Baştan şunu söyleyerek spoiler’lı yazıya girmek istiyorum: Ben Punisher dizisinin gerçekten muhteşem olmasını istemiştim

Daredevil dizisini izlediğim zaman çok etkilenmiştim. Netflix’in bu işi çözdüğünü, süper kahramanları film ve dizilerde görmek isteyen bazılarımızın tam istediği şekilde işler yapacaklarına inanmıştım. Oyuncular ve yorumladıkları karakterler çok iyiydi. Senaryo, 13 bölüme uzatılacak bir Daredevil serüveni için çok başarılıydı. Diyaloglar ve sahneler yer yer ziyadesinde dramatik, aksiyon sahneleri ise beklediğimizin pek üstündeydi. Nolan Batman‘lerinden beri ilk defa ciddiye alabileceğimiz bir çizgi roman işi izliyor gibiydik. Netflix, dizi için gerekli olan noktaların altını çizebilmiş, kaynak materyali anlamış, hatmetmiş ve çok keyifli bir sonuç ile bizleri karşı karşıya bırakmıştı. Ben de gerçek bir Netflix fanboy’u olma yolunda ilerliyordum.

Ta ki Iron Fist’e kadar kadar.

Bu serzenişimin sebebi Iron Fist’in kötü bir dizi, Daredevil’ın ise iyi bir dizi olması falan değil. İkisinin de aynı dizi olması.

Hatta aslında Defenders’den önceki o dört dizinin hepsi bazı açılardan o kadar benzer ki. Bölüm sayısı ve sürelerinin aynı olması benzer tempoda ve iniş çıkışlara sahip bir olay örgüsü sergilemelerinin bahanesi olabilir diyelim hadi. Peki ama neden dört dizide de

  • benzer bir anlatım şekli,
  • benzer bir yan karakter nitelik ve nicelik özellikleri,
  • her birinde en az –hatta sırf ilk sezonlara bakınca spesifik olarak– bir başta iyi gibi gözüküp sonra ihanet ettiğini öğrendiğimiz tip,
  • birbirinin çok benzeri diyalog sahneleri,
  • arka planda illa dönmesi gereken politik\toplumsal bir konu 

ve benzeri ögeler var? Iron Fist’i de izleyip gözlerimizi beklentiyle Defender’s a çevirdiğimizde benim aklımdan bunlar geçiyordu. Ve bütün bunları burada size anlattım, çünkü Punisher dizisinin ortalarına geldiğimde çoktan yine bu düşüncelere kapılmıştım bile.

Punisher 6

Şimdi doğruya doğru, bütün bunlar Punisher’ı kötü bir dizi yapmıyor. Bence bağımsız olarak baktığımızda gayet güzel bir dizi hatta. Ben 13 bölümü sıkılmadan, iki günde izledim. Bir tık daha fazla aksiyon ve biraz daha Punisher karakterini çaresizliklerden çare üreten bir pozisyonda görmeyi bekliyordum, ama onun dışında keyif aldım. Fakat formül izleri ortadaydı işte. Maddeler yine tek tek geçilmişti. 

Belki bir diziye dair fikir belirtirken diğerlerini de hesaba katmak haksızlık. Ama hatırlatmak isterim: bu ortak evren olayını veya bir sürü film ve dizinin ürettiği ortak tecrübeyi biz uydurmadık, onların başının altından çıktı. Bu sistemi onlar kurdular, bazı dizileri sadece diğerleriyle bağlantılı diye izlediğimizde ekmeğini de onlar yediler. İşte madalyonun öteki yüzünde de maalesef her yeni çıkan eklenti, ister ucuza yapılmış dizi olsun, ister firmanın en pahalı filmi olsun, geride kalan yapımların bıraktığı yükleri de sırtında taşımak zorunda kalıyor ve tam olarak bu yüzden Punisher kadar iyi bir diziyi saf bir keyifle izlemekten men ediyor.

Punisher 7

Kastettiğim tam olarak şu: Mesela önceki Netflix dizilerinin temposundan Billy Russo karakterinin tam dizinin ortasında kötü adam çıkacağını tahmin etmek çok kolay, aynı şekilde sarı saçlı bombacı çocuğun da arada uğraşılacak bir ara kötüye dönüşeceğini de sezinleyebiliyorsunuz. Buralar cepte. Hakeza sizi bilemem, ama ben Sam Stein‘ın öleceğini de 10 kilometre öteden görebildim ve bunun müneccimlikle ilgisi yoktu. Madini de tıpkı Misty Knight zaten, gene bizim esas oğlana bıçkın bir esas kız yazdıklarını görür görmez bu düşünceler aklıma oturmaya başlamış ve daha sonra tüm diziyi o gözle izler olmuştum bile.

Tüm bunlara ek olarak her dizide başvurulmuş olan olayların çoğunun aynı mekanlarda geçiyor olması ucuzculuğu da burada. Önce “Daredevil’i nitelikli bir aksiyon dizisi yapmaya çalışmışlar” dedirten, sonradan “belli ki bütçeleri sınırlı” dedirten bol keseden diyaloglar gibi bazı teknik bakışlar da burada. Çünkü Netflix belli ki yarattığı formülün işlediğini fark edince, “başlıkları, isimleri değiştir aynısını bas geç” mantalitesini benimsemiş. Yine altını çizmekte fayda var, elbette bütün bunlar diziyi kötü yapmıyor. Ama öykünün nereye gideceği sadece öncül öykülere dayanak kurarak anlaşılabiliyor ve yapımın teknik detayları gözünüzün önünde tülbent transparanlığına bürünüyorsa; izleyici olarak yapımdan ister istemez soğuyorsunuz. 

Yine de neden güzel Punisher? Birkaç sebebi var ama bence ana sebep Jon Bernthal. Adam harika bir Punisher yorumu koymuş ortaya. Daredevil’da ilk gördüğümüz andan itibaren çizgi romandan alıştığımız Punisher değildi, ama itiraf edeyim, bence daha iyi. Orijinal Punisher daha soğuk, acılarını yüzünde asla okuyamayacağınız, birileriyle yakınlık kursa bile bunu sadece görev uğruna yapan biridir. Bizimki kesinlikle seyircinin çok daha kolay empati kurabileceği, yaşadığı travma uykularını kaçıran ve geçmişinden kişiler bile olsa bazı insanlara aile diyebilecek kadar da insancıl hükümlere sahip bir karakter.

Punisher 1

Ben genel olarak Bernthal’i çok başarılı buluyorum ve özellikle bu dizide Amerikalı aktörün Punisher’ı patlamaya hazır bir bomba gibi gösteren tikleri, Hugh Jackman’ın Wolverine’ini neredeyse panayır karakteri gibi gösteren hırlama ve çığlıkları ile bence çok etkileyici bir karakter. Bununla beraber yan ekip de fena değil. Bence Kingpin, Karen Page, Foggy, Killgrave, Cottonmouth, Misty Knight ya da -hadi oradan da bir tane alalım- Iron Fist’teki drunken-master kadar akılda kalıcı bir yan karakter yok ancak kimse yetersiz de değil. Biraz Micro’yu biraz diğerlerinden ayırdım ama o da tamamen Frank ile kurdukları 90’lar polisiye film ikilisi halleri sayesinde. Yani kapı yine Bernthal‘e çıkıyor. 

Dizinin diğer güçlü tarafı ise kaynak materyalimiz ve genel olarak konusu. Savaş sonrası görülen travma sonrası stres bozukluğu ve Amerika’nın gündeminden asla düşmeyen silah yasası konuları keyifli ve ciddi işlenmiş dizide. Evet senaryo çok çarpıcı olamıyor, ancak yine de konular bunlar olunca ve sinemada Marvel etiketiyle en son Thor: Ragnarok‘u izlemişken, kırmızı marka altında birilerinin hâlâ önemli ve güncel konulara ilişkin replik yazıyor olması iyi bir şey. Tüm bunlara ek olarak ana karakterimiz de Punisher gibi, başka hiçbir süper kahramanınkine benzemeyen bir travmanın altından kalkmaya çalışan biri olması diziyi otomatikman başarılı kılıyor.

Dizinin repliklerini ve işledikleri konuları beğenmeme rağmen, aksiyon seviyesini biraz az buldum açıkçası, bunu da söylemem gerek. Bunun sebebi de kan görmekten hoşlanan psikopat bir şiddet meraklısı olmam değil; ama lütfen yani, Punisher’dan bahsediyoruz. Daredevil’de fazla fazla askiyon sahnemiz vardı, zaten kendisi babadan boksçu yumruk yumruğa kavga etme temalı bir karakter olduğundan, keyifle izledik. Jessica Jones ve Luke Cage’de bu tip aksiyon sahnelerinin fazla olmamasını ise anlayışla karşıladık çünkü onlar dövüşçü değillerdi. Iron Fist’te de sorun nicelikte değil nitelikteydi. Punisher’da ise izlediğim kadarından çok keyif aldım, ama hevesim baya bir kursağımda kaldı.

Punisher 3

Bu arada söylemem lazım, bu diyaloglarda sıkıldığımdan değil. Sadece bence Punisher’ı birilerini daha cezalandırırken görmeliydik. Punisher bir trajedi öyküsü. Karakterin yüzüne ve ruhuna işleyen bu trajedi en çok birilerine şiddet uygulamaya başladığında belirginleşiyor. Şiddeti desteklediğimden değil ama bu karakteri anlamak için onu şiddet dolu bir ortamda görmemiz gerekiyor. Karşısındaki mafyanın adamına uyguladığı vahşet seviyesi arttıkça siz bu adamın da ne kadar yaralı olduğunu görüyorsunuz. İşte bu yüzden bence bu öykü biraz daha kanlı olmalıydı, çünkü suratınıza ailenizin beyninin saçılmasını yaşamak bize sadece sevgi dolu flashback’ler ile hatırlatabileceğiniz bir ağrı değil!

Dizi hakkında daha söylenebilecek çok şey var ama benim üstünde durmak istediğim konular bunlardı. İnternet yorumlarına ve çevremde bazı tanıdıklarımdan duyduğum kadarıyla bu diziyi sevenler, sevmeyenler bir de uğruna adam öldürecek olanlar olarak üç gruba ayrılmış durumda insanlar. Ben kesinlikle normal sevenlerden biri olmuş olarak üçüncü grubun varlığını tamamen Punisher karakterine ve güzel Bernthal abiye bağlıyorum. Etkileyici bir öykü ve etkileyici bir performans var içeride. Ama sanki biraz daha yoğun ve biraz daha hareketli olabilirmiş. Bir de kendinden önceki diğer Marvel / Netflix dizileri olmasa daha vurucu da olacakmış Punisher. Olmamış. Netflix’in formül dizi üretme yönteminin getirdikleri süper tahmin edilebilirlik diziyi sadece keyifli statüsüne kilitlemiş.

Punisher 4

Ve şimdi hadi artık. Sayın MCU, sayın Disney. Size sesleniyorum Dizileri bir kenara, Netlfix hoş karakterler yarattı. Gel sen şimdi bu muhteşem oyuncuları; Jon’u, Charlie’yi, Christina’yı falan –Iron Fist sen gelme– filmci arkadaşlarla bir araya getir. Hadi ama. Yiğitcan demişti bunu hatırlarım, biz bu karakterlerin bir araya gelip konuşmasını severiz, aynen öyle. Şimdi Steve Rogers ve Punisher’ı bir arada görmek, Avengers’ın Kaptan Amerika’sının, Punisher’ın keşfettiği bu yozlaşmışlıklara ne tepki vereceğini izlemek istemez miydiniz? Ne güzel olurdu. Onun yerine uzaylı dövecekler… Neyse hayırlısı…

Belki de film tarafından tablo bu kadar klişeyken bu dizilere biraz daha mı sarılmak lazım ne?

Author

Astrolojiye inanmayıp ikizler burcu olmakla gurur duyan, hem akıllı hem salak; hem iyi kalpli hem soğukkanlı, dengesiz bir tip. Azıcık totosunu kaldırsa dünyayı ele geçirme ihtimalinden ürküyor. En büyük düşmanları üç beyazlar: Şeker, Tuz ve Börek.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.