Geekyapar olarak okurlarımız için bir açıklama yapmakla yükümlüyüz.
Bu haberi bizden almanız belki de en iyisi olacaktır, başka kaynaklar güvenilir değil. Metin olun sevgili Geekyapar okurları, çünkü size bu yakışır: Tanrı’yı kaybetmiş bulunuyoruz. Çok uğraştık, büyük çaba harcadık ama Yaratıcı’yı kurtaramadık. Acı çekmedi, biraz öksürdü, biraz göğsü sızladı, ardından gözlerini yumup karıştı hiçliğe. İlk başta anlamadık bile öldüğünü.
Öte yandan bizim şu an haber vermemize bakmayın, biz O’nu kaybedeli çok uzun zaman oluyor. Size resmi açıklamayı geç bir zamanda yapmak zorunda kaldık. Bizim kusurumuz, özür dileriz. Ama sizin de tahmin ediyor olmanız gerekirdi. Afrika’da hala sıtmadan milyonların öldüğü, Orta Doğu’daki kanın bir gün bile dinmediği bir dünyada yaşıyoruz. Sizce Tanrı yaşıyor olsa böyle mi olurdu her şey? Geçtiğimiz yüzyıl iki büyük dünya savaşı tecrübe edebilir miydik? Yüzyıllar, hatta binyıllar boyu sayısız soykırım yaşar mıydı insanoğlu? Ya da her şeyden öte, Tanrı yaşıyor olsaydı, adına yapılan tüm o katliamlara kendisi seyirci kalır mıydı? Size söyleyemedik ama bu ölüm gerçekten çok eskiye dayanıyor.
Avatar Press’e biz bir şey demedik ama kalp kalbe karşılıklıymış. 2013’te başlayan God is Dead serisi adından da anlaşılacağı üzere bu gizemli ölümü kurcalamakta. Jonathan Hickman ve Mike Costa’nın yazdığı çizgiseride her şey çok çabuk başlayıp gelişiyor; Tanrı bir gün ölüyor ve biz insanlar (gene) bundan habersiz kalıyoruz. Ne var ki bu ölüm eski kadim tanrıların ve mitolojik karakterlerin kulağına gidiyor, onlar da oluşan ilahi boşluğu doldurmak için dünyanın en büyük savaşını başlatıyorlar.
İlk sayıları tamamen antik mitolojilerin günümüzdeki savaşlarını konu alan seri altıncı sayıdan sonra ciddi bir atlama yaşayıp 150 yıl sonrasına, bu savaşın bitip de yeni bir tanrının (Gaia) dünyayı kontrol ettiği dönemlere gidiyor. Burada mağlup güçsüz tanrıların ve bazı insanların Gaia’ya o kadar da büyük bir sevgi beslemediklerini ve yeni bir savaş başlatmaya çalıştıklarını görüyoruz. Eş zamanlı olarak bizim eski Tanrı’mızı kimin nasıl öldürdüğü sorusuna da cevap arayışı devam ediyor.
God is Dead oldukça sürükleyici senaryosuna rağmen özetlenmesi kolay bir hikayeye sahip değil. Ortada çok karmaşık bir güç savaşı dönüyor ve bu savaşın takibinde yoldaşlık edebileceğimiz bir ana karakter bulunmamakta (Daha doğrusu ana karakter sandığımız herkes bir şekilde ölüyor ya da rol değiştiriyor). Ancak bu durum hikayenin sizi sürüklemeyeceği anlamına gelmiyor. Jonathan Hickman, okurda merak duygusunu canlı tutma konusundaki başarısını The Manhattan Projects serisi ile kanıtlamış bir yazar, God is Dead’in de aşağı kalır yanı yok.
İki seriye de yabancıysanız ve hangisine başlayacağınıza karar veremiyorsanız, God is Dead’in The Manhattan Projects’ten çok daha rahat bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Biraz daha tanıdık bir hikayeye sahibiz çünkü. Konu her ne kadar iddialı ve karmaşık olsa da antik tanrıların aynı potada eritildiği ilk çizgi roman God is Dead değil. Bu süreci en güzel The Sandman serisinde, özellikle Lucifer’in Cehennem’in anahtarını Dream’e teslim ettiği Season of Mists’te gözlemlemiştik. Zaten bu hikayenin başarısı daha sonra Lucifer’in de Mike Carey’in kalemi ile yeni bir seride hayat bulmasını sağlamıştı. (Lütfen Amerikan Tanrıları’nı da unutmayalım – J.H.)
Tanrı’yı öldürmek ya da denklemden çıkarmak (Bir anlamda tersten çalışan bir Deus Ex Machina) fikrini de Garth Ennis’in Preacher serisi ile tatlı mı tatlı bir şekilde tecrübe etmiştik. Hickman’ın God is Dead’i bu saydığım serilerin yolundan giden, onlardan etkilenip kendi çabasıyla mitolojileri yeniden inşa etmeye çabalayan bir çalışma. Özellikle The Sandman ve Lucifer severlerin yıllar sonra keyifle okuyacağı bir macera var elimizde.
Özetimiz şudur ki, God is Dead okunması çok keyifli, özellikle Neil Gaiman severlerin pek beğeneceği bir seri. Zaten bakmayın siz Avatar Press’in kan ve seks dolu fasikül kapaklarına, şu ara anaakım çizgiromancılıkta en zeki işleri basan yayınevi tartışmasız burası. Avatar Press markası altında basılan bir çizgiromanın hayalkırıklığı olması çok düşük ihtimal.
Naçizane not: Bazıları için şaşılası gelse de bu yazıyı yazan şahıs aslında hafifçe inanç sahibi bir insan. Biraz suyuna agnostik olmak karışmış diyelim, gönüller bir olsun.
1 Comment
iyiymiş