5. Abartısızlık
Evet. Bu durumu tanımlayabilecek başka bir kelime yok. Battlestar Galactica bir bilim kurgu dizisi olarak “Yok lan böyle de teknoloji mi olur” dedirtmiyor çoğunlukla. Uzay yolculuğu, yapay zeka ve iletişim teknolojileri uzun yıllardır var dünyamızda. Günümüzde olmayan ancak dizide olan teknolojilerin çoğu aslında günümüzde var olan teknolojilerin geliştirilmiş halleri. Belki en abartı aygıt FTL sürücüsü denilen gemileri ışık hızından daha yüksek bir hızda zıplama yaptıran ve uzun mesafeleri saniyelerde kat ettiren aygıt. Ancak Battlestar Galactica ile ilgili Star Wars’taki gibi “Işın Kılıcı mümkün mü”, “Ölüm Yıldızı nasıl oluyor hacı” temalı tartışmalar göremezsiniz. Benzer bir abartısızlık Firefly’da da mevcut.
6-Politik Dram
Battlestar Galactica pekala bir politik bir dram olarak da tanımlanabilir bilim kurgu özellikleri bir kenara bırakıldığında. Hatta dizide öyle zamanlar oluyor ki, bir bilim kurgu olduğunu tamamen unutup dram özelliklerinin altında eziliyorsunuz. Demokrasi, temsil edilme, diktatörlük, politik sistem, asker-sivil yönetim ilişkisi, askeri darbe, isyan, devrim, sınıfsal farklılıklar, işçi sınıfının sorunları, yöneten yönetilen ilişkisi gibi kavramlar dizide o kadar iyi işleniyor, kurguya o kadar naif dahil ediliyor ve izleyicinin bunları sorgulamasına sebep oluyor ki takdir etmemek mümkün değil. Bu noktada Tom Zarek karakterinin de büyük rolü olduğu yadsınamaz. Normal şartlar altında bir bilim kurgu dizisinden bunları beklemezsiniz değil mi?
7. Paranoya Hissi
Özellikle ilk sezonlarda yaşanan “Kim Saylon acaba” ve “Saylonlar ne zaman saldıracak/Saldıracak mı” hisleri dizinin izlenebilirliğini artırıp kendine has bir hayran kitlesi oluşturmasını sağladı. Sonraki sezonlarda bu paranoya hali yerini farklı durum ve duygulara bıraksa da senarist, yapımcı, yönetmen, oyuncu, artık kim varsa bu hissin yaratılmasında katkısı olan, bir teşekkürü hak ediyor.
8. Binbir Türlü Yan İçeriği
Battlestar Galactica sadece bir dizi değildir. Spin off’larıyla, mini serisiyle, webisode’larıyla, tv filmleriyle, DVDler çıktıktan sonra ulaşılabilir olan extended version bölümleriyle bambaşka bir seyir tecrübesidir. Hatta öyle bir hale gelmiştir ki bu durum, Battlestar Galactica’ya başlamadan önce neyi ne zaman izlemeleri gerektiğini anlatan bloglara başvurmalıdır kişiler. Bonus olarak izleme sırası adı verilen bir blog yazısına şöyle ulaşabilirsiniz mesela.
9-Bir Umut Olarak Dünya Figürü
Biz millet olarak yabancı film ve dizilerdeki Türkiye imajına çok dikkat eder, olayın ucu Türkiye’ye dokunduğu, hatta Türkiye adı geçtiği veya Türk bayrağı gösterildiğinde içten içe gururlanırız. İşte çok benzer bir durum bu sefer gezegensel boyutta karşımızda. Dizide sürekli Dünya’dan bahsediliyor. Galactica ve filo yerleşmek için Dünya’yı arıyor. Dünya’y bulduklarında her şey çok güzel olacak, barış ve huzur içinde yaşayıp medeniyetlerini tekrar kuracaklar. En azından buna inanıyor veya inanmak istiyorlar. Bu insanı gururlandırıyor. Yahu diyorsunuz, bu gezegende yanlış olan bir sürü şey var. Elimizde imkan olsa değiştireceğimiz milyonlarca durum ve sorun var. Fakat adamlar kelle koltukta buraya gelmeye çalışıyorlar. Demek ki beterin de beteri var.
Bonus: Özleyenler için Starbuck’ın piyanoda çaldığı o efsane şarkının tamamı: http://www.youtube.com/watch?v=9c2ZJPKz5u8
1 Comment
abartısızlık dediğiniz olayı çok iyi anlayabiliyorum. bu filmin finalinde yasadıgım hissin aynısını matrix 1 in sonunda da yaşamıştım. yani adamlar (ronald moore) senaryoyu öyle bir altyapı üzerine inşa etmişler ki, anlattıkları hikaye abartı bile gelse realitede yaşanabilecegine çok kolay inanıyorsunuz. zaten bu dizide oldugu gibi, bir bilimkurguda hikayenin gerçek dünya ile arasında duran duvarlardan şüphe etmeye başlarsanız bir başyapıtla karşı karşıyasınız demektir.