Dün oturmuş, bir yandan İBB’nin MOBESE‘lerinden İstanbul’u takip etmeye çalışır, bir yandan Kennedy‘deki arkadaşlarımdan haber almaya çabalarken bir anda kafamı kaldırdım. Birkaç saattir ışığı yakmadığımı, önüme de Twitter, Radikal ve Facebook’tan başka bir site açmadığımı fark ettim. Elim istemsizce Steam‘e gitti. Sanırım derdim iki dakika küçük bir oyun oynayıp, biraz nefes almaktı. Biracık da olsun yüzeye çıkmak, akıl sağlığına bir masaj yapmak. Olaylar nasıl gelişti bilmiyorum, fakat kendimi on dakika sonra Democracy 3‘ü satın almış, oynarken buldum.

Bu benim, o oyunda 10 adımda faşist bir lidere dönüşüşümün hikayesidir.

 

1. “Alkolizm problem mi? Vergi koyalım?”

934579

Yola çok idealist bir niyetle çıktım aslında. Derdim çevreci, eşitlikçi politikalar izleyip, sorunları eğitimle, anlayışla çözmekti. Elimdeki ilk problemlerden biri, daha dönemimin başında meydana geldi. Alkolizm, toplumun içerisinde ciddi bir sorun teşkil ediyordu. Ne yapabileceğime baktım. Oyunda politika belirleyip, işleme koyabiliyor, var olan politikaları modifiye edebiliyorsunuz. Olay sadece şu aşağıdaki ekrandan beyaz buton olarak resmedilmiş politikaları bulup, değiştirmekten geçiyor.

Democracy-3-Screenshot-02

Ya soruna kökünden girecektim, ki bu da alkol vergilerini arttırmaktan geçiyordu, ya da hastalığın belirtilerine savaş açacaktım; yani sokaktaki polisleri arttırıp, alkolün sonuçlarını temizleyecektim. Elim polis sayısını arttırmaya gitmedi. Ben de kendimi alkol vergisini arttırırken buldum. İlk başta sadece caydırıcı olması için tasarlanan makul bir artıştı. Sonra para tatlı geldi. %30 olan vergi, en son baktığımda %75’e dayanmıştı.

 

2. “Sigara mı içiyorlar? Koy vergiyi!”

Cigarette-smoking

Ülke olarak gelirim 1.2 milyar dolar civarında seyrederken, giderim 1.7 milyar dolar dolayındaydı. Koyabileceğim vergilere veya uygulayabileceğim teşviklere baktım. Önce bir miras vergisine abandım, fakat sonra “kapitalist” olarak adlandırılan kodaman gruplarının beni devirme çabası içerisinde oldukları haberi geldi. Sanal koltuğum fazla tatlı geldi, miras vergisini düşürdüm. Küçük işletmelere vergi teşviği yapayım dedim, fakat geri dönüşünü göremedim.

Alkol vergisi %75 civarına uçarken, onun yanındaki sigara vergisi politikasını gördüm. Tıkladım, açtım, dayadım maksimuma. Yaklaşık 20 milyar dolar gelir diyordu. Az para mı?

 

3. “Devlet destekli ev projeleri mi? Ben niye para harcayayım özel sektör yapsın?”

r235001_944483

Önümdeki bir diğer büyük problem evsizlikti. Bu tip problemler kırmızı kırmızı çıkıp, ana ekranda aniden çözülmeyi bekliyorlar. Yukarıdaki gibi politika değişiklikleri yapıp, müdahale etmeniz gerekiyor, kendi kendilerine gitmiyorlar. Popülasyonun büyük bir bölümü sokaklarda yaşıyordu, bu da kabul edilemezdi. Hemen devlet eliyle ucuz evler yapılması talimatını verdim. Evsizlik azalıyora benziyordu. Fakat bir iki tur sonra, bütçe açığının skandal boyutlara vardığını fark ettim. Ev yapmak için harcadığım miktar, gereksiz bir harcama gibi gözüktü gözüme. Nedir yani ben niye yapıyordum ki?

İki üç tur sonra projeyi iptal ettim. Bırakım özel girişimler yapsın evleri. Zaten evsiz adamlar, eve girip, iş falan bulduklarında çok fazla vergi ödeyemiyorlardı. Kafamda “ölü yatırım” lafı canlandı. Bıraktım.

 

4. “Kirlilik? Trafik sorunları? Vergi!”

5

Bir baktım, hava kirliliği, trafik sorunları almış başını gitmiş. İnsanlar toplu taşımayı tercih etmiyorlar. Yanaşmıyorlar. Benzine vergi yaptım. Az buz değil, baya, ciddi bir meblağ aldım litre başına. Şimdi dönüp bakınca, bunu hava kirliliğini gerçekten umursadığım için yaptığımı pek sanmıyorum. Sanırım bir şeylere vergi koymak, alakalı alakasız şeylerden para almak suyu ferah gelen bir çeşme gibi gelmeye başlamıştı.

Herhalde bunu o dönem düşünüp utanmış olmalıyım ki, o vergilerden aldığım paranın çok daha azını harcayarak (yani çünkü tamını niye harcayayım?) bir monorail projesine giriştim. Projeyi bitiremedim.

 

5. “Bana katılmıyor musun? Bas git o zaman!”

resignation

Danışmanım uyarı üstüne uyarı yapmaya başladı. Bakanlarımın büyük bir bölümü politikalarıma katılmıyordu. Bu bakanlar önemli bir mesele. Kendinize has bir kabineniz var, her bakanın belli başlı dertleri, size dair olan bir sadakat değeri, bir de tecrübe puanı mevcut. Size ne kadar sadıklarsa o kadar politik manevra alanınızı belirleyen puandan veriyorlar, ne kadar tecrübelilerse de o kadar zıt gitme eğilimleri oluyor.

PCG260.rev_democracy.grab3_

Eğer onlara ters giderseniz, bir noktadan sonra doğru olduğuna inandıkları şeyleri savunuyorlar ve sesleri yüksek çıkmaya başlıyor. Danışmanımın beni uyarmasının sebebi de buydu. İlk başta umursamadım. Bir orta yol bulma niyetinde pek olmadım. En nihayetinde iki tanesi istifa ettiler. Dışişleri Bakanı ve Ulaştırma Bakanı. Anketler bundan çok kötü etkilendi. Bir daha olmamasını engellemek zorundaydım, zira seçim ufukta gözüküyordu ve ortada hiç iyi durumlar yoktu.

Potansiyel adaylara bir göz gezdirdim. Tecrübesi yüksek olanların bana sadakati düşüktü. Sadakati yüksek olanlar ise, oyun kuralları çerçevesinde gözüküyordu ki dangalağın önde gidenleriydi. Dangalak ama sadık olanları tercih ettim.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

1 Comment

  1. faşizme ziyadesiyle karşıyım, ama bunun faşistliğin tanımıyla yakından uzaktan alakası yok. burada gördüğüm uslüp sterotip bir bilgisiz (burada karışıklık çıkabilir, hani ayda okunulan 55843 kitabın etki etmediği bi bilgisizlik.) muhalefet uslubu ki nerdeyse faşizmi bile buna yeğlerim.

    yapmayın böyle şeyler. bu 1 mayıs’ta atatürk resmi açmak gibi bir şey. heralde bu da literally anahtar cümle olacak anlayacaklara.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.