2

Bu sefer üzerine konuşacağım oyunu deneme fırsatı bulamadım, ancak üzerine iki cümle yazıp merakımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen senenin sessiz indie harikası Papers, Please‘i hatırlar mısınız? 8-bit ve piksel art trendinin suyunun çıkmaya başladığı günlerde Papers, Please şaşırtıcı özgünlüğüyle pek çok indie-severin dermanı olmuştu. Bir sınır memurunun pasaport damgalamaktan ibaret rutin işi, oyunun ilginç ve çekici bağlamı ile bizleri etkilemeyi başarmıştı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan yeni bir oyun da Papers, Please’in izinden giderek 8-bit geleneğe yeni bir soluk getirme çabasında. Please, Don’t Touch Anything, PP kadar iddialı olmasa da (ondan en azından  görsel manada) etkilendiği belli, kısa ama keyifli bir oyuna benziyor.

1

PDTA’de kapalı bir odada öylece beklemekteyiz. Karşımızda devasa bir masa, üzerinde kırmızı bir düğme ve karşımızdaki ekranda bir şehrin görüntüsü bulunmakta. Belli ki bu düğme ve dışarıdaki şehir arasında bir bağlantı var. Ancak biz daha neyin neyle bağlantılı olduğunu anlayamadan, odadaki mekanizmadan sorumlu arkadaşımız tuvalete gitmek zorunda olduğunu ve biraz beklememiz gerekeceğini söylüyor. Öze olarak da ekliyor: “Ne olursa olsun kırmızı düğmeye basma!” Şimdi siz olsanız ne yaparsınız?

Biz oyunseverlerin kendimize verilen komutlarla ilgili ciddi sorunlar yaşadığımız aşikar. Kurcalamayı severiz. İlle bir ortalığı karıştırmamız gerekir. PDTA da işte tam bu sevdamızın üzerine yoğunlaşan bir mini oyun. İlk olarak The Second Thought ismi ile hazırlanan proje daha sonrasında bu uzun isim altında full versiyon olarak Steam’de satışa çıkmış. 16 farklı sona sahip olduğu ve fiyatının sadece 10 TL olduğu düşünüldüğünde bir haftasonu neşesi için keyifli bir seçim olması gayet mümkün.

Sizleri oyunun kendi kadar minimal fragmanı ile başbaşa bırakıyorum.

Ayrıca muğlak kırmızı düğmeler ve karanlık sonuçları ilginizi çekiyorsa bir ara korku yazarı Richard Matheson‘un Button,Button isimli hikayesini de bulup okumanızı öneririm (Asimov’un da aynı adlı bir hikayesi varmış, onunla karıştırmayın). Hiç sevmememe rağmen hikayenin cazibesine kapılabilmeniz için size 2009 yapımı sinema uyarlamasının da fragmanını sunayım. Filmi gerçekten boşverin, hikayeyi okuyun, edebiyat dediğin kağıtla mürekkep kokusuyla güzel.

Author

Eskilerin dediği gibi: "You must gather your party before venturing forth"

1 Comment

  1. Ne güzel zamanda yazdın şunu, bilgisayarda hala kurulu Papers, Please! Nasıl insanı sapık bir memur yapıyordu, nasıl yüz ifadem kalmamıştı, hayatımı mermer gibi geçiriyordum haftalarca…

Berna Aysim Çavdar için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.