O bahsettiğimiz iyi anlar, dizinin beşinci bölümünde baya net bir şekilde çıkıyorlar karşımıza. Dizi genel olarak hâlâ strüktür problemleriyle boğuşmayı sürdürüyor; ama öte yandan da bazı etkileyici sahneler, gergin sekanslar, ilgi çekici karakter dramaları da sunabiliyor. Şimdilik, bunlar Jessica Jones’u genel hatlarıyla kötü dizi olmaktan kurtaran şeyler. En nihayetinde, finale doğru artarlarsa, “iyidir ya, izleyebilirsin” kıvamına da çekebilecekler belki.
Önce aradan çıkartalım. Bu bölüm, Jessica Jones’un süper kahramanlık geçmişine eğildi. Bilmeyenler için, evet, çizgi romanlarda da Jessica Jones Jewel adıyla bir dönem süper kahramanlıkta şansını denemiş bir karakter; ve bu denemenin dizide bitişiyle, çizgi romanda bitişi de birbirine az çok yakın. Yalnız, Purple Man’in konumlandırılması yine farklı. Dürüst olmak gerekirse, kaynak materyali okumamış olsam bunu yadırgar mıydım bilmiyorum. Ama okumuş hâlimle, en azından şimdilik gördüğüm hevesli Kilgrave’i, çizgi romanlardaki can acıtacak denli umursamaz Kilgrave’e tercih edemediğimi söylemem gerek.
Purple Man, beşinci bölümde de çok net bir şekilde işin keyfini süren; daha da önemlisi, Jessica’nın keyfini süren bir karakter olarak resmediliyor. Bu hâliyle, Jessica karakterine istemsiz bir önem atfediyor. Bu bir hikaye anlatım tercihi. Çizgi romanlarda, bu meselede Jones, Purple Man için dev önemsiz olduğu için, yarattığı acı daha da çarpıcı bir hâle geliyor zira. Burada ise takıntı, onun altını biraz daha dolduruyor. Çizgi romanlardaki gibi, böylesine bir çarpıklığın rastgele olmasına inanamayıp, ağırlığını daha net hissetmek gibi bir durum söz konusu değil.
Eğer bu tercih aksi yönde yapılmış olsaydı –ki söylemem gerek, çizgi romanları okumamış olanlar için bu bir kayıp mı; bilmiyorum– flashback’ler daha vurucu olabilirdi. Evet, Jewel ismi de, karakterin kısa süre giydiği kostüm de Netflix-Marvel gerçekçiliğine yedirilerek sunuluyor. Jones’un bir kahraman olmayı denemesi, ve başarısız olmasına dair atıflar var. Daha da açılacaklar belli ki; bu da merak unsurunu canlı tutuyor. Yalnız, söylemek gerek; burada kahramanlık dönemine çok fazla mesai harcanmadığı için, işin içerisinden can yakıcı rastgelelik de çıkartılınca, o ele düşme anı biraz etkisini yitiriyor.
Ama yine de, beşinci bölüm Jessica Jones’un ilk süper bölümü, orası da kesin. Bunu sağlayan faktörlerin başında da, ilginç karakterizasyonlar geliyor. Malcolm karakteri üzerinden şekillenen hikaye örgüsü; hem karaktere sempati duymaya, hem de Jones’un davasına daha inanmaya başlamanızı sağlıyor. Trish’in Jessica ile olan arkadaşlığının altı tatlı tatlı çizilirken, bunu izlemekten keyif alıyorsunuz. Çok bir etki bırakmamış olan Wil’in takıntısı bile inceden keyifli hâle gelmeye başlıyor.
Bunun yanında, bir de sağlam dozda sunulmuş gerginlik eklenince, bölüm baya haz saçıyor etrafına. Kilgrave’in temelinde dönen sekans, ya da artık adına isterseniz operasyon diyelim; gerçekten de bir heyecan unsuru katıyor. Dizinin buna daha fazla eğilmesi lazım elbette; ama bunları da sıklıkla kullanması mümkün olmadığından; çok da bulamayacağımızı da görmek zor değil. Bu tip sahneler, sezon finaline yakın yerleştirilselerdi, daha hayırlı olabilirdi bana soracak olursanız. Ama tabii, oraya kadar önce dizinin biraz inşaat yapması gerekecekti; ki belli ki, öyle bir karar almak istememiş yapımcı ekip.