabii bu anlatılanlarda sadece Damon Albarn ve Jamie Hewlett’ten değil; Murdoc ve 2D’nin nasıl tanıştığından, sekiz yaşındaki Noodle’ın gruba nasıl dâhil olduğundan, kliplerde gördüğümüz mavi devin aslının Russel’ı ele geçiren hiphop‘un ruhunu yansıtan Del isimli bir iblis olduğundan da bahsediliyordu.

Bunun yanı sıra Feel Good Inc klibinin nasıl çekildiği, tüm grubun dilinden anlatılıyordu. Noodle’ın detaylara hakimiyetinin yanında Murdoc’un kliplerdeki kızların güzelliğinden bahsetmesi, bu insanların var olmadıklarına inanmayı zorlaştırıyordu. Otobiyografinin yanı sıra grup üyelerinin yaptığı röportajlar, kendi kliplerine yaptıkları yorumlar ve MTV Cribs  bölümü gibi özel çektikleri videolar ile herkes Gorillaz’ı biraz daha yakından tanımaya başladı. Grup üyelerinin kişilikleri, hobileri, birbirleri arasındaki kimya derken, baya baya kanlı canlı bir grup hâline geldiler. 

Röportajlarla ve kliplerle yetinen Gorillaz hayranları, otobiyografi ve röportajlara hâliyle balıklama atladılar. Zamanla daha da büyüyen Gorillaz’ın hayranları da kliplerdeki hikâyelere ortak olmaya başladı. Humility klibinde 2D’nin gözlerinin neden beyaz olduğu üzerine yüzlerce yorum sayabilirim. Kimisi animasyonlardan sorumlu olan Jamie Hewlett’in canı istediği için gözleri beyaz yaptığını savunurken kimisi de 2D’nin, Murdoc’un yokluğunda zihinsel sağlığı iyiye gittiği ve mutlu olduğu için gözlerinin beyaz olduğunu savunuyor. Bazısına göre de aslında 2D de eskiden Russel’ın olduğu gibi iblisler tarafından ele geçirilmiş, klibin sonunda Russel çelme takınca gözleri yeniden siyaha dönmesi de bu yüzdenmiş. Hikâyenin bu kısmıyla ilgili Gorillaz’dan açıklama gelmesine gerek yok, hayranlar hikâyedeki boşlukları dolduruyorlar. 

Gorillaz’ın hikâyesi hâlâ devam ediyor. Noodle yetişkin genç bir kadın, 2D şimdilik Murdoc’un etkisinden çıkmış mutlu biri, Russel iblislerinden kurtuldu, Murdoc… ise bizim bildiğimiz Murdoc. Song Machine adlı projelerinde her ay çıkardıkları tekliler ile hikâyeleri devam ediyor. Damon Albarn ve Jamie Hewlett kadar, hayranların da bu hikâyedeki yeri büyük. Her yeni albüm, her yeni klip, hayranlar tarafından yazılan her bir yorum, yoktan bir grup inşa etmeyi başardı. Kliplerin pazarlama fırsatından öteye gitmediği bir dünyada Damon Albarn ve Jamie Hewlett, koskoca bir alternatif evren yaratmayı başardılar. Daha nice saykodelik hikâyelere…

Gorillaz’ın Gorillaz evrenindeki başlangıç hikayesini merak edenler, bir sonraki sayfaya!

1 2
Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

4 Comments

  1. 1. fazdan devam edin bence hikayeye şahsen ben merak ediyorum

kermit için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.