Türkiye kültürüne dair önemli birçok öge (Türk lokumu ya da Aslan’ın isminin Türkçe’deki “aslan”dan gelmesi gibi) barındıran ve çoğunlukla İngiliz ve İrlanda masallarından esinlenilerek ortaya çıkan Narnia Günlükleri, bir çocuk kitabı serisi olarak piyasaya sürülse de, çoğu okuyucusuna göre çocukların anlayabileceğinden daha derin anlamlar taşıyan ve ince ayrıntılarıyla okuyanını büyüleyen bir seri. Bu fikre ben de katılmakla beraber, böylesine güzel yaratılmış bir dünyayı sırf çocuk kitabı diye köşeye itelemenin yanlış olacağını da düşünüyorum aynı zamanda. Her türlü güzel kurgulanmış fantastik dünyaya kendimizi rahatça bırakabiliriz bana kalırsa -ki Narnia da bu dünyalardan biri.
Narnia Günlükleri, toplam yedi kitaptan oluşan bir seri olsa da, beyaz perdeye ne yazık ki hepsi uyarlanmadı. Belli başlı konuları ve karakterleri ele alan kitaplarını daha çok sinema dünyasında kullanan yapımcılar, kiminin ara kitaplar olarak değerlendirdikleri diğer öyküleri maalesef filmlere dahil etmediler. Pevensie kardeşlerini merkezinde tutan filmler, bu sektördeki yolculuğuna 2005 yılında başlamıştı. Aslan, Cadı ve Dolap kitabını ele alan ve aynı ismi paylaşan ilk film, o yıllarda sinemaya uyarlanan filmler açısından hiç de kötü bir noktada değildi. Bir kere başlı başına efsane bir oyuncu olan Tilda Swinton‘ı kemik kadrosunda bulunduran yapım, James McAvoy‘u da -bizim Xavier işte- bir faun olarak görmemize imkan sunmuştu. Devam filmlerinde Peter Dinklage da dahil birçok harikulade aktör ve aktristi de kadrosuna katan yapım adına, ne olursa olsun Narnia severler hiçbir zaman “Narnia için!” diye bağırmaktan vazgeçmedi. Ruh buydu işte!
Hal böyleyken, altı sene aradan sonra yeni bir film için düğmeye basan yapımcılar, serinin Gümüş Sandalye isimli kitabını beyaz perdeye uyarlamak için oldukça heyecanlı gibiler. Basım sırasına göre dördüncü, içerik sırasına göre ise altıncı olarak yer alan Gümüş Sandalye kitabı, son iki filmdir Ben Barnes’ın hayat verdiği Caspian’ın artık yaşlanmış olmasıyla birlikte yaşanan taht sıkıntılarına istinaden Narnia dünyasına çağrılan Eustace (Pevensie kardeşlerin kuzeni) ve Jill Poll isimli iki İngiliz çocuğunun bu sorunları çözmeye çalışmalarına odaklanmaktadır.
Filmin bu denli uzun bir aradan sonra çekilmeye karar verilmesi, aynı oyuncularla devam edilecekse, doğal yoldan bir yaşlandırma tekniğinin de işlerine yarayacağının kanıtı olabilir. Bakın, aynı oyuncularla diyoruz, zira şu an için filmin kadrosuna dair net bir bilgi yok. Oyuncuların hiçbiri belirli değil ve eski kadrodan kabul edip etmemelerine göre birkaç karakterde değişim yaşanması da mümkün. Yalnız bizim umutlarımız, büyük çoğunlukla aynı kadronun yine devam edeceği yönünde; böyle bir yapımı öylece ortada bırakmak isteyeceklerini pek de düşünmüyoruz doğrusunu isterseniz.
TriStar Pictures, The Mark Gordon Company, The C.S. Lewis Company, ve Entertainment One gibi kuruluşlar, Gümüş Sandalye filmi için kolların sıvandığını duyurduğu sıra Mark Gordon, Lewis’in üvey oğlu Douglas Gresham, Vincent Sieber ve Melvin Adams gibi kişilerin da yapımcılığı üstlendiğini belirtti. Pi’nin Yaşamı filminin arka planda harikalar yaratan kadrosundan tanıdığımız David Magee ise senaryoyu yazmayı üstlenmiş.
Tolkien’ın sıkı kankası C.S Lewis tarafından yaratılan bu dünyayla içli dışlı olmamızı sağlayan kitaplara koca bir teşekkür borçluyken, sinemaseverlere de kendini sevdirmeyi başaran filmlere de küçük bir selam çakmayı unutmayalım, öyle değil mi? Kısa olmalarına rağmen hayal gücünüzle sınır tanıyamayacağınız derecede sonsuz olan bu serinin yeni filmi için biraz da olsun heyecan var mı? Çoğu kitap okuyucusunun “Kitabı daha iyiydi!” gibi söylemleri birçok film için tutarken, Narnia filmleri için de aynı şey geçerli mi sizce? Aksini düşünüyor olsanız bile, böyle muhteşem bir dünya için bir şans daha vermeyi düşünebilirsiniz sanırsak.
