Üzülerek söylüyorum ki son zamanlarda dinlediğim albümler arasında “Vay be, neymiş bu?!” dediğim pek bir şey yok. Daha çok “Ah, iyiymiş, atayım bari oynatma listeme,” diyor, bin küsür şarkının içine atıyor, karışık çalarken denk gelirse dinliyor ve geçiyorum. Üzerine düşündüğüm pek bir şey yok. Bunun sebebi, gün geçtikçe daha huysuz birisine dönüşmem ve her şeye bir bahane bulmam mı yoksa yanlış yerlere bakınmam mı, bilemiyorum. Fakat henüz birkaç saat önce sosyal medyada gezinirken önüme çıkan bir görsel sayesinde tanıştığım Will Wood and The Tapeworms, benim için bu döngüyü kırdı ve bu yüzden onlara ne kadar teşekkür etsem azdır.

Will Wood and The Tapeworms, konsept albümler serisinde ele aldığım diğer sanatçılara kıyasla çok daha bilinmeyen, underground kalmış bir grup. Öyle ki bu grup için yapılmış herhangi bir Wikipedia sayfası bulamadım. Müziklerini Bandcamp’ten 9,99 dolar gibi minnoş (Aynen, aman ne minnoş) bir fiyata satıyorlar, Spotify’da da aylık dinleyicileri altmış sekiz bin küsür kadar. Sosyal medyadan uzaktalar, arada bir tura çıkıyorlar.

Başlangıçta Will Wood, tek başına kendine minik bir kariyer yapmış bir sanatçıyken kısa zamanda Matt Berger, Vater Boris, Mike Bottiglieri ve Mario Conte isimli sanatçılar ile bir araya gelerek Will Wood and The Tapeworms adındaki grubu kuruyor. Grubunun onun için en önemli şey olduğunu söyleyen Will, beraber tura çıkıp albüm yapmadıkları zamanlarda kendi Patreon sayfasında içerik üretiyor.

Peki bu grup tam olarak nasıl bir müzik yapıyor? İşte o kısımda kelimeler kifayetsiz kalıyor. Google, bana bu grubun Avant Garde Jazz yaptığını söyledi, RateYourMusic’te Dark Cabaret ve Alternative Rock yazıyor. Bandcamp’te kendi sayfalarında da Anti-Folk demişler. O ne demek bilmiyorum bile! Arkadaşlarım şöyle dediler: “Sirk müziği.” Bana sorulsa ben de kabare, alternatif bir şeyler derdim. Bilemiyoruz.

Bioshock’taki Rapture’da anksiyete krizi geçirirken Andrew Ryan’ın açacağı türden müzikler yapan Will Wood and The Tapeworms’un konsept albüm olmadığını iddia ettikleri konsept albümleri Self-Ish, kişilik krizini konu alıyor. Sözlere, albümün dizilişine ve Bandcamp’te kendi elleriyle girdikleri bilgiler kısımlarına bakarsanız bir konsept albüm olduğunu göreceksiniz fakat Will Wood bu konuda açıklama yapmayı reddetmiş. Şuradaki röportajda şöyle diyor: “Bu albüm, bir sürü şarkı yazıp bu şarkıları grubuyla Self-Ish ismini verdikleri bir albüme koyan Will Wood isimli bir genci konu alıyor.” Anlamak istiyorsanız şarkıları dinleyin demiş. “Eğer size başka türlü anlatabilseydim, şarkı yazmazdım.”

Will Wood kendi kelimeleriyle açıklayamasa da ben, bu albümü müziksever bir geek gözüyle anlatmaya çalışacağım.

Albümün adına gönderme yapan Self- isimli bir şarkıyla başlatmışlar albümü, bu ruha uygun olarak da albüm ayrıca -ish isimli şarkı ile bitiyor. Albümde işlenen temel temalardan da bu şarkıda bahsetmeye başlıyorlar: 2012, anılar, kimlik, ölüm gibi. Yalnız, Self- şarkısı albümün diğer şarkılarına nazaran çok daha sakin ve huzurlu. Şöyle söyleyeyim, bu grupta saksafon çalan bir eleman olmasına rağmen bu şarkıda yalnızca piyano var.

Self- şarkısında Will, şöyle diyor: “Tüm arkadaşlarım adımı unuttuğu zaman eskisi gibi olmayacağım.” Dünyadaki son kişi de sizi unuttuğunda kişiliğiniz, anılarınız, kimliğiniz bu dünyadan silinecek, değil mi? Dünyadan silineceksek biz kimiz? Kimliğimiz bizim için ne ifade etmeli?

2012 isimli bir şarkıya geçiyoruz oradan, albümün ne kadar kişisel olduğu aslında bu şarkıyla daha da belli oluyor. Bu şarkı da Self- gibi yumuşak başlıyor fakat ondan farklı olarak yavaş yavaş yükseliyor ve sonunda grup kendi avangart tarzlarını belli ediyor. Albümün geri kalanında böyle çılgın, hareketli vokaller ve enstrümanlar dinleyeceğiz. “Kendimi nasıl unuttuğumu hatırlamıyorum, 2012’yi hatırlamıyorum,” diyor. 2012 yılını hatırlamamasına sebep olarak Will Wood, o yıllarda uyuşturucuya olan düşkünlüğünü göstermiş. Şarkı boyunca bir halüsinojen olan LSD’den bahsettiğini anlamak da pek zor değil. Neyse durun, bunları geçelim de biraz geek olayım: Şarkının bir noktasında “Mahaprajnaparamita” diyor ve oradaki vokalin güzelliğiyle beraber müziğin yükselişini ve düşüşünü dinlemek gerçekten mükemmel! Bu grupta böyle bir şey var işte, şarkının tamamını sevdirmese bile bir noktasına aşık ediyor sizi.

Bir sonraki şarkı, Cotard’s Solution, aslında Cotard Sendromu adındaki psikolojik hastalığa bir gönderme. Küçük ve asla profesyonel olmayan bir özet geçersem şöyle söyleyebilirim: Bu hastalığa sahip birisi, öldüğünü fakat bir ceset olarak dünyada yaşadığını düşünüyor, böylece kendinden de çevresindekilerden de sürekli şüphe duyuyor. 2012 şarkısındaki Budist temalar bu şarkıda da devam etmiş ayrıca, şarkının ismindeki Anatta, Dukkha ve Anicca; sırasıyla bensizlik, ızdırap ve geçicilik demek. “Ölümüme intihar süsü vermek istiyorum” diyor, burada Cotard Sendromundan bahsediyor zira zaten ölü olduğuna inanan birisi için ölüm yalnızca intihar olur. “Anonim olarak gitmek istiyorum / Fakat cesedin bana ait olduğunu anlarlar,” diyerek de yaşadığı kimlik krizini bir kez daha hatırlatıyor. Tüm bunları yaparken de öyle bir enstrüman kullanımı var ki siz bir sirk gösterisi izliyormuş gibi hissediyorsunuz. Arkadan üflemeliler, synthler falan çalıyor. Dans mı etsek, ağlasak mı? Ne yapsak?

Evet, içimiz karardıysa önümüzde daha karanlık şarkılar olduğunu hatırlatarak devam etmek istiyorum. Derin bir nefes alalım çünkü bir sonraki şarkının ismi çok, çok, çok uzun. Mr. Capgras Encounters a Secondhand Vanity: Tulpamancer’s Prosopagnosia​/​Pareidolia (As Direct Result of Trauma to the Fusiform Gyrus). Bu kadar. Anlayabileceğiniz sebeplerden ötürü bu şarkıya Mr. Capgras demeyi tercih ediyorum şahsen. Capgras Sendromu’na bir atıf var burada da, kendinden değil de etrafındakilerden şüphe duymaktan bahsediyoruz. Capgras Sendromu’na sahip bir insan, yakın çevresindeki bir kişinin yerine aynı onun gibi rol yapan bir başkasının gelmiş olduğunu düşünür, Cotard Sendromu’na çok yakındır aslında. Sözleri uzun uzadıya açıklamak istemiyorum zira bayağı bir yoruma açık olduğunu düşünüyorum fakat kısaca şunu söyleyebilirim: Bu şarkı da kendin yerine başkasını koymakla alakalı esasında. Hani diyor ya anonim olarak ölmek istiyorum diye, anonim olmasa da bir başkası olmak istiyor. Çünkü kendisinin gerçek anlamda kim olduğunu hala bilmiyor.

The Song With Five Names’te değişim başlıyor aslında. Yine kişiliğini, kendisini sorgulayan bir karakterimiz var ve şarkı boyunca bu sorgulamaya devam ediyor. Yalnız burada varacağı noktaya varmasını sağlayan soruları soruyor. Olmak nedir? Olmamak nedir? Komik sorular mı bunlar? Olsun, yine de sor! Hand Me My Shovel, I’m Going In şarkısı da bu şarkının direkt olarak devamı. “Beni öldürse de bu işin temeline ineceğim,” diyor. Aradığı cevapları bulacak, bu en dipte olsa da. Yalnız müzik yine coşkulu ve tiyatral, adam orada kişiliğini sorguluyor, biz de neşeyle kafamızı sallıyoruz.

Dr Sunshine Is Dead şarkısında Plato göndermesi var. Evet, bunca gönderme yetmemiş gibi bir de filozoflara dalıyoruz, mağara alegorisinden bahsediyoruz. Plato’nun mağara alegorisi, bizim gerçeklik olarak adlandırdığımız evrenin esasında bir taklidin taklidi olduğunu söyler. Siz bir mağaradasınız, eliniz kolunuz bağlı, arkanızda da bir kuklacı var. Sizin gördüğünüz yalnızca bu kuklanın gölgesi. Kukla da mağaranın dışındaki objelerin bir taklidi. Yani biz insanlar bu dünyada hiçbir şeyin gerçeğini görmüyoruz aslında, yalnızca taklitlerinin birer yansımasını görüyoruz. Plato’ya göre bu mağaranın dışına çıkan kişi geri dönüp diğerlerini uyarmalıdır fakat Will Wood bu noktada Plato’ya laf çarpıtıyor. “Karanlıktan ne zaman korkar hale geldim? Mağaradan çıkıp geri dönmemeye yemin ettiğim zaman mı?”

Yani esasında baş karakterimiz burada mağaranın dışına çıktığını, diğer insanların görmediği şeyleri gördüğünü söylüyor. Kişilik krizinin kaynağı da bu olabilir mi? Diğerlerinin anlamadığı şeyleri anladığına, kendisinin ölü olduğuna inanan bir adam, çevresinden de kendisinden de şüphe duyuyor. Müzik de bu karakterin kafa karışıklığını yansıtıyor bir nevi, o kadar karmaşık ve hareketli ki dinlerken sizin de kafanız karışıyor.

Bir noktada sorgulamayı bırakıyor. “Boş çerçeveleri bırak artık / İçinde kimse yoksa, kimseyi suçlayamayız,” diyor. Aynı şarkıda en başta “Ben güneş değilim, geceleri de ay değilim / Peki göremediğimde başka kim olabilirim?” diyen karakterimiz, bu şarkının sonunda şöyle diyor: “Kendi güneşim olacağım, geceleri kendi ayım olacağım.” Kim olduğumuz gerçekten de çok önemli mi?

Albümün son şarkısı, Self- şarkısına bir cevap niteliğinde. -Ish şarkısında, Self-‘teki notaların daha şiddetli, daha baskın vurulduğunu ve vokalin de daha şiddetlendiğini görüyoruz. Öldüğünde kim olacağını, nasıl öleceğini sorgulayarak başlıyor fakat şöyle bir sonuca varıyor: “Zamanda ve mekanda bir noktayım. Nerede durursam durayım, kim olduğumun bir önemi yok.”

Self- şarkısında “Yeniden kendim olacağım,” diyerek yola çıkan karakterimiz bu defa “Yeniden olacağım-“ diyor ve cümleyi yarıda kesiyor. Kendim olacağım demiyor, kim olacağını söylemiyor. Çünkü Will Wood’a göre bu gibi soruların bir anlamı yok. Hepimiz zamanda ve mekanda bir noktayız sadece. Kim olduğumuzun bir önemi yok. Biz, kendi yarattığımız gerçeklerden ibaretiz.

Böylece kafa karıştıran ve varoluş krizlerine sokan bir albümün daha sonuna geldik. Bu yazıda ben konsepti şarkıların sözleri üzerinden açıklamış oldum fakat Will Wood’un da dediği gibi dinleyerek anlamanız gereken bir albüm. Farklı bir şekilde anlatabilsem şarkı yazmazdım, demiş adam! Bu yüzden, eğer az önce okuduğunuz 1200 kelime sizi ikna etmeye yetmediyse, son bir defa daha dinlemenizi şiddetle önerdiğimi söylüyorum. Dinlediyseniz de acaba hangi şarkı favoriniz, bir söyler misiniz? Bir sonraki albüm yazısında görüşmek üzere!

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

4 Comments

  1. ellerine sağlık çok iyi yazı olmuş albümü sahibinden daha iyi açıklamışsın

    • Yağmur Sevinç Reply

      Çok teşekkürler, Will Wood’u seven başka insanların da var olduğunu görmek çok mutlu etti.

  2. Tebrik ederim, çok ama çok, çok güzel bir albüm ve sen de muhteşem bir yazı yazmışsın.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.