Başlık tam bir Yiğitcan Erdoğan başlığı oldu, farkındayım. Fakat yapacağım bu liste için atacağım başlık alternatifleri arasında “Fena Halde Subjektif” kalıbının en uygun olduğuna uzun beyin fırtınası seansları sonrasında karar vermiş bulunmaktayım. Adı üzerinde, liste fena halde sübjektif. Katıldığınız yerler olacağı gibi katılmadığınız yerler de olacaktır. Listede olacağına kesin gözüyle baktığınız muayyen bir bölümü şayet göremezseniz listenin sonundaki notu da okumanızı tavsiye ederim, belki aradığınız cevap oradadır.
Listeye geçmeden önce yasal uyarı: Liste BLACK MIRROR isimli dizinin ilk 4 sezonundan bolca spoiler içermektedir. Diziyi izlememişseniz ve izlemeyi planlıyorsanız hemen ana sayfaya dönüp kendinize daha uygun bir içeriğe yönlenin.
5) Playtest
Sanal gerçeklik artık çok yeni bir teknoloji değil. Sanal gerçeklik teknolojisini haiz oyun oynamak ise bilimkurgu falan değil günümüzde. Bunlar var olan şeyler. Ta 2D oyunları oynarken bile geleceğimizin sanal gerçeklik dünyalarında olduğunu biliyorduk. İşte tam da bu yüzden, sanal gerçeklik üzerinden kurgulanan bir gamer rüyası olarak başlayan Playtest’te rüya kabusa dönerken Cooper’a empati yapıyorsunuz. Her şeyin çok ideal, çok çekici ve eğlenceli başlaması ve bu durumun yavaş yavaş korku öğelerine bezenmesi bölümü kuvvetlendiriyor. Bilişsel mekanizmalarımız üzerinden ve doğası gereği eğlenceli olan “oyun” kavramını kullanarak korkularımızı açığa çıkaran bölüm Black Mirror’un en iyilerinden olmayı bu yüzden hak ediyor.
4) Black Museum
Bölüm içinde küçük bölümler konseptini çok iyi başaran bir dizi Black Mirror. Bu iç bölümlerin hikayesi hem kendi içinde sizi esir alıyor hem de genel bölüm konu bütünlüğüne katkıda bulunuyorsa, o bölüm defalarca izlenip, baş tacı ediliyor. Fakat Black Museum bunlardan bağımsız olarak önceki tüm bölümlerde izlediğimiz farklı teknolojileri, farklı hikayeleri müzeleştirmesi açısından da kıymetli. Bölüm, Black Mirror’un bütünlük arz eden bir evren oluşturma çabası olarak değerlendirilebilir. Black Museum’a kadar olan hikayelerde diğer öykü ve teknolojilere küçük küçük atıflar varken, bölümümüz bu durumu sistematik hale getiriyor. Şimdiden Youtube’da onlarca Black Mirror timeline videosu bulmak mümkün. Müsebbibi Black Museum.
3) 15 Million Merits
15 Million Merits’in gücü şu an yaşamakta olduğumuz ve insanları bariz bir şekilde aptallaştıran popüler kültür çılgınlığının ses yarışmaları kısmını anlatmasından kaynaklanıyor. Her akşam biz değilse, ailemiz; ailemiz değilse arkadaşlarımız, onlar da değilse komşularımız, elbet tanıdığımız birileri izliyor; izlemekle kalmıyor yarışmaya katılmaya çalışıyor, katılıyor, kendini bu iğrençliğe farklı şekillerde meze ediyor, eleştirel düşünme ve yorum yapabilme yeteneğini sahnede/salondaki kanepede bırakıp hayatına devam ediyor. Bu rutinimiz üzerine eğilip geniş bir açıdan düşünülmediği sürece zararsızmış, bilakis keyif verici, rahatlatıcı güzel bir etkinlikmiş gibi görünebilir. Ancak dizimiz bu birinci sezon bölümüyle aynayı başarıyla bize çevirdiğinde kendimizi görüp dehşete düşürüyor.
2) White Christmas
Dizimizin bölüm içinde küçük bölümler konseptini iyi kotardığından bahsetmiştik. Bu işin piri tabi ki White Christmas. IMDB’ye göre en iyi Black Mirror bölümü olan White Christmas, Mad Men’den tanıyıp sevdiğimiz Jon Hamm’iyle, teknoloji ve insan ilişkileri çözümlemeleriyle, daha sonraları birkaç bölümde daha karşımıza çıkacak olan cookie teknolojisiyle, suç ve ceza sorgulamasıyla, sosyal medyadan değil bizatihi hayatın içinden engellenebilen insanlarıyla kusursuz bir portre adeta. Bölüm teknolojinin dehşet verici yanlarını sergilemesi, teknoloji ve toplumun insan psikolojisine olan etkileriyle ve bölüm boyunca genel tedirginlik hissiyle BLACK MIRROR konseptini en iyi yansıtan bölümlerden. Hepimizi koltuklarımıza çivileyen senaryo ve kurgusu ile enfes oyunculuğu da düşünüldüğünde nasıl olur da bu bölümü en iyi Black Mirror bölümü kabul etmezsin, diyebilirsiniz.
Demeyin. Gelin ilk sıradaki bölüme bakalım
1) White Bear
White Bear açık ara farkla en çok izlediğim bölüm. Bakın sadece Black Mirror dizisi için demiyorum. En fazla sayıda izlemiş olmamın yanı sıra hayatımda izlediğim en etkileyici şeylerden biri kendisi. 2014 yılında ilk kez izlememden itibaren defalarca rüyama girdi, olur olmaz zamanlarda aklıma geldi, gerek bölüm sonunda gerek muhtelif zamanlarda yapılan suç ve ceza konulu tartışmaların ana ögesini oluşturdu. White Bear bir dizinin bir bölümü olmaktan çıkıp bilincimin ve bilinçdışımın kenarında bir yerlere yerleşti. Bölüm bunu sadece tahmin edilemeyen bir sonu haiz olarak yapmıyor tabi ki; suç felsefesi üzerine açtığı ufuklarla, distopik atmosferle, bölüm boyunca karnınıza ağrılar saplayan havasıyla ve kadına bölüm boyunca işkence yapan “seyircilerin” hal ve tavırlarıyla yapıyor. Ortalama bir BLACK MIRROR bölümünden daha yüksek gerilim ve felsefe içeren White Bear tüm bu sayılan özellikleriyle en iyi BLACK MIRROR bölümü ve TV tarihinde yapılan en başarılı işlerden biri.
Listeyi bitirip de “San Junipero nerede oğlum, senin kafan mı iyi?” diyenler için Not: Evet, San Junipero harika bir iş. Orijinal olmasa da güzel bir konusu, eşsiz bir konu işlenişi, insanı cıvıl cıvıl yapan renk filtreleri var. “Aşk”ı merkeze alıyor ve bilhassa 2010’larda şaha kalkan dünya LGBT hareketine selam çakıyor. Fakat, San Junipero bir BLACK MIRROR bölümü değil. Muhtemelen orijinal bir Netflix içeriği olarak çekilip kurguda yanlışlıkla BLACK MIRROR bölümü olarak etiketlendi. Zira bölüm tüm BLACK MIRROR bölümlerinde ortak olan “bölüm boyunca gergin bir atmosfer” ve “teknolojinin hayatımızı kötü yönde etkilemesi” kıstaslarını sağlamıyor. Tam tersi, bölümün havası son derece umut verici ve teknolojinin getirdiği muhteşem bir imkanla ilgili bölüm. Sevdiğiniz insanla binlerce yıl değişik ortamlarda berabersiniz; buna distopya demek oldukça zor. Bu sebeplerden dolayı San Junipero listeye alınmadı.
Peki bana katıldığınız ve katılmadığınız noktalar neler?