Ölüm, istisnasız bütün yolların ona çıktığını söyler. Ahiret köprüsünün gişesi ona tapuludur. Kum saatindeki kumlar bittiğinde, yolu evrenden geçen her canlıyla tek tek el sıkışacak olan odur. En azından Marvel evrenindeki leydi Death bu iddiayı güdüyor. Haline bakılırsa Thanos’la yaşadığı fırtınalı ilişki, Deadpool’a duyduğu aşk derken aldığı canlara yas tuttuğu da görevinden nefret ettiği filan da yok! Yakın zamanda kendisini ekranlarda görmüşken fırsat bu fırsat, bir kavram olarak değilse de bir karakter olarak iyice tanıyalım istedim onu. Ancak baştan anlaşalım, içeriğin bir kısmında alemleri birbirine katıp karıştıran cadı Agatha Harkness doğal olarak var. O yüzden hiç spoiler istemeyenler önce Agatha All Along’ a gitsin, sonra buralara bekleriz!
Origin Hikayesi
Kozmik bir varlık olarak ölümün başlangıcı evrenin doğuşuna dayanmakta. Death, çoklu evrenin bir değil, beş değil; tam yedinci kez parçalanıp oluşturulması sürecinde doğar. Onu bir aileye yerleştireceksek kardeşlerine, evrenin ve zamanın sonsuzluğunu ifade eden Infinity ve Eternity denilebilir. Hatta Bing Bang sonrasında doğan varlıklar olarak Galactus, Lord Chaos, Master Order gibi nice kozmik varlıkla da kardeştir bir bakıma. Evrenin boşluğu olduğunu söyleyen, kendini ölümle yaşam arasındaki bir nefes olarak tanımlayan Oblivion’un ise Death’e giden taşları döşediği düşünülür. Ona atası demek doğru bir tabir bu açıdan.
Ancak bildiğimiz bir başka gerçekliğe göre bunun da ötesinde, yedinci kozmos sonrası açılan yapı ihalelerinde Dünya 616’nın baş sorumlusu Yahweh adlı tanrı, Death’i projesinin komiteden geçmesi için yaratmıştır. Çoklu evrenin başlangıcından beri mevcudiyetlerini sürdüren tanrısal varlıklara göre, yeni ve akıllı yaşam formları ileride varlıkları için tehdit haline gelebilirlerdi. Yahweh onların endişelerini gidermek için, kontrol mekanizması olarak başımıza diker Death’i.
Güçleri
Ruhları düşüncesiyle hasat edebilen bir varlıktan söz ediyorsak, limitler de uçsuz bucaksız pek tabii. Ölümün hanımı, kafasının içinden geçen tek bir düşünce kırıntısıyla canlıları rahmet düellosuna yollayabiliyor ne de olsa. Düz hesap; devasa gezegenlerin yok oluşundan tutun, karınca taburlarının öteki dünyaya çıkartma yapmasına dek komuta onda. Ama elbette iş yükünün fazlalığını, her bir dünyadaki astlarına sorumluluk aktararak çözüyor. Şöyle ki Asgard’daki ölüm işleriyle Hela ilgilenirken, Yunan dünyasındakilere Pluto, cehenneme ise Mephisto bakıyor. Leydi Death direkt Azrail olmaktansa, ölüm kavramının kozmik ölçekteki temsiliyetini üstleniyor ekseriyetle. Üstelik isterse ruhları ölümden geri döndürme gücüne de sahip ama takdir edersiniz ki unvanı gereği, çok tercih etmiyor.
İşinin bir diğer avantajı, canlılığın dışında var olduğu için ömür kredisinden muaf tutulması; ölümsüz olması. Buna rağmen yok olmaya benzer deneyimler yaşadığı oluyor ki bazılarına birazdan değineceğim. Bütün bu ölüm döngüsünden çıkarsak da evrenin bilgisine ve de onu sınırsız şekilde manipüle edebilme yeteneğine sahip bir varlık o. Kefil olduğumuz intergalaktik bir süper kahramanın güçlerini milyon kere trilyona çarparsak, güçlerinin ancak bir kısmını anlayabiliriz açıkçası.
İstediği an atom altı parçacıklarla vals yapmaktan kabuslarınıza meze olmaya geçebilir. Uzayda sürüklenmiş bir gözlüğün konumuna göz kırpmadan ışınlanabilir. Zamanı avucunda eritebilir; zihin, madde, mekan, enerji onun için bir anlığına ilgisini çeken oyuncaklardan öteye gidemez. Gerçekliği canının istediği doğrultuda değiştirebilir, anlayacağınız büyü gücü durdurulamaz. Ama Marvel sakinleri şanslı ki doğal dengeyi bozabileceği düşüncesiyle bu yöntemlere nadiren başvurur. Zaten görevini kötüye kullanırsa çoklu evrenlerin gardiyanı, Living Tribunal’ın peşine düşeceği gerçeği de var tabii.
En çok kullandığı yetenekse, herhangi bir şeyin veya kişinin kılığına girebilmek. Death, özellikle son anları olduğunu fark eden insanları panikletmemek için onlara sevdiklerinin görünümünde yaklaşır. Sonunda ışık olan malum tünellerin içinde neler olabileceği özneleri tanıdıkça anlaşılabilir yani.
Yaratıcıları
İlk olarak bir metinde küçük bir karikatürde görünse de Death’in arkasındaki kalemler en az kendisi kadar kadim. Marvel Comics’in öncüsü Timely Comics’in altında çalışan ilk isimlerden, Captain America’nın ortak yaratıcıları, bugün sektör devi pek çok karaktere elleri birlikte değen Jack Kirby ve Joe Simon; 1941 yılında Marvel Comic Mystery’nin 21. sayısında soyut bir güç olarak Death karakterinden bahsettiler. Sadece sıklıkla görünmeyi sevdiği gibi kadın olarak değil, hayaletimsi bir iskelet olarak yansıtmışlardı panellerine onu. Ardından Daredevil’in ortak yaratıcılarından Bill Everet’in yazdığı ve Dan Eckens’in çizdiği Chamber of Darkness’ın 8. sayısında soğuk yüzlü, trençkotlu bir adamdı.
Ama ilk resmi çıkışını, 1973 yılında basılan Captain Marvel’ın 26. sayısında, Mike Friedrich’in yazarlığı ve Jim Starlin’in çizimiyle evrendeki kozmik denge noktası olarak yaptı. Son kertede mor cübbesinin altında, iskelet yüzlü bir kadın olarak yerini almıştı çizgi roman aleminde.
İlişkileri
Çürümeyi, sona erişi, yok oluşu temsil eden bir varlığın yalnız kalacağını düşünmek olası. Ama Marvel evreninde işler ters istikamette yürüyor; ölüme saplantılı bir aşk besleyenler neredeyse çoğunlukta. Bunların en başında da yok edicilik motivasyonunu deşifre etmemizi sağlayan Thanos geliyor. Filmlerde rasyonel sebeplere dayandırılsa da çizgi romanlarda, Thanos’un sonsuzluk taşlarını toparlayıp parmaklarını şıklatmasının nedeni, ebedi aşkı Death. Mor dev çocukluk yıllarından beri takıntı duyduğu aşkının gözüne girebilmek için galaktik kıyımlar yapmaktan çekinmiyor. Ne talihsiz ki Death’in ona karşı duyguları, ancak bir sonbahar yaprağı kadar canlı.
Keza benzer şekilde, uzak bir galaksiden gelen Walker adındaki bir diğer ölüm tanrısıyla da işler pek iyi gitmiyor. Bu ölüm tanrısı, geldiği yerdeki mutlak güç olduğunu düşündüğünden Death’le tanışınca akli melekelerini yitiriyor, avallaşıyor. Onun sevgisini elde etmek için yapmayacağı şey yok; kendi evrenindeki canlıları katledip ruhlarını içinde tutarak Death’e kur yapmak da flörtüne dahil. Ama anlamadığı şey şu ki Death yok yere alınan canlardan hoşlanmıyor. Onun için ölümün bir anlamı olmalı. Bu yüzden Walker’a posta koyunca toksik ilişkinin şanından; Walker’ın intikam duyguları alevleniyor bu sefer de. Death çareyi kaçıp Hulk’un yardımcısı Rick Jones’un sevdiceği Marlo Chandler’la birleşmekte buluyor. Israrcı sevgi ölüm tarafında bile tatsız.
Thanos’un gazabını çeken ilişkisi ise Deadpool’la. Wade Wilson’un Weapon X’teki işkence zamanlarına dayanan bir tanışıklıkları var. Wade, genetik araştırma tesisinde o kadar dehşetli işkencelerden geçiyor ki ölüme yakın deneyimlerinden birinde, gerçekten Death’i görmeye başlıyor. Bu şekilde tanışan ikili, kafa yapısı ve hayata baktıkları ironik bakış açısı dolayısıyla fazlasıyla iyi anlaşıyorlar. Çok geçmeden duruma uyanan Thanos’u çileden çıkartıyor aralarındaki kimya. Kalbi kırılan dev, Deadpool’a ölümsüzlük laneti yaparak görüşmelerini engellemeye çalışıyor hatta. Okurların bundan kazancı ise Deadpool’un sırf sevgilisini görebilmek için, ölümle dansında yaratıcılığını konuşturduğu sahneler oluyor.
Çizgi roman eksenindeki ilişkileri temelde bunlar olsa da Agatha’dan bahsetmezsem belirsiz bir tarihe kadar mühürlenebiliriz. Agatha All Along geçtiğimiz Eylül- Kasım aylarında sadece cadı işlerine bir parça eklemekle kalmadı, aynı zamanda Aubrey Plaza’nın canlandırdığı Rio Vidal’le bize Death’i hediye etti, bildiğiniz gibi. Eksantrik karakterimiz hem yeşil cadı hem Death oluşunu ileride daha kapsamlıca açıklayabilir ama o zamana dek, elimizde Agatha ile kurduğu inişi çıkışı yoğun ilişki kalıyor. Harkness’ın belli ki bebeğinin de öncesini kapsayan bir geçmişi var onunla. Bir sonraki sezonda eski aşıkların ne ara kanlı hançerli hale geldiği sezonda önemli yer kaplayacak gibi geliyor, sizce beklentileri yüksek tutmalı mıyız?
Bazı Önemli Olaylar
Thanos Üzerindeki Etkisi- Karşılıksız aşk en net, yazar Jason Aaron’la çizer Simone Bianchi’nin Thanos Rising eserinde anlatılıyor. Buna göre henüz kan dökmenin tadını almamış, Deviant geninin verdiği mor teni sebebiyle arkadaşları tarafından dışlandığında kalbi kırılan minik Thanos’un yanına sinsice sokulan Death. Onun yalnızlığını çıkarları için manipüle ederek, masum kalbini taşlaştıran cinayetleri işlemesini sağlıyor. Cinayetlerine görünüşüyle dalga geçen arkadaşlarıyla başladıktan sonra diğer eserlerde depar atıyor, Kozmik Küp vasıtasıyla Dünya’ya saldırmak da bunun bir parçası. Avengers’ın ekmeğine kan doğraması, kahramanlara ölümcül tuzaklar kurması hep aşkından. Thanos’u bu şekilde okumak şu açıdan da hikmetli: Kimsesiz kalan, annesi tarafından bile doğduktan sonra öldürülmek istenen bir çocuğun, hayata tutunurken en büyük desteği yıkıcı bir güçte bulması şaşırtıcı olabilir mi?
Bir noktada sonsuzluk taşlarını toplayıp evrenin yarısına son veren Thanos’un yanı sıra alternatif bir gerçeklikte, deli titan yaşayan ne kadar canlı varsa tamamının köküne benzin döküyor; tek canlı kendisi kalıncaya dek herkesi ortadan kaldırıyor. Buna rağmen Death onun yüzüne bile bakmıyor, kuru bir takdiri esirgiyor kapısının önünde yalvaran titandan. Yaptığı hiçbir şeyin sonuç vermeyeceğini anlayan Thanos da nihayet aşkını kalbine, Death’i ise kendi yarattığı ölüm taşının içine gömüyor. İradesi hiçe sayılan ve eşya gibi hapsedilen Death’ın misilleme hareketi ise, taşı bir şekilde Phil Coulson’ın eline ulaştırmak.
Tabii Thanos’un aşkının karşılık bulduğu bir hikayede mevcut ancak sonu ikisi içinde travmatik. Thanos ve Death’in enerjilerinin birleşimi Rot adlı ne ölü ne de yaşayan bir varlığa sebebiyet veriyor. Giderek evreni kaplamaya başlayan bu anomalinin durdurulması için Thanos’la işbirliği yapmaları şart. Doğalarının tam tersi davranışlarda bulunmak, kurtuluşun tek çaresi. Başarılı oluyorlar olmasına ama yaptıkları temelde kendi çocuklarını yok etmek.
Marlo Chandler’in Bedenini Ele Geçirmesi- Hulk’ın sağ kolu Rick Jones’un sevgilisi Marlo Chandler, Rick’in annesi olduğunu zanneden deli bir kadının cinnetiyle bıçaklanıyor. Hastanede yoğun bakımda yatarken, yukarıda bahsettiğim Walker’la Death arasındaki ilişki draması ona yarıyor. İntikam yemini eden Walker’dan korunması için Thanos, sevgilisinin saklanmasında ısrarcı. Bunun üzerine müsait bedenler arasından Marlo’yu seçip onun zihnine giriyor Death. Hatta Marlo komadan çıkınca Rick ile evlendiği için teknik olarak leydi Death’in sevgililerinin arasına Rick Jones’u da yazmamız gerekebilir.
Bir süre ortalık süt limanken Walker’ın Marlo’nun peşine düşmesi ve etrafındakilere zarar vermeye başlamasıyla dengeler alt üst oluyor yeniden. Walker’ın Rick Jones’a yaptıkları, fiziksel ve zihinsel işkencelerin en ağır kısmını oluşturuyor ki bu noktada Thanos’un planı sonuç vermeye başlıyor. Thanos’a göre ölüm kraliçesi, barbarlıkla yüzleşinceye kadar oldukça pasifist. Ama gereksiz katliamlar ve dengenin bozulması onu çileden çıkarmaya yetiyor. Yabancı tanrının üzerine tüm acımasızlığıyla saldırıyor Death ve içine hapsolan intikama bilenmiş ruhları da serbest bırakıyor saldırısı esnasında. Bu arada Marlo’ya bedenini sahiplendiği için duyduğu minnetle, ikinci bir yaşam veriyor. Gerektiğinde ponçik olabilenler kategorisine de her şeye rağmen giriyor.
Kostümleri
Death’in vazife ifa ederken giydiği resmi üniforması mor veya siyah cübbe. Zaman zaman cübbenin içinden siyah büstiyer ve tayt takımının varyasyonları görünüyor. Ek olarak yüzü de maskesine dahil. Canının istediği şekle girebildiğini söylemiştim ya, bu gücü dünyalılarla karşılaşmasında sıklıkla çekici bir kadın simasına bürünmek için kullanıyor.
Dizide Rio Vidal karakterini ise yeşil cadılığı ve çizgi roman referansını birleştiren yeşil tayt takımıyla yansıtmayı seçmişler. Hatta makyajı zehirli böceklerin kabuğundan esinlenilmiş gibi geldi bana. Kimliği tam olarak açığa çıktığındaysa, klasik siyah cübbeyi modernleştirerek kullanmışlar. Bence dizi diline çok da uymuş.
Son Not
Kozmik güçlere oynamaya karar veren Marvel’in elinde güçlü bir mermi Death. Nereye sürüldüğüne bağlı olarak senaryoları havalandırabilir de çözülmez bir düğüm topu halinde bırakabilir de. İnsanı geçin, uzaylıyı geçin, başı ve sonu olan herhangi bir varlığı geçin; ölümden bahsediyoruz eninde sonunda! Onu güçsüz gösteremezler ama fazla güç vermeleri halinde de nasıl dizginleneceğini iyi ayarlamaları gerekir. Belki de tarafsızlığını koruyarak anlatmayı seçebilirler, o durumda kendisi bir denge unsuru olduğu için baş belası olabilir Avengers’a. Ya da hiç kesiştirmezler yollarını ve girdiği evlerde hiç de sevimli karşılanmayan tanrı misafiri, Agatha’nın izinden gitmeye devam eder. Ama bu cenahtan yeni bir yakıt olarak, Deadpool’la karşılıklı saykodelik maceralara atıldıklarını görmek de fena olmaz hani.