Masanın başına “Superman’i yeniden tasarlıyoruz” diye oturup, asker tıraşı, kot pantolon ve Superman logolu tişört ile kalkıyorsanız, size birileri illa ki “ne yaptın aga?” diyecektir. DC Comics büyük Haziran atılımı DC You’da Superman’in bürüneceği yeni hâli kamuya tanıtınca biz de öyle dedik. Superman modern çağda yeri her zaman biraz dar olan bir kahramandı ve daha önce pek çok kereler bununla ilgili büyük çabalar sarf edilmişti zaten, çoğu da tutmamış, yerini bulamamıştı. O yüzden de Greg Pak ve Aaron Kuder aynı parolayla işe kalkışıp, sonuna kot pantolla varınca, yine o klasik hatalardan biri oldu ve Superman yeni çağa sadece şeklen alındı zannetmiştik.
Yanılmışız.
Geçtiğimiz Çarşamba günü piyasaya çıkan Action Comics #42, benim bu yeni DC You külliyatı içerisinde en sevdiğim işlerden biri oldu. Pak ve Kuder, bir süredir Action Comics bünyesinde ortaya acayip keyifli ve bir o kadar da Superman’in iliğini anlayan hikayeler çıkartıyorlardı zaten. Fakat 41 ve 42. sayılarda yaptıkları, benim tüm beklentilerimi aştı. Bu sefer, vaktinde Mark Waid ve Francis Yu‘nun Birthright’ın başında yaptığına yakın bir yere konumlandırdılar Superman’i. Gerçek politik sorunların içerisinde, dünyadaki gerçek çarpıklıkların karşısında.
Konuyu anlatırken mübalağa yapıyorum ya da bizim de çok aşina olduğumuz durumlara benzetmek için uzatıp yakınsatıyorum zannetmeyin, mesele aynen şöyle gerçekleşiyor. En son Action Comics #41’de Superman’in kimliği –Lois Lane tarafından– ifşa edildikten sonra karantina alınan mahallesinde sakinler, bir oturma eylemi gerçekleştiriyorlar. Bunun sebebi de sadece Superman’in kimliği ortaya çıktığı için hem kendisinin, hem dostlarının, hem de mahallelisinin hedef hâline getirilmiş olması.
Bir tarafta Superman’e yıllardır “senin yüzünden harap olmayan yer kalmadı” diye kızan ve artık bu kızgınlığına bir suret yerleştirebilmiş olan komiser, bir tarafta Superman artık biraz daha gerçek olduğu için ondan daha da korkmaya başlayan devlet, diğer tarafta da “bizim mahallenin çocuğu o!” diyerek onun yanında bir duruş sergileyen mahalleli. Taraflar böyle belirleniyor ve Superman bir tehditle kapışmak için şehrin öteki tarafına gidince, artık Kentville olarak bilinen mahallede şöyle bir sahne yaşanıyor.
Çevirmek gerekirse, polisler şunu diyorlar mekanik ve tekrar eden bir biçimde: “Bu yasadışı bir toplanmadır. Dağılmak için beş dakikanız var“. Oradaki vatandaşlar yanlış bir şey yapmadıklarını dile getirmeye çalışıyorlar, ısrarcı oluyorlar. Aralarından “yetti be!” diyip sopasıyla girmeye çalışanı durduruyorlar. “Hayır, haklıyken haksız durumuna düşmeyelim” diye telkinler oluyor. Polisler üzerlerine yaklaştıkça, onlar sadece oturuyorlar. Polisin duruşu ise, genel olarak “sıkın gitsinler be” kıvamında.
Bu tablo size çok tanıdık geliyorsa, muhtemelen 29 Mayıs – 30 Haziran 2013 tarihleri arasında ne yaptığınızı az çok tahmin edebileceğimi sanıyorum. Bu tablo muhtemelen Ferguson isyanlarının ya da Occupy Wall Street hareketinin bir parçası olmuş Amerikalılara da tanıdık geliyor. Kuvvetle muhtemel Yunanlara ve Fransızlara da tanıdık gelecek. Pak ve Kuder, gerçek dünyada yaşananları rafine edip, dupduru monte etmişler Metropolis’e. Pılına pırtısına dokunmamışlar ve o saf hâline, Superman’i çok güzel yerleştirmişler.
Superman o gudubetle işini bitirip, mahallesine döndüğünde, güçlerinin çok büyük bir bölümüne sahip olmadığı için elini çırpıp meseleyi dağıtamayacağını fark ediyor. Yapabileceği tek bir şey var. Daha doğrusu, o noktada Pak ve Kuder, Superman’e kendisinin çekirdek karakterine gerçekten yaraşan, onu gerçekten anlayan ve modern çağa uyarlayan tek hareketi yaptırıyor. İki elinde zar zor tuttuğu bir zincir, Superman polislerin karşısına dikiliyor.
Okurken “işte bu” dedim kendi kendime. İşte bu. Aynı şeyi Civil War sırasında Mark Millar Cap’e o muhteşem tepkiyi verdirtince de, Russo biraderler Winter Soldier’da Cap’i Fury’ye karşı konumlandırınca da hissetmiştim. Superman ve Captain America, aynı dertten muzdaripler aslında. İki karakter de otoriteyi temsil edegelmenin, Amerikan idealleriyle çok yakinen anılmanın ağırlığını taşıyorlar. Özellikle Amerikan ideallerinin emperyalizm ile bağdaştığı 21. yüzyılda da, bunlar çok büyük bir yük oluyorlar ikisinin de omzunda.
Marvel meseleyi Cap’i körü körüne Amerikan vatanseveri yapmaktan çıkartıp, Amerika’nın en sarih bir biçimde “Herkes için hayat, özgürlük ve adalet” olarak özetleyebileceğimiz kuruluş ideallerinin takipçisi olarak yerleştirmek suretiyle çözmüştü. O zaman çok alkışlamıştım bu hareketi. Şimdi Pak ve Kuder, şüphesiz DC Comics’in de ortak kararıyla, aynı şeyi Superman için yapıyor. Supers The Dark Knight Returns’de otoritenin kanişi olarak gördüğümüzde şaşırmayacağımız bir karakter olmama yönündeki ilk adımını, burada, Action Comics #42’de, baskıcı ve fevri polise karşı halkın yanında durarak atıyor.
Hikayenin sonunu, okuma niyeti olan varsa söylemeyelim. Fakat çizgi roman, 43. sayı için acayip ağız sulandırıcı bir noktada bırakıyor. Biz sadece, yazıyı kapatırken, şu detayı verelim. Superman’in kimliği açık olduktan sonra kendini bulmak için çıktığı ve dönüşünde Kentville’in karantina / protesto hâlini gördüğü yolculuğunu anlatan sayının kapağında ebleh gibi TRUTH yazıyordu. Silahsız sivillere karşı “kanunsuzca toplanıyorlar” diye topla tüfekle yürüyen polise karşı zincir çektiği bu sayının kapağında ise JUSTICE yazıyor. Action Comics #43’ün kapağında ne yazacağını tahmin etmek pek zor değil. Zira Superman, bundan sonra otoritenin servis ettiği değil, kendi inandığı, olması gereken AMERICAN WAY‘i dikte edecekmiş gibi gözüküyor…
Tebrikler Greg Pak, tebrikler Aaron Kuder.