Şimdiye kadar oyun yazısı yazmadım (Eski Lucas Adventure’larına saygı duruşumu saymazsak) çünkü hem bilgisayarım biraz eski, haliyle yeni oyunları verimli çalıştırmıyor, hem de yeni bir oyuna inceleme yapacak kadar ayıracak vakit bulmakta zorlanıyorum. Bir baktım bizim retrospektif diye bir köşemiz var. -Yiğitcan’a dedim yeni bir köşe yapalım, adı “Old Man Gaming[OMG]” olsun, dedi “Zaten böyle bir kısım var, gerek var mı ki?”, bir de tabi “Sen bir yazar parçasısın, yaz yazını gerisine karışma” diye devam ettirmiş olabilir de, olmayabilir de- Sitenin bu açığını kullanıp hem geçmişi yad edebilirim, hem de herkesin “Ne olur oyun açıkla, lütfen” ısrarlarına (!) karşılık vermiş olurum.

İlk kurban olarak “Dungeon Keeper 2”yi -yazı içinde DK2 olarak anılacaktır- seçtim. Hem “Dungeons 2” çıkmışken, hem de “War for the Overworld” betasını tamamlamışken, bu oyunların esinlendikleri oyunu göstermek ve neden bu oyunları asla beğenmeyeceğimle ilgili fikir vermesi açısından yerinde bir tercih olur diye düşündüm.

dk2-0

Bir DK2 yazısı Bullfrog nostaljisi yapmadan yazılamaz. O yüzden öyle başlayalım. 90’lar o kadar güzeldi ki, irili ufaklı bir sürü firma değişik oyunlar yapar ve hepsi de belli bir seviyenin üzerine olurdu. Onların arasında Bullfrog ilginç fikirleri ve farklı mizahıyla kendine has bir yer edinmişti. O zamanlar firmanın kurucularından Peter Molyneux henüz delirmemişti, dolayısıyla Bullfrog ilginç fikirleri güzel bir oynanışla harmanlayıp keyifli oyunlar ortaya çıkarabiliyordu. Populous, Syndicate, Theme Park ve Hospital dersem eskilerin gözleri yaşlarla dolar eminim bu yüzden.

İlk DK açıklandığında bu değişik fikir karşısında herkes bir afallamıştı. Klasik RPG oyunlarındaki zindanlar kötü birileri tarafından tasarlanıyor olmalıydı. Neden bu birisi biz olmayalımdı? Bu fikirden etkilenen nice insan deli gibi oyunu bekledi ve biraz gecikmeyle de olsa -3-4 yıllık gecikmeydi yanlış hatırlamıyorsam- oyuna kavuştular. Konsept güzel işlenmiş ve kendine has bir kitleyi kısa sürede oluşturmuştu.

dk2-1

Bu arada oyun çıkmadan önce o dönemden beridir oyun sektörünün değişmez firma yutucusu EA, Bullfrog’u satın almıştı ve ilk oyunun dağıtımını kendileri yapmıştı. İlk oyundan iki yıl sonra beni tümüyle kendisine esir eden, ilkinden çok daha iyi olduğunu düşündüğüm DK2 piyasaya çıktı. Peki neydi DK2’yi o dönem bolca bulunan RTS’lerden ayıran?

Birincisi fikrin orijinalliği ve uygulanışıydı. Oyunun sloganında söylediği gibi -It Is Good to Be Evil- kötü adam olmak tabii ki eğlenceliydi ve kibirli kahramanlara haddini bildirmek çok keyifliydi. Klasik Knight’lar, Dwarf’lar, Wizard’lar hep düşmanımızdı. Goblin’ler, Skeleton’lar, Vampirler ise bizim adımıza savaşıyorlardı.

dk2-3

Bizim adımıza savaşıyorlardı derken, oyundaki belki de en büyük değişiklik karakterlerimizi temelde bizim yönetmiyor oluşumuzdu. Yani sen şuraya git, sen şuna saldır gibi bir kontrolümüz yoktu. Onlar kendi kendilerine takılıyor, acıkınca yemek yemeye, maaş gününde hazine odalarına kendi başlarına gidiyor, boş zamanlarında da sağı solu keşfediyor, genelde tercih etmediğimiz belaları başımıza sarabiliyorlardı. Bizim tek yapabildiğimiz onları düşmanın yakınına bırakmak veya ilerleyen zamanlarda “Call to Arms” büyüsüyle onlara şuraya saldırın demekti, ki bu bile maaş zamanı geldiğinde ya da karınları acıktığında savaşı bırakıp odalarına dönmelerini tam engelleyemiyordu.

Bir diğer değişiklik olaylar yer altında geliştiği için klasik RTS’lerdeki boş haritada şuraya bina yapayım mantığının, stratejik toprak kazma ve oda boyutu belirleme gibi konseptlerle değiştirilmesiydi. Birim üretimi de yoktu, ordunuza canavarlar bulduğunuz portallardan eğer ilgili odanız varsa ve yeterince büyükse kendiliğinden katılıyordu. Bu da her birimi daha değerli kılıyordu. Ayrıca sizi kritik birimler için büyük oda yapmak ya da bazı odaları ileride büyütme ihtimaline göre boşluk bırakma gibi stratejik kararlar verme zorunda bırakıyordu. Bir de bu konseptlere uygun bölüm tasarımları da eklenince tadından yenmiyordu.

dk2-4

İlk oyundan daha iyi olmasını ise EA’in o dönemki en önemli başarısı olan ve Fifa’yı NBA’yi efsane seriler haline getiren “Sunumda Mükemmeliyet” sağlıyordu. Oyun içi grafiklerin -bugün için tabii ki eskiler, o ayrı- inanılmaz ilerlemiş olmasının yanında, senaryoyla alakasız olsa da karakterlerin süper esprili bir şekilde kullanıldığı ve görsel olarak zamanına göre şaheser olan ara videolar size oyunda ilerleme ve bitirme motivasyonu sağlıyordu.

Pek çok ilginç karakterin -Horned Reaper, Dark Mistress gibi- yer alması ve bunların boş zamanlarında yaptıkları ilginç hareketler oyuna ayrı bir renk katıyordu. Bir de oyuna ses tonuyla inanılmaz bir atmosfer sağlayan ve yaptığı espriler/kullandığı referanslarla farklı bir hava katan dış sesi de -Mentor- ekleyince neredeyse mükemmel bir oyuna sahip oluyordunuz.

dk2-5

Oyunun sonunda üçüncü oyuna bir göz kırpılmasından ve tadına doyamadığımızdan, sabırsızlıkla üçüncü oyunu bekledik. Geliştirildiği duyurulan oyun kısa süre içinde iptal edildi. 2008 yılında EA Çin’li bir firmayla anlaşıp markayı bir MMORPG haline getirmeye çalıştı ama o da uzun süreli olmadı. İptal edilmeyen tek DK projesi 2013’te akıllı telefon ve tabletlere özel çıkan DK Mobile oyunuydu, o da ücretsiz görünüp on dakikalık oynanış sonrasında bir sürü para ödemediğiniz takdirde oynanmaz hale gelen bir felaketti. Tabii arada EA’ın Bullfrog’u kapattığını da ekleyelim.

İşte böyle sevgili geekler. Gelmiş geçmiş en başarılı RTS’lerden biridir DK2. Bugün kendisini GOG’da –şurada– bulabilirsiniz. Hala inanılmaz eğlenceli, hala keyifle oynanabiliyor. Hepinize ısrarla tavsiye ediyorum.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.