Karanlık bir odada uyanıyorum, başıma ne geldiği ile ilgili en ufak bir fikrim yok. Kulağıma “av” ile ilgili fısıltılar geliyor, neredeyim, ne yapıyorum bilmiyorum. Oda çok karanlık, yaşlı bir adam sürekli olarak konuşuyor, dinleyemiyorum, bir masa üzerinde yattığımı fark ediyorum, mum ışığı hassaslaşmış gözlerimi yakıyor.
Ara ara uyanıyorum, yaşlı adam konuşmaya devam ediyor. Bazen yorgun, bazen sinirli hissediyorum kendimi. Ne kadar zamandır o masanın üzerinde yatıyordum ben? Bilmiyorum. En sonunda gözlerimi açtığımda, sonunda yaşlı adamın gittiğini görüyorum. Ben ise artık masaya bağlı değilim. Kendimde güç buluyorum, ayağa kalkıyorum. Garip bir şekilde zindeyim.
Karanlık bir evdeyim, sanırım burası bir çeşit sıhhiye. Odanın çıkışında bir salon var, yürüyorum, önüm karanlık, ışık kaynağım yok. Salonun ortasında bir şeyler kıpırdanıyor, dikkatimi çekiyor, temkinli bir şekilde ilerliyorum. Tüylü, kocaman, dişleri olan bir şey, üzerime koşarak geliyor, kendimi savunmaya çalışıyorum fakat yumruklarım devasa yaratığın dişlerine ve pençelerine karşı çok zayıf, ölüyorum.
Yukarıda okuduğunuz Souls serisinin son, ruhani ek halkası Bloodborne’un ilk 5 dakikasıdır. Bağlı olduğunuz sedyeden kalkıyorsunuz, dışarı çıkıyorsunuz ve ölüyorsunuz.
TEŞEKKÜRLER OBAMA: Kanlı Versiyon
Ölmeme şansınız var mı? Var ama çok düşük, eninde sonunda öleceksiniz. Bana bundan 1 yıl önce gelipte “Dark Souls 2’den daha zor bir oyun yapacaklar” deseler, buna inanmazdım, çünkü artık Souls serisinin kapıya dayandığı bir zorluk seviyesi var, bunun ötesi gerçek anlamda Çin işkencesi değil “Japon” işkencesi olur. Bu sebeple “Haydi oradan” deme hakkımı saklı tutardım.
Bloodborne zor, düşündüğümden daha da zor. Oyunu yaklaşık olarak 10 saat oynayabildim, hala başlangıç bölgesindeyim, sadece bir boss yenebildim onda da yardım aldım, onun dışında bulunduğum bölge olan Central Yharnam dışına çıkabilmiş değilim, ne zaman çıkarım onu da bilemiyorum, çünkü tekrar ediyorum, Bloodborne, Dark Souls’dan daha zor bir oyun.
Peki ama öyleyse neden oynamaktan vazgeçemiyorum? Bloodborne’un zorluğu, hatta Souls serisinin zorluğu neden böyle cezbedici? Sanırım işin içinde gerçekten çocukken oynadığım oyunlardan gelen bir “kazanma” hissiyatı sakladığı için. Küçükken oynadığım en zor oyunlardan biri Earthworm Jim’in Super Nintendo versiyonuydu. Komik gelebilir ama bu oyunun denizaltında geçen yeri, benim yaşımda bir çocuk için saç baş yolduracak kadar zordu.
Yine de hatırlıyorum, o denizaltı bölümünü geçtiğim zaman evde parende atmıştım. Hayatımda attığım ilk parendeydi ve hala o hissiyatı unutamam. İşte ben Souls oyunlarını oynarken böyle hissediyorum. Oyun oynamak, From Software’in yapımları ile birlikte benim için bir “mücadele” halini aldı ve ben bunu Bloodborne’da da hissedebiliyorum. .
Dark Souls’un ana problemlerinden biri, oyunun ortalarına doğru çok güçlü oluyor olmanızdı. Yani kılıcınızın bir darbesiyle üç dört yaratığı aynı anda kesebiliyor duruma geliyordunuz ve hareketlerinizi doğru yapıp hızınızı iyi ayarladığınız sürece oyunun aslında sadece bir zamanlama imtihanı hâline geliyor oluşu, Dark Souls’un meşhur zorluğunu bir ilüzyon şekline sokuyordu.
Bunu sanırım boss savaşlarını ezber yaparak geçebiliyor olmama bağlıyorum. Dark Souls II’de New Game Plus oynadıkça, daha iyi anladım. Artık hangi animasyonun hangi saldırıdan önce geldiğini ve nereye kaçmam gerektiğini bildiğimden, oyunun herhangi bir hali bana zor gelmiyordu, tabii aynı şeyi Scholar of First Sin için söyleyemiyorum, henüz ona bakma şansım olmadı.
Bloodborne hiç böyle değil. Oyunun en önemli kısmı, her şeyin daha hızlı oluşu. Düşmanlar hızlı, siz hızlısınız, silahlarınız hızlı. Bir kere işin içinde artık ateşli silahlar var. Her ne kadar düşman öldürmek için değil de yavaşlatmak için kullanıyor olsanız da, oyunun savaş sisteminin hızına bunun çok fazla katkısı oluyor.
Sistem, temelinde Dark Souls ile aynı, fakat bu sefer zamanlamaya değil, ne kadar risk aldığınıza bakıyor. Estus Flask’lar ile canınızı doldurma tarihe karışmış durumda, artık sadece Blood Vial denilen bir eşya ile canınızı doldurabiliyorsunuz, o da aynı Dark Souls II’nin LifeGem’leri gibi sınırlı sayıda mevcut, ama farmlanabiliyor. Yine de savaşın ortasında canınızın yarısından fazlasını doldurmuyor ve hızlı durumlarda size çok açık verebiliyor. Oyun bu sorunu hasar aldığınızda karşınızdaki düşmana ne kadar çabuk karşı saldırı yaptığınıza bakarak çözüyor. Karşı saldırı yaptığınız zaman, size vurulan hasarı telafi edip can alabiliyorsunuz, bu da doğal olarak sizi daha agresif oynamaya itiyor. Öteki türlü en basit düşmanla bile saklambaç oynayıp değerli Blood Vial’larınızdan olmanız mümkün.
Bloodborne, Dark Souls ile aynı oyun evet. Fakat bir kaç can alıcı farklılık, oyun mekaniklerini tamamen değiştirmiş. Örneğin artık bir düşmana kenetlendiğiniz zaman roll hareketi yapmıyorsunuz. Onun yerine gayet hızlı ve çok az Stamina harcayan Dash hareketi var. Sırf bu bile hızı arttıran en önemli mekaniklerden. Düşmanların arasında dans eder gibi dash yapıp hepsini adeta bir Van Helsing havasında kesebilmeniz mümkün mü? Mümkün. Fakat bunu yapmak kolay mı? ÇOK ama ÇOK zor. Hatta benim Cleric Beast için çağırdığım diğer oyunculardan biri bu konuda gayet iyiydi, o bile tek hata yaptığında kendisini koca yaratığın midesinde buldu.
Ateşli silahlar var demiştim. Evet varlar fakat bu “taramalıyı aldım, yaratığa daldım” tadında işlemiyor. Ateşli silahlar tamamen karşınızdakini stun etme ve açık verdirtme üzerine kurulu bir mekaniğe hizmet ediyor. Yani oyun yine genel olarak ana hasarı yakın dövüş ile vermenizi istiyor fakat silah kullanarak kendinizi bazı durumlardan kurtarıp, güvenceye alabiliyorsunuz.
Tabii çok yakında bir kaç manyak oyunun matematiğini kırıp kendilerine silah üzerine build’ler yaparlarsa şaşırmam, hatta bir adet “Gunslinger” Build bekliyorum, sonuçta silahların hepsi Souls serilerinin bir klasiği olarak güçlendirilebiliyor.
Silahlardan bahsetmişken, ana silahınız yakın dövüş silahınız. Burada yeni bir şey yok, Souls serisinden aşinaysanız burada da kullanırken zorlanmayacaksınız. Bilmeniz gereken tek önemli şey, her yakın dövüş silahının iki ayrı modu olduğu. Bu moda her an istediğiniz gibi dönebiliyorsunuz bu yüzden savaş tarzları ciddi farklılıklar gösterebiliyor. Mesela Saw Cleaver’ın uzun menzilli modu az hasar verip sizin menzilinizi arttırırken, kısa modu menzilinizi düşürüyor ama verdiği hasarı çifter arttırıyor. Burada hangi tarzı kullanacaksanız, ona göre bir taktik belirleyeceksiniz artık zira bu bütün yakın dövüş silahları için böyle.
Oyunun seviye atlama kısmında değişiklik yok, Soul yerine Blood Echo topluyorsunuz, Humanity yerine Insight harcıyorsunuz. Ama Insight’ın ve Blood Echo’un özelliklerine gelmeden, Hunter’s Dream’den bahsetmem gerekiyor. Evet oyunun ilk 5 dakikasında ölüyorsunuz, ölmek zorundasınız. Orada olmasa da ölmeniz lazım çünkü öldüğünüz vakit Hunter’s Dream isimli bir boyuta gidiyorsunuz. Oyun boyunca güvende olacağınız tek yer Hunter’s Dream. Burası Bloodborne’un Majula’sı, Firelink Shrine’ı, Nexus’u. Kısaca burada seviye atlayıp, alışveriş yapıp, eşyalarınızı güçlendirebiliyorsunuz ve buraya gelebilmeniz için ölmeniz lazım, en azından ilk seferde.
Insight bu noktada genel olarak önemli. Insight’ı boss savaşlarından veya keşfederek, loot olarak edinebiliyorsunuz. Kullandığınız vakit Yharnam ile ilgili daha önce bilmediğiniz bir şeyi öğreniyor, olaylara daha farklı bir “içgörü” ile bakmaya başlıyorsunuz. Mesela Hunter’s Dream’e ilk girdiğinizde yaşlı adam, girişteki oyuncak bebeği “kullanabileceğinizi” söylüyor. Bu cümlenin anlamı Insight seviyeniz 1 olunca değişiyor. Evet bebeği “kullanabiliyorsunuz” fakat seviye atlamak için. Zaten kendisi oyunun Emerald Herald’ı.
Yani Insight, Humanity gibi çalışıyor aslında. Oyun dünyası ile ilgili bazı şeyleri sizin için değiştiriyor. Aynı anda Insight harcayarak oyunda diğer oyunculardan ve NPC’lerden yardım almanızı sağlayan Beckoning Bell’leri çalabiliyorsunuz. Beckoning Bell sistemi PvP açısından güzel. Boss savaşlarından önce açıyorsunuz, siz kapatana kadar o size oyuncu buluyor, tabii aynı anda oyun içi istilalarına karşı sizi açık hale getirdiğinden iki ucu kanlı değnek aslında. Yine de arkadaş istiyorsanız başka yolunuz yok ve Dark Souls aksine artık çalışan bir multiplayer mekaniğimiz olduğu için şanslı sayılırız.
Blood Echo, Soul ile aynı. Vurdukça topluyorsunuz. Eğer ölürseniz, bazen öldüğünüz yerde düşürüyorsunuz, bazen de sizi öldüren yaratığı bulup avlamanız gerekiyor, onu avlamadan, bulamıyorsunuz.
Multiplayer ile ilgili çok konuşmuyorum, henüz sadece üç dört kişi çağırabildim, PvP ise hiç yapmadım, önceden de söylediğim gibi daha ilk bölgeden çıkamadım.
Oyunu açarken ben biraz gurur yapıp hiç “Bloodborne’a başlayacaklara tavsiyeler” tadında şeyler okumadığım için çok kafamı taşlara vurdum, o sebeple size de başta yardım edecek ufak bir tavsiye kutusu yazayım dedim;
- Blood Vial harcayın harcayabildiğiniz kadar, elinizi korkak alıştırmayın, zaten bir defada üzerinizde 20 taşıyabiliyorsunuz, beş altı yaratık öldürünce otomatikman 12 tane kadar oluyor elinizde.
- Kendinizi Blood Vial harcamaya değil, size vurulan hasarı geri vurmaya alıştırın. Oyunun ana mekaniği bu, ileride bunu yapmak zorunda kalacaksınız, Blood Vial iyi güzel ama asıl meziyet yaratıklardan can doldurmakta.
- Oyuna başlar başlamaz kliniğin üst katına gidip Iosefka ile konuşun, size işinize yarayacak bir eşya verecek.
- Pencerelerde görmeseniz bile insanlar olabiliyor, bunlardan biri ilk lambanın (Bonfire) solundaki pencerede ufak bir kız. Bu kız size Müzik Kutusu veriyor. Bu müzik kutusu olmadan oyunun ilk Boss’u Cleric Beast’in ilacı olan NPC Father Gascoigne’u çağıramıyorsunuz, o sebeple pencereleri kontrol edin.
- Pencerelerden birinde Crestfallen var.
- Size kimse kapı açmayacak, boşuna uğraşmayın.
- Kalabalık düşmanlara taş atarak onları ayırabilir, sürüden ayrılanları kapıp tek tek öldürebilirsiniz. Sakın kalabalık gruplara dalmayın, ölmeniz garanti. Matematiksel olarak zaten Stamina’nız yetmez, bu sebeple bir seferde en fazla 3 kişiye dalın.
- Yharnam’daki şişko yaratıklar beklediğinizden daha hızlı, boyutuna ve görünüşüne bakıp aldanmayın, yakaladılar mı bırakmıyorlar.
- Kargalar yavaş ama bir kere saldırdılar mı üzerinize iki üç kişi giriyorlar, çok hasar verebiliyorlar.
- Deli köylülerin en sıkıntılı çeşidi uzaktan menzilli silahla ateş edenler, bu sebeple savaş alanını iyi izlemeden dalmayın.
- Diğer insanların koyduğu mesajlar bazen gerçekten işinize yarayabiliyor. Oyun henüz çok yeni olduğundan düzgün insanlar var, leşlik seviyesi çok az, siz de düzgün olursanız, size de düzgün olurlar.
- Molotof kokteylleri kalabalık köylülere birebir.
- Silahınız menzilli olsa bile yakın mesafeden daha çok hasar veriyor.
- Hem yakın, hem uzun menzilli silahlarınızı ilk etapta artı birleyin. Ateşli silahlarda çok fark ediyor.
- Oyunun tüm görsellerinde kullanılan ana kıyafet, Yharnam’ın lağımlarında bir yaratıktan düşüyor, eğer uğraşamam diyorsanız Hunter’s Dream’deki miniboy satıyor.
- Network ayarlarından Worldwide yapın, şifreniz varsa kaldırın, ilk etapta insanların sizi kolay bulması için Worldwide yapmanız şart.
Evet, şimdilik eyyorlamam bu kadar. Bloodborne çok iyi bir oyun. PS4 için almanız gereken yegane konsola özel oyunlardan. Bloodborne için de Dark Souls 2’ye yazdığımız Derin Bakış yazımızı yazacağız tabii ki fakat bunun için oyunu bir kere bitirmek lazım, sonra tekrar bitirmek, sonra tekrar bitirmek, sonra tekrar… Dikkat ettiyseniz ne hikaye ile ilgili yazdım, ne de oyunun felsefesi, Gotik yapısı ile ilgili. Bunlara Derin Bakış yazımda yer vereceğim. Esen kalın!
10 Comments
çok şükür ki yiğitcan incelememiş, o inceleseydi ya bu çok zor yaaa diye zırlamalarından bir şey anlaşılmazdı.
son yıllarda okuduğum en dallama yorumu şu güzel yazının altında okumak da varmış.
kendi yorumumun altında böyle bir dallamayı görmek de benim için can sıkıcı oldu.
demek ki ilk adımı dallamalık ile atmayacaksın hayatta paşabey, cevap gelince can sıkılıyor böyle.
ya bsg.
d’awww, niye böyle deyip de üzüyüyorsun? :/ angut sohbetinde yalnız kalma istedim sadece
Beyler sakin karşı görüşlere saygı lütfen. Banada giydirmeyin gözünüzü seviyim 🙂
oyunu deneyeceğim teşekkürler zor olsada
Sonunda Mert’in kaleminden Bloodborne okudum ya, oyun benim için tamamlanmıştır. Elbette hayır, daha 9 kere filan bitirmem gerekiyor. Son söz: İtinayla invade atılır! Kalemine sağlık bu arada 🙂
PS4 ümüz olsada oynasak Witcher ve Arkham Knight ile birlikte alacağım üç oyundan biri olurdu Bloodborne ama malesef geçen nesilden beri uzaktan uzaktan izlemekteyim sulu gözlerle.