Dikkat: Bu yazı Twin Peaks isimli dizi hakkında spoiler içermektedir. Diziyi izlemeyen ve izlemek isteyenlerin uzak durması tavsiye edilir.
Ajan Cooper Kara Loca’dadır . Fiziksel dünyada cinayete kurban gitmiş olan Laura Palmer karşısındaki koltukta oturmaktadır. “Merhaba Ajan Cooper” der Laura, “25 yıl sonra tekrar görüşeceğiz.” Cooper tepkisizce oturur. Seyirci Lynch’in mesajını çözmeye çalışır.
Lynch Laura’ya o repliği söylettiğinde kuvvetle muhtemel ki dizinin 2. Sezon sonunda iptal edileceğini, 25 yıl sonra prodüksiyonun tekrar başlayıp başka bir kanalla anlaşılacağını, son filminin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra başyapıtı Twin Peaks ile sahalara geri döneceğini bilmiyordu. Evet, bunlar birer birer gerçekleşti. Hollywood’un içerik ve yaratıcılık krizine girdiği, tüm endüstrinin çizgi roman uyarlamaları ve zamanında bitirilmiş, bitirilmemiş dizilerin yeni sezonları üzerinden yürüdüğü bir dönemde Twin Peaks’in 3. Sezonu çekildi ve 2017 Mayıs sonu itibariyle seyirciyle buluştu. Buluştu buluşmasına da, 1990 yılında gelip dizi dünyasını baştan tanımlayan, türlü imgelerle kafaları allak bullak edip bizleri sır perdesi altındaki küçük Twin Peaks kasabasında konuk eden dizi, bu dizi mi?
Türkiye’de yaşayan çoğu Twin Peaks hayranı diziyi üniversite yıllarında, dizi izlemeye yarayan malum ortamlar sayesinde izlemiştir. Bu durum, diziye ilk izlendiği zamandan başlayarak haklı bir nostaljik hava kattı tabi ki. 80’lerin sonu 90’ların başında,Amerika Birleşik Devletleri’nin kuzeyinde, takriben Washington eyaletinde, kıyıya vuran bir genç kadın cesediyle başladı dizi. Kasabaya cinayeti araştırmak için giden egzantirik FBI ajanı Dale Cooper Carolyan bir ifadeyle tavşan deliğinden girdi ve bizleri de kendisinin ardından bu diyara çekti. Twin Peaks herkesin bir sırrı olduğu, gizli işlerin çevrildiği ve Cooper’dan gizlemek adına farklı ittifaklar kurulduğu, sürreal hayatların yaşandığı bir yerdi.
Dizinin kült seviyesine yükselmesi ve benim de dahil olduğum bir grup geek tarafından tapılmasının belli başlı sebepleri var elbet. Her şeyden önce, kayıt cihazına sürekli “Diane” diyerek başladığı cümleler fısıldayan, kahve aşığı, enerjik, toplum tarafından garipsenen değişik hareketleri haiz, kasabanın hafif korkuyla karışık saygı ve sevgi duyduğu genç ve zeki FBI ajanı Dale Cooper. İzlediğim onlarca dizi içerisinde aklımda en yer etmiş 5 karakterden biridir kendisi. Hal ve tavırları zaten akılda kalıcı adamın; onun dışında Lynch’in kurgusunda Cooper Kara Loca, rüyalar ve öngörülerle öyle iyi yorulmuş ki Cooper başlı başlına diziyi izleten bir sebep olmuş.
Cooper’ın yanı sıra, kasabanın sakinlerini de unutmayalım. Ne haltlar döndüğünün belli olmadığı bir kasabadan bahsediyoruz. Kızının ölümünden sonra psikolojisi bozulup partilerde saçma danslar eden baba, sevgilisinin onu aldattığını bildiği için Laura’nın beraber olduğu ve Laura ölünce Laura’nın kuzeniyle sevgili olan genç adam (aldatmaception var), ikinci sezonda kendisini Amerikan İç Savaşı komutanı zanneden otel sahibi, renkli gözlükleriyle dikkat çeken kasabanın en büyük delisi psikiyatr amca, elinde kütüğüyle dolaşıp sürekli kütükten aldığı önemli bilgileri halkla paylaşan teyze ve daha niceleri. Kasabada normal insan yok desem yeridir. Hele Şerif’in Ofisi zaten evlere şenlik!
Senaryo takdire şayan. Laura Palmer cinayetiyle başlayıp öyle yerlere evriliyor ki bir yerden sonra Laura’yı kim öldürmüş sorusu anlamını büyük oranda yitirip yerine daha enteresan soru ve olaylar geliyor. Ki, dizi Laura’nın katili ortaya çıktıktan sonra da kör topal devam edebildi bir süre.
Diziyi efsaneleştiren en önemli noktalardan biri ise Lynch’in hayal dünyası. Karakterler ve olay örgüsü yeterince sürreal değil gibi bir de David Lynch kendi bilinçaltını dökmüş sahneye ve ortaya Mike, Bob ve Cüce gibi karakterler çıkmış. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen Kara Loca ve sakinleri hala bazı kabuslarımın tonlarını belirler. Allah aşkına, böyle bir sahne olabilir mi yahu:
Gelelim 3. Sezona. Her şeyden Twin Peaks’i Twin Peaks yapan unsurlardan mahrum 3. Sezon. Cooper patates olmuş. Kendisi ilk dört bölüm itibariyle her ekrana geldiğinde gerim gerim gerildim, ki bu normal şartlar altında Twin Peaks evreninde iyi bir şey ancak gerilmem gereken sebepten ötürü gerilmediğimi de hesaba katalım, ve eski haline dönmesini bekledim. Dönmedi, dönmüyor. Tamam adam 25 yıldır Kara Loca’da yaşıyor, psikolojisi alt üst olmuş durumda. Evet. Ama kendini toparlayıp sahalara dönsün ki olayları onun o müstesna bakış açısıyla değerlendirelim. Geri dön reis.
Karakterlerin yarısından azı toplanabilmiş zaten 3. Sezon için. Bu sezon sadece Twin Peaks kasabasında değil Amerika’nın değişik yerlerinde geçtiği için “kasabadaki gizemli hava” da mevcut değil, ki bu kanımca 3. Sezonun en büyük günahı. Şu ana kadar birbirinden binlerce kilometre uzakta iki şehirde iki cinayet işlendi, Cooper bir yerde, eski FBI takımı başka bir yerde, Twin Peaks başka bir yerde. İlk 4 bölüm itibariyle senaryo son derece dağınık, Cooper’in şeytani benzeri ondan da dağınık, Cooper darmadağınık, Twin Peaks geekleri olarak bizim kalplerimiz ise en dağınık.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen “Hayır, hiç olmamış, keşke 3. Sezon hiç çekilmeseydi de Twin Peaks aklımızdaki gibi kalsaydı” demeyeceğim. Zaten yarım bırakılmış bir diziden bahsediyoruz. Diziden 1 sene sonra çıkan filminde Kara Loca olayı biraz açıklanmış bile olsa diziye sağlam bir son gerektiği malum. Bu sezon ve sonrası iptal edilmediği takdirde bizleri bu sona ulaştıracak yegane araçlar. David Lynch faktörü de hala mevcut ve ilk 4 bölüm itibariyle gördük ki adam hayal gücünden hiç bir şey kaybetmemiş. Özellikle 3. Bölümdeki Cooper’ın dünyamıza geri dönüş sekansı neydi öyle? Eski karakterlerin bir kısmını görmek de nostaljik havalar estirerek olumsuzlukları bir nevi öteledi diyebilirim.
3. sezonla ilgili genel bir yorum yapmak zor bu kertede. İzleyerek göreceğiz, 18 bölüm olacak deniyor sezon; bu da demektir ki hikayeyi rayına oturtup bizlere güzel, yeni ve heyecan verici şeyler sunmak için bol bol zamanları var. Peki, siz Twin Peaks geek’leri, ne dersiniz? İlk 4 bölümü sizler nasıl buldunuz?
