Yazan: Yusuf Evrim Kılıç

Yasal Uyarı: Bu yazı, Vampire: The Masquerade – Bloodlines’ın (buradan sonra kısaca VtMB) hikâye akışına dair pek çok spoiler içermektedir. Muhteşem hikayesini -üzerinden geçen 14 yıla rağmen- herkesin yaşamasını istediğimden, bu uyarıyı yapma gereği duydum.

Kabaca ‘Şehir Fantezisi’ diye çevirebileceğimiz ‘Urban Fantasy’ türünü oldum olası sevmişimdir. Özellikle de ‘Bakın siz kendi hayatınızı yaşarken aslında neler oluyor’ düsturuyla yola çıkarak kaleme ya da kameraya alınmış olanlarını… Harry Potter’ın, Muggleların ortasında büyü yapmayı yasaklayan sihir bakanlığı kurallarından tutun da, Assassin’s Creed’in ‘siz Medicilere suikast düzenlendi sanıyorsunuz; ama aslında bu Tapınakçılar ve Haşhaşiler arasındaki savaşın cephelerinden biri’ tarzında mesajlar veren kurgusuna kadar, bu tarz gizemler bana şehir ortasında açılan ve ‘uzaylı’ yağdıran geçitlerden daha cazip gelmiştir.

White Wolf’un ünlü masaüstü rol yapma oyunlarından Vampire markası ve ‘The Masquerade’ serisi üzerine oturtulmuş Bloodlines, benim için Şehir Fantezisi ve fantastik öğelerin sıradan insanlardan gizlenmesi temasına dair sevgimi ateşleyen yapım olmuştur. Her ne kadar oyundaki mekanlar Santa Monica, Downtown, Hollywood ve Chinatown, bugün Los Angeles eyaletine gittiğinizde rahatlıkla gezebileceğiniz yerler olsa da, VtMB, bunları gizemli ve yarı kurgusal bir üsluba büründürmeyi başarmıştı.

VTMB

Düşünün, Los Angeles’ta tek başına yaşayan bir tasarımcısınız. Ofisinizde geç saatlere kadar mesaiye kalmışsınız, önünüzdeki dokunmatik tabletle gece boyunca adeta bütünleşmiş haldesiniz ve gözünüzü kapattığınızda bile yaptığınız çizimleri görüyorsunuz. İşten çıkıyorsunuz ve evinize  doğru yürürken, dev bir gökdelenin önünden geçiyorsunuz. En üst katında hala ışıklar yanıyor, ‘Kimbilir hangi zenginin özel dairesi, içeride kimbilir ne biçim partiler dönüyor,’ diye aklınızdan geçiriyorsunuz. Halbuki içeride, Los Angeles’taki tüm vampirlerden sorumlu olan Prens, karşısına dikilmiş klan liderlerine hesap vermekle ve kellesini kurtarmaya çalışmakla meşgul…

İşte benim için VtMB’yi bir klasik yapan öge buydu. Camarilla klanları, ‘Masquerade’ adı verdikleri mutabakatla, vampir nesillerini yüzyıllarca sürdürmeye ve nihayetinde vampirlerin kaybedeceğini bildikleri büyük savaşlardan korumaya çalışıyorlardı. Sabbat adı verilen topluluk ise, ‘Bizler üstün varlıklarız, kendimizi bu şekilde gizlememiz çok mantıksız!’ diye ayaklanıyordu. Siz de bu iç çekişmenin ortasına düşmüş bir piyondunuz ve başlangıçta, içinde bulunduğunuz dünya hakkında, yukarıda örneğini vermiş olduğum grafik tasarımcı kadar fikriniz vardı.

Vampire-The-Masquerade-Bloodlines

İçinde bulunduğunuz şehirlerde de bu cehaletinizin getirdiği masumiyet ile başınızı belaya sokuyor ya da ummadığınız kişilerle tanışıyordunuz. Elinizi kolunuzu sallayarak girdiğiniz metruk bir binada, Sabbat’ın kendine ‘Subay’ diyen kıdemlilerinden biri sizi öldürmeye çalışabiliyordu. İçeride bangır bangır Rock müzik çalan Asp Hole’un sahibi Ash Rivers, üst üste yaptığı iki ölümcül trafik kazasından da sağ çıkınca, peşine vampir avcılarını takmış olabiliyordu. Chinatown’da tanıştığınız ve neden balık koktuğunu anlayamadığınız masum kız, bir anda dev bir köpek balığına dönüşüyor ve sizi bir depo boyunca kovalayabiliyordu.

Özet olarak, VtMB, vampirlerin, içinde bulundukları büyük bir krizi, Los Angeles’ın fanilerine çaktırmadan çözüme eriştirmeye çalıştığı bir yapımdı. Sokakta karşılaştığınız bir kişinin, çarpıp özür dilediğiniz yaşlı bir adamın, aslında bir vampir klanına liderlik ettiğini veya sizi oradan oraya taşıyan taksicinin tüm vampirlerin babası Cain olabileceğini, daha da önemlisi bu büyük savaşın içinde kıdeminiz ne olursa olsun bir piyona dönüştürebileceğinizi anlatıyordu.

vampirebloodlines-02

Bana göre, tüm bunlar, Los Angeles’ın içinde başka bir Los Angeles bulunduğunu anlatan güzel detaylardı. İçinde bulunduğumuz dünyada da girip çıktığımız mekanların, uzaktan gördüğümüz görkemli ofislerin, Google Maps’ten bakıp iç geçirdiğimiz ülkelerin de içinde hayal edemeyeceğimiz şeyler döndüğünü hatırlatan güçlü bir hikâye anlatımıydı. VtMB’den sonra, Hellgate: London ve The Secret World gibi pek çok Şehir Fantezisi oyunu çıktı, fakat hiçbiri özünde başarılı oyunlar olamadığı için, VtMB’in yerini dolduramadı.

Bugün çaresizce, oyunun haklarına sahip Paradox Interactive’den gelecek güzel haberleri bekliyorum. Firma ise World of Darkness Online hakkında sadece ufak bilgiler verip duruyor. Yine de bir umut, VtMB’in gizemli dünyasını daha geniş bir şekilde yaşama ihtimalimiz var. Sizler VtMB’in hikayesi ve yarı kurgusal şehirleri hakkında neler düşünüyorsunuz?

___________

DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

1 Comment

  1. Hayatımda okuduğum en akıcı yazı olabilir. VTMB2 dramalarından sonra eski, güzel, güneşli(aslında karanlık) olan vtmb günlerini anmak için ararken buldum bu yazıyı.

    Hem geçmişi hatırladım hem de duygulandım biraz… Video oyunları ile tanıştığımda yazınızda bahsettiğiniz grafik tasarımcı kadar fikrim vardı. 😀

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.