Sonbahar olup ağaçlardan ilk yaprak düşünce hepimizi bir kasvet kaplıyor. Kimi seviyor bu kasvet havasını biliyorum. Ama ben oldum olası barışamadım açıkçası bu kasvetle. Hele de böyle Kasım ayının soğuk akşamlarında üzerinize iyiden iyiye bir çöküyor ki hiç sormayın. Böyle zamanlarda açıkçası nasıl müzik dinleyeceğimi bilemiyorum. Bir yanım dizlerimi çekip melankolinin dibine vurmak istiyor, diğer yanım ise çığlık atmak, bağırmak, bir şeyleri yıkmak istiyor. Bu güneş ışığının değmediği duygularımıza doğru bir yolculuğa çıkmak ve kimsenin bizi duymadığı derinlerde çığlık atmak için yeni Spotify çalma listemiz: Abis!

Abis, günlük konuşma dilimizde çokça kullanılmayan, okyanusların en derin kısımlarındaki güneş ışığı almayan kısımlarına verilen bir coğrafya terimi. Spotify listem için bu adı uygun gördüm çünkü sizin de anlayacağınız üzere bu şarkılar öyle eşle dostla dinlenilecek şarkılar değil. Bunlar kasımın ve gecenin kasvetiyle tek başınıza yürürken dinlenecek şarkılar. Bir yandan size “Sakin ol, başını yasla bana beraber ağlayalım” derken diğer yandan “Çığlık at!” diyen şarkılar.

Listemin büyük bir kısmını Thurisaz grubunun oluşturduğunun farkındayım. Ama bunun için özür dilemeyeceğim ve düzeltmeyeceğim kendimi. Çünkü her ne kadar çok ünlü olmasalar da bana hissettirdiği şeyler o kadar özel ki Thurisaz’ın, bütün bir listeyi onlarla doldursam az gelir. Sakin sakin başlayan müzikleri sizi bir anda öyle bir yamaca çıkarıyor ki şarkıyı yüksek sesle söylememek için kendinizi zor tutuyorsunuz. Bunun arkasından pek tabii ki Shamrain geliyor. Onlar da To Leave ve Raindrops ile birlikte, Thurisaz’ın sizi sürüklediği uçurumdan itiyor ve kendinizi okyanusun soğuk sularında buluyorsunuz. Artık yukarıdaki dünyada size ait hiçbir şey kalmadı. Okyanusun en dibi hariç gidecek başka bir yeriniz yok.

Bu noktada Daria Stavrovich’in vokalindeki Slot grunun Ripples on the Water şarkısı size oldukça yardımcı oluyor. Başlangıçta size yüzeyde bıraktığınız acıları hatırlatan şarkı aslında çok daha fazlasını derinlerde sakladığınızı gösteriyor. Bu şarkıdan hemen sonra gelen Into the Black ise artık bir taştan farksız olan bedeninizi bir çıpa gibi okyanusun dibine çakıyor. Siz de tıpkı diğer karanlıktaki varlıklar gibi buraya aitsiniz.

Fakat dipte olmak insanların size anlattığı kadar kötü bir şey değil. Zira artık diptesiniz ve yükselmekten başka çareniz yok. Bu yüzden My Body Diary ile yavaş yavaş yükselmeye başlıyorsunuz ve bu yolculuğunuzda kimlerin yanınızda olduğunu hatırlatır gibi All Alone şarkısı karşılıyor sizi. Hafif hüzünlü bir tebessüm ile daha da yükselirken son olarak yüzeyden kafanızı Divided ile çıkarıyorsunuz. Sahile doğru yürürken A Sailor Without the Sea size eşlik ediyor ve durumun tezatlığına dayanamadan gülüyorsunuz. Sonuçta biraz ıslanmış, biraz yorulmuş ama duygularınızla yüzleşmiş ve eskisinden çok daha güçlü bir şekilde evinizin yolunuzu tutuyorsunuz.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.