Ben buraya daha önce gelmiştim.

Adı Appalachia değildi. Etrafta bu kadar bina da yoktu. Güneşin ışıklarının da böylesi parlak olduğunu anımsamıyorum. Ama gelmiştim buraya daha önce. Elimde bir kaya vardı. Kayayı ağaçlara vurdum. Ağaçlar yere odun düşürdüler. Odunları birbirine bağlayıp, ucuna bir taş koydum. Baltam oldu o. Biri bir ateş yaktı bir yerde. Yanına gittim, konuştum. Ekmeğini bölüştü benimle, Beraber doyduk. Sonra ışığı gören geldi, ateş attı üzerimize. Beraber öldük.

Ben buraya daha önce gelmiştim yani, onu demeye çalışıyorum. Her şeyin tükendiği ve insanın artık bir olmayı bırakıp tek olmaya başladığı bir odun ve ışık çöplüğünde yürümüştüm. O zaman adı Rust‘tı. Şimdi Fallout 76. Rust’ı çok sevmiştim. Fallout 76’yı da çok seviyorum. Rust’ta en çok oyundaki en korktuğun şeyin diğer insanlar olmasını sevmiştim. Fallout 76’da ise hikayenin topraktan yeşeriyor olmasına bayılıyorum.

fallout 76 nuke

Her şarkıya özel bir dekorasyon var Fallout 76’nın dünyasında. Bir balkonda, gelinlik ve damatlığı üzerlerinde; yan yana konulmuş iki sandalyede, elleri birbirinin ellerinde ölmüş insanların yanına yaklaşıyorsunuz. Usulca “gözlerin bakar da görmez // ellerin tutar da bilmez” diye bir şey fısıldamaya başlıyor kulağınıza. Ne dediler birbirlerine ölmeden önce? Neydi onları öldüren? Açlık mı? Radyasyon mu? Nasıl karar verdiler bir arada ölmeye? Baktılar birbirlerinin kan çanağı olmuş gözlerine. Öleceklerini anladılar. Gittiler, dolaptan paramparça damatlık ve gelinliklerini aldılar. Çıktılar balkona. Çektiler iki sandalye. Elleri ellerine doğru uzandı ve bir uykuya daldılar.

Salt dekoratif değil. Küçük notlar sıkıştırılmış sağa sola. Rahip Delbert’in evine gidin boş vaktiniz olursa. Bilgisayarını açın. Günlük tutmuş iyi rahip, bombalar patladığında aklından geçeni yazmış içine. Her yeri yangın aldı, ışık dört bir yanı kapladı, kokusu buraya kadar sindi, ama Tanrı gelmedi, diyor. Sonra devam ediyor yazmaya, yaşandıkça devam edilen destanları anlatmaya. Bir kasaba bir araya gelmiş, korkudan, yenilmekten. Milis kurmuşlar, savaş etmişler. Rahip de bir karar vermiş. Demiş ki kendi kendine, “her seher açılır solmaz // bahara erer günümüz”, o hâlde demiş, yemek yapmalıyım. Benim de bu ölü dünyada vazifem bu olmalı.

Sadece dekoratif ya da pasif de değil. Bir fabrika var mesela. Fabrikayı zapt etmek sadece cenk etmeyi gerektiriyor; ama cenk edesiniz diye çıkartmadılar size koca koca kasalarda saklandığınız yerlerden. Fabrikayı üretime geçirin bir de, geçirin ama; geçirebiliyor musunuz ki? Geçiremiyorsunuz. Kolay değil o kadar. Santral var yakınlarda. Koskocaman, bembeyaz bacaları var; içinde bir labirent duruyor. Gidiyor, orada çarpışıyorsunuz bir süre de. Sulara batıp çıkıyorsunuz, çukurlarda dolanıyorsunuz. Son çatlağı tamir ediyorsunuz en sonunda. Biri butona basıyor. Dışarı çıkıp, sigara yakıyorsunuz yıllar sonra üzerinden duman tüten bacaya bakıp. Güneş batıyor. Arkadaki fabrikanın ışıkları yanıyor artık. Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara // geceler uzar // hazırlık sonbahara.

Bir de öteki insanlar var. Size gelip yardım eden, sizle birlikte keşfe çıkan insanlar. Selam atıyor, muhabbet bildiriyorlar. Çarpışıyorsunuz hep beraber, ölüp öldürülüyorsunuz. Sonra bir husumet çıkıyor aranızda. Kavga çıkıyor. Birileri ölüyor. Geri geliyor. Tekrar ölüyor. Sonra sizden ve arkadaşlarınızdan çektiği çileden cayıp varoluşu terk ediyor. Yanınızdaki insanı tutup gülesiniz geliyor olan bitene. Biri sorsa, niye adam oyundan çıkana kadar kafasına sıktınız diye… E. Ölüm varsa bu dünyada, zulüm var.

Ve Ya Rabbim, ne kadar fazla ölüm var her yerde.

fallout 76

Fallout 76 üç şeyin üzerinde yükselen bir oyun. Aksini iddia eden varsa, size yalan söylüyor:

  • Çevresel konu teşhiri
  • Kendiliğinden hikaye tezahürü
  • Çöpçülük

Anlatayım.

Çevresel konu teşhiri, rahibin ve damatla gelinin hikayesi gibi. Bazısı notlarla baya yazılmış dünyaya. Bazısı ise şeklen öyle bir vaziyete sokulmuş ki, aklı olan kendi yazıyor zaten arkada. Appalachia siz Vault’tan çıkmaya tenezzül edene kadar yıllarca yaşamış, devam etmiş hayatına. Sonra da yitip yitmişler. Neden? Neler olmuş o esnada? Nasıl yok olmuşlar tek tek? Bunu sağa sola girip çıkarak öğreneceksiniz.

Sağa sola girip çıktıkça da başınıza acayip şeyler gelecek, böylece bir kendiliğinden hikaye tezahürü göreceksiniz etrafınızda. Halihazırda Fallout’un farklı karakter inşaları ve farklı oynanış biçimlerini destekliyor olmasından dolayı gelen bir nevzuhur hâli vardı; buna dost ve düşman başka insanlar girince öyküler iyice çığırından çıkıyor. Çekmecelerini boşaltmak için girdiğiniz kulübede bir anda rakip bir takımla meydan muharebesinde bulabilirsiniz kendinizi.

Ama asıl yaptığınız şey, daima ve daimi bir hevesle: çöpçülük. Girip, çıkıp, çekmecelerden selo bant aramak. Domates yetiştirip, domatesin ezmesinden yapıştırıcı yapmak. Silahları masada bozup, daha iyilerini yapmayı öğrenmek gerekiyor çünkü; o daha iyi silahları çerçöple yapıyor insan. Ev yapacak, içine koltuk kanepe döşeyecek, bir de durum müsaitse balkon yapacaksınız. Belki oraya küçük bir poster atarsınız, belli mi olur? Kaynak lazım sadece. Ne yapacaksınız peki?

Kaynaklar için sağa sola girip çıkacaksınız, yapacağınız bu. Girip çıktıkça o sağ solun hikayesini, çevresel detaylardan öğreneceksiniz. Moduna detaylarıyla girdiğiniz o mekanda eşiniz, dostunuz ve potansiyel tüm düşmanlarınızla birlikte kendiliğinden tezahür eden hikayeler yaşayacaksınız.

İşte o zaman “Fallout 76 nedir?” diye yöneltilen sorulara verilecek bir cevabınız olacak.

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.