Duramıyoruz, durağanlaşmaya ise zor dayanıyoruz. Tozlar arasından çıkıp kurduğumuz cılız medeniyet söylüyor bunu. Modernizmin ardından post-modernizmi onun da ardından meta-modernizmi türetmemiz kanıtlıyor. İlerlemeliyiz, değişmeliyiz, aşımıza ilham katıp kabımızdan taşmalıyız bedeli ne olursa olsun. Günün birinde bu sebeple bedenlerimizi terk edip kapsül tabletlerde Mars’a yerleşmemiz de olası. Öteki türlüsü içimizdeki bataklıklara saplanmak, ölüm gibi gelen atıllığın küllerine bürünmek demek çünkü. Tahmin edilesi hareketler yapmak, sebat etmek bize uymuyor.
Üç yazı boyunca ele aldığım inisiyasyon kavramının esasını da bu ilerleme inadı oluşturuyor. Özdeşlik kurduğumuz karakterlerden de aynısını bekliyoruz ve çoğu da aradığımızı bize kendi usulünce veriyor. Dosyanın ilk yazısında da dediğim gibi, inisiye olmaktan başka bir şey yapmıyorlar aslında. Bu yazıyla birlikte gelin bunu daha da açıklığa kavuşturayım. Kurgusal evrenlerimizde dönen inisiyasyon örneklerini kısa kısa deşifre edelim birlikte. Bahsettiklerim epey eski seriler ama aşağıdan itibaren spoiler çanları çalıyor, haberiniz olsun.
Assassin’s Creed: II
Topluluk: Oyunun adının da işaret ettiği üzere, gizli topluluğumuzun adı Suikaştçılar Birliği. Ezio Auditore da Firenze özelinde ise ustalık mertebesine kadar yükseldiği, gençliğini ve yaşlılığını verdiği kardeşlik bağları.
Yemin: Yemini gruba ya da amaca bağlılık gibi düşünebilirsiniz. Gizem dinlerindeki gizlilik yemininin güttüğü hesap buydu çünkü. Assassin’s Creed bu konuda bereketli bir seri. Oyunlar boyunca pek çok kıtaya ve ailevi meseleye daldık çıktık, pek çok nasihat işittik. Ancak ister Mısır topraklarında ister İtalya’da olalım, üç ana kurala dayanıyordu kardeşlik: Bıçağını masum birinin etinden uzak tut. Göz önünde saklan, kalabalıkla bir ol. Kardeşliği asla tehlikeye atma.
Havalı üçlünün yanı sıra benim gözümde seriyi devleştiren sözse şu: Hiçbir şey doğru değil, her şey mübah.
Herkesin ve her zamanın koşulları kendine özgüyken, paslanmış doğrularla yola çıkmak yanıltıcı olabilir neticede.
Eğitim: Ezio’nun eğitimi amcası Mario’nun onu bir suikastçı olarak yetiştirmesiyle başlıyor. Aileye ait kalede verilen eğitimin yoğunluğuna rağmen, Ezio’nun gerçek bir üye olması gerektiğineyse on yılın sonunda karar veriliyor. Suikastçı birliğine girmek hidden blade’ı takmak kadar kolay değil. Yüzük parmağının dağlanmasıyla kabul eğitimini resmen bitirmiş olsa da, son anına kadar öğrenecek bir şeyler buluyor Ezio.
Zihinsel ve Fiziksel Zorluklar: Doğası gereği bir suikastçının hayatı zor. Öyle ki gölgelerde pusu kurmak için pusuyu bizzat tatmış olmak gerekebiliyor. Ezio da, Arya Stark’ın kaderini paylaşıp ailesinin erkeklerinin asılmasına şahitlik ediyor meydanda, yaşananları çaresizlikle izliyor. Gençliğini onların katillerini cezalandırmaya adıyor ve İtalya’nın nüfuzlu ailelerini bu uğurda epeyce eksiltiyor. Başında idam fermanları varken yapıyor hem de suikastlarını. Bunlar yeterince bir zorluk. Üstüne üstlük babası yerine koyduğu amcasını da Rodrigo Borgia’nın hayatını bağışladığı için kaybetmesi ayrı trajik. Kalbindeki yaraların yanında vücudundakiler hafif kalıyor Ezio’nun. Kardeşliğe giren tüm suikastçılar gibi.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Pek çok kez ölümle sınandığı gerçek, gözü kara suikastçımızın. En bariz sahnelerden biri yine Rodrigo Borgia ile yüzleştiği tapınak sekansı olabilir.
Sırra Ulaşmak: Minerva ile tanışıp Desmond’un varlığını öğrendiği ve Masyaf kalesinde bir başka cennet elmasına ulaştığında yaşadığı farkındalık anını örnek vereceğim tabii ki. Kendini anlayamadığı bir mesajın aracısı olarak görmek nice filozofa nasip olmaz.
Sembolik Yeniden Doğuş: Ve o kalede Desmond’la konuştuktan sonra, yeni bir insana dönüşmesiyle kendi döngüsünü tamamladı Ezio. Kaleden çıktığında emekli oldu, kılıcının emrinden çıktı ve son aşkı Sophia ile bir aile kurdu. Dediğine göre sevgi, kalp krizinden ölene dek ulaşmak istediği tek hedefiydi artık.
Jedi Düzeni
Topluluk: İlk filmden beri künyesinde yazıyor; Coruscant’taki tapınağa girmek demek, galaksinin barış ve adalet koruyucularının bir parçası olmak demek.
Yemin: Binlerce nesle yayılmış ve her şeyin ötesinde bir tarikat olarak başlamış bir topluluğun, birçok öğretiye sahip olmasına şaşırmazsınız. Ancak ben buraya yalnızca birini alacağım, o da şu: Duygu yok, huzur var. Cehalet yok, bilgi var. Tutku yok, dinginlik var. Kaos yok, uyum var. Ölüm yok, güç var.
Mantra jedilerin, galaksinin kurtuluşundan başka hiçbir ideale ve kişiye bağlanmayacaklarını vurguluyor. Sevdiklerinin ölümlerinin acısına kapılmaları bile yasak. Anakin arkının yoğunlaştığı yer tam da burası zaten.
Eğitim: Oldukça hiyerarşik bir eğitim düzenleri var aydınlık tarafın yolcularının. Galaksinin on bin yanından güce duyarlı çocukları bulup onları Coruscant tapınağında klanlara ayırıyorlar önce. Bu dönemdekilere direkt inisiye adayları deniyor. 4 ve 8 yaşlarındaki binlerce çocuk, sahte ışın kılıçlarıyla eğitim aldıktan sonra, kendilerininkini yapmak için Illum gezegenine götürülüyorlar. Gezegendeki Jedi tapınağının kalbindeki kristal mağarasına inip kendilerine en uygun kristali bulmak zorundalar. Tabii güç yayan kristallerin korku testinden geçmeden önce değil. Elenenler ezici şüphelerin altında kalırken, başaranlar padawanlık mertebesine erişerek bir sonraki eğitim kademesine ilerliyorlar. Küçüklere uygulanan sınavın pek de pedagojik olmadığını tartışabilir miyiz acaba Yoda’yla?
Padawanlık ise bir jedi şövalyesinin yanında yetişmek, yani usta çırak ilişkisi. Galaksinin mutlu zamanlarında Anakin ile Obiwan’ın olduğu şey. Tam teşekküllü jediliği ustasından öğrenen genç, en sonunda ya konsey tarafından hazırlanan denemelere ya da kendiliğinden gelişen zorluklara göğüs gererek bir sonraki aşamaya geçmeye hak kazanıyor. Denemelerse oldukça ciddi şeyler. Beceri, cesaret, fedakarlık, ruh, içgörü gibi aşamaları var. Başarı gösterenler jedi şövalyesi olup yanlarına padawan alabiliyorlar. Diğerleriyse isterlerse başka bir göreve atanıyor ya da gezegenlerine dönüyorlar. Bir sonraki mertebeyse hepsinden zor kazanılan, bizzat konseyin verdiği ustalık derecesi artık.
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Tüm eğitimi, deneme süreçlerini, sınavları ve çıkılan görevleri yazalım bu kısma.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Jedi olmaya niyetli gençler, zaten küçük yaşlarda seçilmenin baskısıyla boğuşuyorlar ama bir yandan da yol boyunca geçtikleri her kademe onları dönüştürüyor illa ki. Aşamaların her biri bir tür ölüm.
Sırra Ulaşmak: Gücün kapsamını öğrenmek, yaşamın içinde akan o büyük enerjiyi tanımlamaya çalışmak sırrın ta kendisi. Güç hepimizle olsun!
Sembolik Yeniden Doğuş: Ve atladıkları her kademede yeniden doğumu da tadıyorlar diyebilir miyiz? Bence deriz. Ya da Anakin’in Darth Vader’e dönüşmesi gibi daha dramatik bir örneği verebiliriz.
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
Topluluk: 11 yaşında seçmen şapkanın tedrisatından geçip girilen, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir okul; nereden baksak gizemli bir topluluk. Ayrıca mugglelardan saklanma kuralcılıklarını hesaba katmadım bile.
Yemin: Binaların her birinin ayrı bir sloganı olmasını, onur ve sadakatle ilgili sözlerini geçtim; okulun da gayet zeki bir genel sloganı var: Uyuyan bir ejderhayı asla gıdıklama. Söylemin hoşluğuyla öğrencisini Hogwarts’a bağlayan bir mantra, bana gayet de yemini çağrıştırıyor.
Eğitim: Girdiğimiz topluluk direkt bir okul olunca örnek de bol. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma mı, Biçim Değiştirme mi, Aritmansi mi, Bitki Bilim mi yoksa Kehanet dersi mi favoriniz? Siz bana onu söyleyin.
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Kitaplar boyunca Harry’nin çektiği çilelerin yanına arkadaşlarınınkileri de sayarsak liste bitmez. Ailesini kaybetmek, kötü büyücünün henüz bir yaşındayken hortkuluğu olmak, Erised aynasının getirdiği özlem, Ruh Emicilerle kapışmak, Sirius’un ölümü, Dolores Umbridge kurallarıyla uğraşmak, Dumbledoru’un yalanları derken Harrry’nin listesi sonsuz zaten.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Neredeyse her kitabın sonunda bir ölüm anı var Harry’nin. Felsefe Taşı’nda Ouirrell’la mücadelesi, Sırlar Odası’nda Basilisk koşusu, Ateş Kadehi’nde uğradığı işkence, Azkaban’da ruhunun emilmesi aklıma ilk gelenler. Ama esas itibariyle serinin en sonunda, cümle alem gerçekten öldü sanıyor kendisini! Hatta o da öldüğünü düşünerek Dumbledore’la tren istasyonunda buluşuyor falan.
Sırra Ulaşmak: Eh, Dumbledore’un nihai planını ve Harry’nin hortkuluk olduğunu öğrenmesi serinin dev gizemi olarak karşımızda duruyor bence.
Sembolik Yeniden Doğuş: Düşmanının kollarından uyandı bu çocuk. Ayağa kalktı, ben buradayım dedi ve son bir asa darbesiyle yendi Voldemort’u. Yaşadığı derin kayıpların hemen ardından üstelik. Sonrasında aile düzenini oturtup seherbaz bile oldu. Gözlerimiz nasıl yaşlanmasın şimdi bizim?
Matrix
Topluluk: Matrix gerçeğini anlamak için kırmızı hapı seçenler nam-ı diğer Reddpill Direniş Örgütü.
Yemin: Burada durum gereği biraz hile yapma hakkım var bence. Neo’nun yaptığı şey bir yeminden ziyade aksiyona geçmek. Karşılıklı iki koltukta, Morpheus’un sözleriyle başlıyor uyanışına. Bu yüzden bağlılık hareketi, kırmızı hapı almak ve harikalar diyarındaki tavşan deliklerinin nerelere vardığını öğrenmek. O dirayeti göstermek.
Eğitim: Gelişkin yapay zeka programının tüm nimetlerinden yararlanıyorlar tabii. Morpheus ve Neo’nun dövüşüyle çıkılan yolda, ayrıca ajan Smith’le yaşanan her bir kapışma da başlı başına bir eğitim değil mi?
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Evrenin en eğilmeli bükülmeli, internet meme klasörlerinde kalıcı onur hakkına sahip olan kurşunlara tek attım sahnesi var serinin içinde. Binalardan atlamalı kovalamacalar zamanının ötesinde. Neo’nun simülasyon içinde yaşadığını ve bir anormallik olduğunu kabul etmesi ise hepimize ciddi ciddi simülasyonda mıyız dedirtmiş bir zihinsel zorluk. Seçilmiş kişi olma sorumluluğunu almak ise dile kolay.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Morpheus’u kurtarmak için kendini feda edişi buraya cuk diye oturuyor.
Sırra Ulaşmak: Serinin olayı başka ne ki? Neo’nun dairesine çıkıp gelen ekip, dünyanın sahte algılardan ibaret olduğunu önce Neo’ya sonra da bize kabul ettiriyorlar adım adım.
Sembolik Yeniden Doğuş: Burada da elimiz sağlam. İlk filmin başındaki yapay rahim sahnesini, ilk doğuş olarak nitelersem ikinci doğuşu mimarla konuşmaya bağlayabilirim. Mimar inandırmak istediği gerçekleri anlatırken, Neo kendi bildiğini seçip kaynağa gitmeyerek döngüyü kırmıştı hatırlarsanız. Anomalilerin de anomalisi olmuştu kendisi.
Ghost in The Shell
Topluluk: Ulusal Kamu Güvenliği 9. Bölüm. Matrix’e de ilham vermiş olan bir dünyada, güvenlik güçlerinin birliği yeni yapılanan tarikatlar gibi. Gerçi Motoko’nun bağlılığı bir parça da yeni sibernetik dünyaya.
Yemin: Ghost ın the Shell’in yemini Motoko’nun yemini ve onun da aklında net tek bir ilke var: Homojenlik zayıflık, tek yönlülük ise bir güç.
Eğitim: Güvenlik kuvvetlerine girmek için insanüstü- bu durumda sibernetik bir eğitime tabii tutulduğunu tahmin etmek zor değil. Hatta diğer sibernetik bedenlere dalış gerçekleştirmesi bunun özel bir kanıtı.
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Şimdi evet, mekanik bir bedenin zorluk yaşaması biraz hile. Ama Kukla Ustası ile kapışmasında devlet güçlerinin de yardımıyla epey zarar görüyor vücudu. Ancak Motoko’nun zorluğu daha ziyade zihnine dönük. Seri boyunca gerçekten insan olup olmadığını sorguluyor ve bir noktada ikna olmaktan da vazgeçiyor.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Ortağını endişelendirecek biçimde sibernetik bir bedene sahip olmasına rağmen denizde dalışa meraklı Motoko. Diğerlerinin zihnine dalmaktan korkmadığı halde, deniz altında bedeninin sınırlarını zorlayarak kendi zihnine dalmak korkutuyor onu. Bu dalışların her biri sembolik ölüm bence. Ama daha netini isterseniz elbette, filmin sonunda Kukla Ustasının beyniyle birleşerek kendisini silmesini gösterebilirim.
Sırra Ulaşmak: Proje 2501 etrafında gelişen ark, Kukla Ustası’nın bilince kavuşmuş olması, yapay zekaların canlılığı taklit etmek için kendilerinden vazgeçip yeni bir varlığa erebileceklerini fark etmeleri sır kotasını fazlasıyla dolduruyor. İnsanlığını bedeniyle birlikte yok ettiğini fark eden Motoko, yeni bir çağın başlatıcısı oluyor bu sayede.
Sembolik Yeniden Doğuş: Bir önceki cümlenin bizi getirdiği yerde haliyle yeniden doğuş. Kukla Ustası’yla birleşmenin sonucunda bambaşka bir kimlikle, bir çocuk bedeninde uyanması.
God of War
Topluluk: Önce kardeş bildiği Sparta ordusuna, sonra kurtarıcılığına inandığı Olympos tanrılarına ardından sadece intikamdan beslenen öfkesine bağlı Kratos.
Yemin: Hiçbir tanrıya güvenmemek ve intikamını alana dek durmamak kalıcı yemini.
Eğitim: Kratos zamanının en azılı askerlerinden biri. Sparta Ordusu’nun komutanı. Bir noktada kariyerinde savaş tanrılığı var. Aldığı eğitimin katılığını sorgulamayalım bile.
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Yani kardeşini tanrılara kaybetmesini mi, Ares’e ruhunu sattığı için cehennem bıçaklarının etine zincirlenmesini mi, karısını ve çocuğunu kendi elleriyle farkında olmadan öldürmesini mi, tek inandığı tanrıça Athena’yı kendi kılıcıyla canından etmesini mi, ikinci karısını da yitirmesini mi yoksa Yunan’dan Roma’ya dek tanrılarla düellolara girmesi mi saysam karar veremedim.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Kratos’un hayatında sınanmayan hiç bir şey yok. Hiçbir şey! Ve biri intihar da olmak üzere sayısız kez ölüp geri diriltiliyor. Ne çileler çekmişsin be Kratos.
Sırra Ulaşmak: Kratos özelinde büyük sır, tanrı yerine koyduklarının onu sadece piyon gibi kullandığını anlamaktı. Bu da epey sarsıcı olsa gerek.
Sembolik Yeniden Doğuş: Gaddar savaş tanrısını yıllar sonra bambaşka hallerde bulduk. Roma’da temiz amaçlarla aile kuran, intikamın hiçbir işine yaramadığını kabullenen biriydi artık o. Tabii kana susamış tanrıların ağına tekrar düşmesi talihsizlik, oğlu tehdit edilirken yapacak bir şeyi yoktu. Kefiliz biz kırmızı dövmelerine.
Doctor Strange
Topluluk: Stephen Strange’in yazgısının büyüklüğü en başından belliydi ama büyük gücün büyük trajedi getirmesi klişesinden kaçamadı. Ait olduğu topluluk önce tıp camiası sonra mistik alemlerdi.
Yemin: O da sözden ziyade eylemlerle bağlılığını belli edenlerden. Kişisel arayışı uğruna çırağı olduğu Ancient One’a ve mistik aleme saygısını yemin niyetine düşsem kayıtlara, olur mu?
Eğitim: Önce dünyanın en ünlü beyin cerrahı olacak kadar iyi bir tıp eğitimi sonra da Kamar- Taj’da fazlasıyla yetkili bir hocadan birebir eğitim. Hiç fena değil.
Fiziksel ve Zihinsel Zorluklar: Ailesinden kopuk büyüyen ve aile üyelerinin çoğunu kaybeden biri Strange. Dahası kırılma noktası, geçirdiği araba kazasından sonra ellerindeki kalıcı hasardan dolayı ameliyat yapamayacağı gerçeğini kabullenmek. Kibirli bir adam olarak bunun darbesi, bedeninden ziyade ruhuna oldu.
Sınanma ve Sembolik Ölüm: Yine bu kazadan sonra her şeyini kaybetmesi, birikimini ellerini düzeltmek için harcaması, bağımlılığa düşmesi; kaderinin ve Stan Lee ile Steve Ditko’nun onunla oynamasının eseri. Mistik alemlere uzanan biri için bizim hayatlarımıza epey yakın yaşadıkları. Ancient One’ın öğrencisi olmak için çabalayarak değerini kanıtlaması gerekiyordu ayrıca. Tıp alanında bir ölüye ama mistik alemlerde bir ustaya dönüştü yolculuğunun sonunda. Ölümle birebir kapışmaya girdiğini ve yaşlanmama yetisiyle donandığını da unutmayalım.
Sırra Ulaşmak: Stephen Strange’ın hayatı kavrayışı Kratos gibi tümden değişti. Hastalarına para kaynağı olarak bakarken kendisini de çaresiz durumlarda buldu. Mistik dünyanın sırlarını öğrenmesi de artı değeri.
Sembolik Yeniden Doğuş: Beyaz doktor önlüğünden pelerinli bir mistik danışmana dönüşmek, hatırı sayılır bir yeniden doğuş bana kalırsa. Hemfikir miyiz?
Böylece inisiyasyon deyip geçme, ardında ve etrafında neler var tanı temalı dosyamızın da sonuna geldik. Şahsen enteresan görünüşlü bir kavramın antik zamanlardan, tükettiğimiz güncel kurgulara hatta bir yerde gündelik hayatımıza kadar yayıldığını keşfetmek çok eğlenceliydi. Örneklerim daha çok aslında. Yerdeniz serisinde Ged’in, Avatar’da Aang’in ya da uç bir örnek olarak Silent Hill 2’de James’in kabullenme yolu da bir çeşit inisiyasyon. Ama aşağı yukarı söyleyeceklerim aynı, şablon benzer. Bağlılık duyulan bir gruba yada göreve adanmak, onun uğruna alınan eğitimler ve geçilen zorluklar, o zorlukların olgunlaştırmasıyla yeni gerçeklere uyanmak için benliğin yıkılıp yeniden inşa edilmesi… Bundan sonra tükettiğiniz eserlere bir de bu gözle bakın bakalım, ne kadar uyuyorlar acaba?