13 Reasons Why enteresan bir diziydi. Her şeyden önce, konusu ve konusunu anlatış biçimi çok ilgi çekici gelmişti bana. Bir genç kızın intiharıyla başlıyoruz, bu intiharda pay sahibi olan on üç kişi var; bu on üç kişiye on üç kaset gidiyor ve herkes bu on üç kasedi sırayla dinliyor. Dizinin yaptığı en zekice hareket, bizi bu kaset yolculuğunun ortasında başlatmasıydı. Ana karakterimizden önce kasedi dinlemişler ve henüz kasetleri duymamış olanlar vardı. Clay’in kasedinde ne olacağını bilmiyorduk. Gerildik.
Dizi genel itibariyle bu gerginliğin sırtında büyüyen bir sürükleyicilikle finale doğru koştu ve üç büyük salvo ile kapanışını yaptı: Birincisi, Clay‘in bu intihardaki rolünü öğrenmemizdi. İkincisi, Hannah‘nın intihar sahnesiydi. Üçüncüsü de Clay’in kasetleri bitirdikten sonra devrettiği kişi. Bütün bunların ışığında kafamızı toplamaya çalışırken, gelecek sezonlara yönelik de birkaç ipucu bırakmaya çalıştı dizi. İşte o ipuçları, şu fragmanla sembollenen ikinci sezonda devam edecek.
Huzurlarınızda, bu fragmanın huzurunda, hepinizin şahitliğinde 13 Reasons Why treninden iniyorum. İlk on üç bölüm ben de destekledim, ama artık geldiğimiz arazi “İlk sezonda intihar eden kızı oynayan aktrisi bırakmayalım, nasıl bir rol uydurabiliriz?” ve “İlk sezondaki gibi bir numara bulmamız lazım, yine bir 90’lar teknolojisi düşünelim mi?” sorularının cevaplarında geziyorsa ben yokum. İlk sezondan aklımda kalan tek soru “O çocuk okulu tarayacak mı?” olmuştu zaten, burada gösterilen çoğu şeyle ilgilenmek zor geliyor.
O yüzden ben ikinci sezonda yokum. 13 Reasons Why’ın da genel itibariyle ergen dizilerinin lanetine kapılıp, iyi hikaye anlatan bir ilk sezonu gerçekten basmakalıp ve fabrikasyon ergenliklere doğru koşarak devam ettirme eğilimini göstermiş olması beni üzüyor. Smallville Clark Kent dizisiydi, The O.C. fakir-zengin dizisiydi, Gossip Girl vatandaş paparazzi üzerineydi, Arrow zaten neydi; sonra hepsi o güzel atlarına binip aşk üçgenlerine gittiler. 13 Reasons Why da bunun az daha kalitesi gibi duruyor. Siz ne diyorsunuz?