2007 yazıydı.

Evde bir konsol vardı. Bir tane vardı. Konsol dediğinin evde bir tane olduğu yıllardı zaten. Video oyun konusunda dimağ görece yeni açılmaya başlamıştı. Ufkum genişlemeye devam ediyor Championship Manager ve Need for Speed‘den başka oyunların olduğunu yavaş yavaş iyice özümsüyordum. Miladım, sorsanız, 2004 civarıydı. 2007 de benim yavaş yavaş artık gurmeliğe geçiş yılımdı. Düşünsenize çünkü yani, evde konsol vardı.

Rol Yapma Oyunları’na dair keşfedilmiş tutkunun beni götürdüğü Vampire the Masquerade‘in Ocean House bölümünde, ve bence hâlâ tarihin en iyi FPS’lerinden biri Half-Life 2’nin We Don’t Go To Ravenholm bölümlerinde bile aklı çıkmış olan bir birey olarak, korku oyunu denen topa girmiyordum çok fazla. Hem bir kere Resident Evil diye meymenetsiz bir şey denemiştim. Statik kamera açıları, uzun kapı açılmaları ve kesif gerginliği çok yormuştu beni. İkinci zombimden sonra bırakıp devam etmiştim hayata.

Resident Evil 4 2

İşte ben o vaziyetteyken, o evde o tek konsola bir adet Resident Evil 4 geldi. Ne dürttü beni, bakın samimiyetle bilmiyorum. Bembeyaz bir kapağı vardı oyunun. O versiyonunun en azından. Ürpertici bir kapaktı. Belki de ona vurulmuştum. Başka bir şey olmasa gerekti, çünkü bütün aklım ve mantığım bana “lan sen korku oyunu sevmezsin be abi” diyordu. O statik açılar baymayacak mıydı yine? O klostrofobi vurmayacak mıydı kafama kafama?

Vurmadı.

Çünkü Resident Evil 4 bir korku oyunu değildi. Resident Evil 4 bir gerilim oyunuydu. Ve bunu gelmiş geçmiş en iyi yapan oyunlardan biriydi. Tüm oyun, akıl salahiyetinizi zorlamak üzerine tasarlanmış bölümlerin ince bir ustalıkla uç uca eklenmiş hâliydi. Hiçbir zaman sizi yerinizden zıplatmıyordu oyun. Ama aynı zamanda mıhlandığınız gibi kalıyordunuz da. Çünkü Resident Evil 4 gergin bir oyundu. Bunu da birkaç muhteşem nokta atışı hareketle yapıyordu.

Resident Evil 4 4

Bir kere, kamera değişmiş, omzun arkasına gelmişti. Oyunun yapımcısı Shinji Mikami’nin, oyun baya baya gerçek bir Resident Evil 4’ken “olmuyor arkadaşlar böyle, hadi baştan” diyerek çıktığı sıfırdan Resident Evil’ı yeniden tasarlama görevinde ilk zaiyat o alametifarika kamera açıları olmuştu. Kamera köşelerden düz ovalara inmiş, karakterin omzuna geçmişti. Bu, iki şey sağlamıştı. Birincisi, oyuncu çok daha fazla içindeydi artık karakterin. Dışarıdan korkunç olayları izlemiyor, o korkunç olayları yaşıyordu. Bunun sonucunda aksiyon sahnelerinde daha fazla kontrol hissediyordunuz elbette. Ama orada da Mikami, iki dizayn elementiyle dengelemişti bunun çok çabuk bir biçimde bir “tatava yapma sık geç” oyununa dönüşmesini.

İlk yaptığı şey, kurşunların sayısını %75 indirmekti herhalde. Zaten Resident Evil serisinde zor bulunan bir şeydi kurşun. 4’te iyice felaketti. Ve gerçekten, biten her kurşun sizin için bir eziyetti. Zaten hareket ederken aynı anda nişan almak mümkün değildi. Zaten kamera nişan alırken olabildiğince daraltıyordu görüş açısını. Bir de her kurşunu sayarak sıkmak, bittiğinde başının dev belada olduğunu bilmek gerçekten korkunç terler dökmenize sebep oluyordu.

Resident Evil 4 3

İkincisi ise, zombileri hızlandırmış ve güçlendirmişti Mikami. Los Ganados, öyle sıradan zombilerden değildi. Üzerinize geliyor ve gerizekalı gibi gamburdanıyorlardı, ancak deparı attılar mı da kaçacak yer arıyordunuz. Üstelik bir headshot da almıyordu çoğunu. Resident Evil 4’ü oynamamış olan, ilk Ganados headshot’unuzu attıktan sonra o kafanın altından Cthulhu çıkması hissini nereden bilecek? Nasıl bilecek?

Böylelikle gerçekten parmak şıklatan bir oyun oluyordu Resident Evil 4. Ve yaptığı pek çok şey, bir endüstri standardı oldu bu yüzden. O kamera açısı, bir kere mühür gibi girdi zaten oyun dünyasına. Omuz üstü kameranın nelere kadir olduğunu, sonradan EA de Dead Space’te taklit etti. Az kurşun, daha da dominant bir şey oldu. Ve Los Ganados tipi zombiler, sizi şaşırtan düşmanlar da Resident Evil 4’ün kalıbından döküldüler.

Şimdi oyun tekrardan yeni nesle geldi. 30 Ağustos’ta, PS4 ve Xbox One’a çıktı Resident Evil 4. Eğer müsaadeniz varsa, ben o gerginliği bir defa daha yaşamak istiyorum. Tekrar sene 2007’ymiş gibi. Tekrar evde sadece bir konsol varmış gibi. Tekrar Ganados’lar hayatımdaki en korkunç ögelermiş gibi.

Komple baştan.

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

1 Comment

  1. PS2 ile ilk oynadığım oyun…Kesinlikle en iyi oyunlardan biri hikayesi ile beni kendisine çok çekmişti.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.