GamerGate meselesine aşina mısınız? Tarihin en talihsizce adlandırılmış skandalı herhalde kendisi. Zoe Quinn ve Anita Sarkeesian olaylarına oyun basınının yaklaşımıyla başladı, oradan internet üzerinden bir hashtag kampanyasına dönüştü. Genel itibariyle sorun oyun basınının “gamer / oyuncu” kimliğinden; gamer / oyuncu kitlenin de oyun basınından rahatsız olması gibi gözüküyor. Bir taraf diğerini geri kalmışlık, misojeni, dar görüşlülük ve saldırgan bir kimlik savunmasıyla suçluyor; diğer taraf ise ötekini yozluk, objektiflikten uzak yayıncılık ve tepeden bakan bir üslup ile.

Kotaku Gamer Dead

Mesele ile ilgili bir şeyler kaleme almayan yayın organı kalmadı. Kotaku, Rock Paper Shotgun, Gamasutra gibi sitelerin çoğunluğu “Gamer Is Dead / Oyuncu Ölüyor” başlıklarıyla çıktılar karşımıza. Argümanları aşağı yukarı pek çok noktada ortak vaziyetteydi. Onlara göre özellikle PR şirketlerinin fişteklemesiyle oluşturulan suni “gamer” kimliği ölmekteydi ve bu yavaş ölümün acısını saldırgan bir şekilde dışavuruyorlardı. Bahsi geçen ölüm şekli, eskiden sadece “genç, beyaz, erkek ve sosyal olarak sorunlu” kitlenin hükümranlığında olan bir alana artık kadınların, popüler çocukların, yaşlı amcaların da giriyor oluşuyla gerçekleşen bir şeydi. Bu genç, beyaz ve sosyal olarak sorunlu erkekler de bunun acısını kadınlardan çıkarıyorlardı.

Öteki tarafın argümanı da, oyun basının yapımcıların fazlaca kucağında olduğundan başlıyor: Bazen kelimenin tam anlamıyla. GamerGate etiketiyle fikir belirten çoğu oyuncu oyun basını mensuplarının oyuncu kitlesine çok tepeden baktığını, yapımcılar ve oyuncular arasında durmaktansa yapımcıların tarafında durduğunu ve özetle dürüst fikir belirtmektense farklı kaygılar sonucu “politik olarak doğrucu” ve elitist bir bakış açısıyla popüler olana yaranmaya çalıştığını iddia etti.

Daha önce de söyledim, geek kültürünün yirmi milyar çeşit alt türüne de el atsam, kendimde birincil kimlik olarak gördüğüm şeyin bir “oyuncu” olduğu gerçeği değişmeyecek. Bu benim hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Hakkında en çok şey bildiğim şey oyun tarihi ve oyun kültürü. Hakkında en çok konuştuğum şey de bu. Boş bir vaktim olduğunda yapılabilecek şeyler arasında aklıma ilk gelen şey, satın alımlarımda hep önceliği olan şey, şahsi ilişkilerimi çoklukla etkileyen şey. Ben bir “gamer”‘ım. Bu bir kimlik meselesi ve ben kendimi bu kimlikle tanıtmaktan gocunmuyorum.

Destructoid Gamer Dead

Aynı zamanda takriben 7 senedir editörlük yapıyorum. Bunun yaklaşık 6 senesi oyun dergi, blog ve sitelerinde geçti. Ne olursa olsun, ilk işim olmasından ötürü bu tartışmanın öteki tarafında resmedilen çoğu şeyi de kimliğim olarak içselleştiriyorum. Ama burada ince bir çizgi var. Şu güne kadar iki dergi, bir e-dergi, bir blog ve iki internet sitesi için oyun haberleri, eleştirileri, dosya konuları ve makaleleri yazdım. İşim çoğunlukla yabancı organları da takip etmek olduğundan, milyarlarca haber, eleştiri, dosya konusu ve makale okudum. Pek çok farklı sitenin lisanına, yaklaşımına hakimim.

Bunları niye söylüyorum? Çünkü az sonra kuracağım cümleyi görmeden önce meselenin iki tarafını da algılayan, iki tarafına da hakim olan bir adam olduğumu bildiğinizden emin olmak istedim.

Oyun basınının ölmesi gerekiyor. Azalarak değil, yavaş yavaş değil, hemen şimdi.

Öncelikle bazı noktaları aydınlatayım. Zoe Quinn ve Anita Sarkeesian’ın günahları şu yazıda da belirttiğim gibi umurumda değil. Onlara yapılan ve kendi gözlerimle gördüğüm muameleyi sadece boş konuşan ve muhtemelen kompleksleri olan insanlar için layık bir ceza olarak kabul etmemin imkanı yok. Ama yine o yazıda belirttiğim gibi, bu muamelenin gamer veya nerd kültürüyle ilintili olduğunu düşünmüyorum. O yazıda söylemiştim, mesele bence 4chan’ın besleyip, yetiştirip, internetin dört bir yanına sıçrattığı anonim linç kültürü ve bundan güçlenerek büyüyen misojeni ve seksizm.

Gamer kültürü iyi. Gamer kültürünün bir sorunu yok. Kotaku ve RPS gibi yayınların ölüyor addettiği kültür en güçlü dönemlerini yaşıyor ve daha da ileriye gidecek. Ama onlar öldüklerine çok eminler, çünkü onlara göre bu kültürün değişmez bir parçası var: Sosyal yetersizlik. TBBT gibi merkez kültür tarafından yaratılmış nerd stereotiplerini birer nerd olarak sağlam yiyor ve bir şeyin nerd’ü, geek’i olmanın sosyal olarak bir eziklik getirdiğine inanıyorlar. Onlara göre bu sosyal uzaklık, yapamamazlık nerd olmanın tanımsal parçalarından biri.

Buzzfeed Gamer DEad

Onlar yanlışlar. Gamer olmak hiçbir şekilde beraberinde “genç, beyaz ve sosyal olarak sorunlu bir erkek” olmayı getiren bir tanım değil. Gamer olmak sadece ve sadece ilgi ve alakayı gösteriyor. Eğer Keiji Inafune’nin kim olduğunu biliyorsanız, biri size Kickstarter’da “abi Black Isle ekibi yeni bir projeye girişmiş” dediğinde neden bahsedildiğini anlıyorsanız, bir sene içerisindeki oyun çıkış tarihlerinden haberiniz var ve E3, Gamescom, TGS gibi sektör fuarlarını takip ediyorsanız siz bir gamer’sınızdır. Bu kadar basit. Bu tanımı paralel olarak “sinefil” kelimesi üzerinden daha rahat anlayabilirsiniz. Arada sevgilinizle bir film izlemek başkadır, ama “auteur” ne demek biliyor, Berlin’de Altın Ayı’yı kimin aldığını beş sene geriye kadar sayabiliyor ve IF’i iki eliniz kanda olsa kaçırmıyorsanız siz bir sinefilsinizdir. Bu beraberinde aynı zamanda sosyal olarak garip olmayı getirmez. Gamer’lık da öyledir.

Peki oyun basınının tanımı nedir? İşte işler burada karışıyor. Oyun basını ne yapar hakikaten arkadaşlar? Haber verir, değil mi? Ön inceleme yapar, video paylaşır, inceleme yapar. Dosya konuları yazar, makaleler fırlatır kafanıza. Size şöyle bir ek soru sorayım o zaman, bu değirmenin suyu nereden gelir? Yani bu yazılar, neye dayanarak yapılır?

Cevabı vereyim: Haberler size e-mail yoluyla gönderilen basın bültenlerinden derlenir. Videoları size firmalar yollar. İncelemesini yapacağınız oyunları size firmanın kendisi bizzat yollar. Ve siz onları girersiniz. Bir de üstüne üstlük, onlara ilgiyi çekmek de sizin sorumluluğunuzdadır; çünkü kendi sitenizden bunları paylaşıyor olmanız demek, videoyu birilerine izletmek, haberi birilerine duyurmak istediğiniz anlamına gelir. Oyun basınının çok küçük bir kısmı gerçekten gazetecilik / yayıncılık yapmayı gerektirir. Röportajlar, fuar / organizasyon takibi ve hasbelkader kulağınıza çalınan, peşine düştüğünüz bir duyum varsa vardır, bunlar da çok azdır. Oyun sitelerinde makaleler de çok az yazılır. Dosya konuları genelde nostalji faktörü üzerinden kurgulanır; detaya inen pek fazla dosya göremezsiniz. Hemen hemen hepsi, yine tık sevdasına, “çocukken oynadığımız şu oyunu hatırlar mısınız?” seviyesindedir, genç kitleye de “şimdi oynadığınız şu oyun var ya, bakın şöyle olunca çok komik” diyerek hitap edilir.

Gamasutra Gamer Dead

Bu yaklaşım 10 yıldır ne uzuyor, ne de kısalıyor ulusal ve uluslararası basın nezdinde. Orijinal içerik o kadar az, var olanı o kadar basmakalıp ve genel olarak kalan “gazetecilik” örneği o kadar fuzuli ve ne oyuncu ne de firma bazında bir şey değiştirmeyecek bilgiler üzerinden yapılıyor ki (örn: Metal Gear Solid V Xbox One’da 1080p olmayacakmış) oyun siteleri, basıncılık oyunlarını çoğunlukla bu bahsettiğim basın bültenleri üzerinden yapıyorlar. Yani oturup okuduğunuz şeylerin çoğunluğu yollanmış basın bültenlerinin kelimeleri yer değiştirmiş hâli oluyor.

Ve işin en kötü kısmı, bunlara tık çekme görevi size düşüyor. Bir oyunu firmadan alıp, onunla ilgili ilginç bir içerik üretmekten bahsetmiyorum. Örneğin biz The Sims 4’ün inceleme kodunu alıp, bununla ilgili bizim ilgi çekici bulduğumuz bir liste, makale ya da video hazırlayabiliriz. Ama bir oyun sitesi olduğumuzu düşünün. İlginç bir oyun haberi olmadığında yerine çizgi roman, film ya da kitap haberi koyacak bir lüksümüz yok. Sims 4’ün çıkış videosu o gün çıkan en ilginç şey. Ne yapacağız? Tık getirmek zorundayız siteye değil mi? O zaman muhtemelen şöyle bir başlık atacağız samimiyetle kast etmeden: “The Sims 4’ün Çıkış Videosu Yayınlandı, Sakın Kaçırmayın!”. Peki ya bu oyun Sims 4 değilse? Örneğin haber olarak yavaş bir günde duyurulan bir indie oyunu ne yapacağız? Şöyle bir başlık olabilir mi mesela: “Antik Roma’da Geçen Harika Bir Strateji Oyunu Geliyor!”, ünlemiyle, sıfatıyla…

Ne yaptık biz? Bir noktadan sonra oyunu biz satmaya başladık değil mi? İşte oyun basını dediğimiz nane bu. O yüzden de hızlıca ölmesi gerekiyor. Çünkü an itibariyle, oyun firmalarının aktif para vermediği PR departmanından hallice bir noktadalar. Onların yerine özgün içerik üreten, zaten haberine çok lüzum olmayan bir alanda haberleri ciddi bir elemeyle okura sunan, tüm olayını verdiği puanlara da bağlamayan yayınların gelmesi gerekiyor. YouTube, Twitch gibi yerlerde bu tür yayın organları zaten peydahlanıyor ve bilindik oyun sitelerinin Alexa tıkları, o tür organlara kıyasla hızla düşüyor.

O yüzden, belki farkında değillerdir diye tekrarlıyorum: Bildiğimiz şekliyle oyun basını ölüyor. Gerçekten. Ve ölmesi de gerekiyor. Kotaku’ların, Gamespot’ların yerini Angry Joe’ların, Pro Jared’ların, PewDiePie’ların alacağı günlerdeyiz. Her şeyin ya özgün içerik, ya habere yorum ya da bir hiç olmaya gittiği bir yoldayız. Gamer kimliğiyle bir sıkıntı yok. O kimliğin sorgulanması gerekmiyor. Olan, oyun basınının hasta kemiklerine oluyor ki; onlar da bunu fark ettiğinden, sağa sola saldırıp, bir yerden tutunmaya çalışıyorlar işte.

Oyun basını öldü, yaşasın oyuncuların oyuncularla aracısız direkt konuştuğu iletişimin çağı.

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

1 Comment

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.