Yüzyüzeyken Konuşuruz, içinde kendi grup isminin de geçtiği şarkısıyla elden ele dolaşmaya başladığında sadece bir çocuk ve onun gitarıydı. Bu kadar. En azından anlaşılan bu kadardı. Bu çocuğun ve o gitarın daha fazlasına ihtiyacı var mıydı? Yoo, çünkü ortadaki şarkı hiçbir şey değilse şarkı yazmaktan çok iyi anlayan bir akla delaletti. Bu yeterliydi ve bu yüzden de yurt odalarında bağıra çağıra söylendi şarkı. Ancak ortada bir çiğlik olduğu da apaçık ortadaydı.

İlginç olan, bu çiğlik grubun etkili albümü Evdekilere Selam‘a kadar devam etti. Albüm içinde “Ateş Edecek Misin?” gibi şüphesiz sonraki nesillere de kucağımızda bırakacağımız bir takım hit şarkılar barındırıyordu; çünkü gerçekten Kaan Boşnak şarkı yazımından apaçık bir biçimde çok iyi anlıyordu, ama albüm yine de… bakın, akşam evde, telefonda kaydetmiş gibi bir çiğlik değil bu; şurada daha iyi olabileceğini gördük ama gerçekten tekrar kayıt almaya durumumuz yoktu/üşendik gibi bir çiğlik vardı albümde.

Bu bir tercih meselesi. Neticede sanatın ruhunu ölçmek haddimiz değil, günün sonunda ortadaki işin ne kadar hakiki olduğuna bakılır ve Yüzyüzeyken Konuşuruz’un da en azından bir hakikati olduğu -en azından bence- tartışmaya açık değildir. O zaman da değildi. Bugün de değil. Buna bakıp bir veya beri istikamete doğru tercih belirtmek dinleyenin inisiyatifindedir. Bazısı daha cilasız ister dinlediği müziği. Bazısı ise tüm iniş ve çıkışlarının mükemmeliyetçilikle kovalanmasını arzular.

Merhaba. Ben ikinci gruba daha yakınım. Bu yüzden de grubun son albümü Akustik Travma‘ya diğer işlerinden daha da fazla bayıldım.

Üçüncü Yeniler gruplarının sözleşmişçesine bir anda gitarlarını kırıp elektronik altyapıya dönmeleriyle oluşan şu yeni akımımızın bir parçası Akustik Travma. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un daha önce yayınladıkları single Canavar‘ın ima ettiği olgunlaşmayı göğsü gibi serhaddiyle sahipleniyor. Bu olgunlaşmaya ilk başta melodilerde rastlıyorsunuz; Kaan Boşnak’ın gerçekten nakarat yazma konusundaki akıl almaz yeteneği önceden vasat kıtalar yazma eğilimi tarafından yalnız bırakılıyordu. Akustik Travma’nın vaziyeti bu değil.

Bilakis albümün içindeki “Kadıköy Kızı” ve “Onlar Da Yansın” gibi şarkılar, nakaratlarından çok kıtalarındaki hislerle yakalıyorlar sizi. Elbette yine akıla uhu gibi yapışan muhteşem nakaratlar var albümde, “Sandal” insanın gerçekten gönlüne mekan kuruyorken “Bodrum” en güzel pasajını finale saklıyor. Bütün bunlar Fırtınayt ve Fantezi Müzik ile geçen sene gördüğümüz alternatif Türkçe müziğin yeni uzay çağı seslerine bulanıyorlar ve bulanarak dinleyeni büyülüyorlar. Ortaya gerçekten eğlenceli ve akıllı bir şarkılar bütünü çıkıyor böylece. Bir albüm olarak Fırtınayt‘ın sahip olduğu bütünlüğe ya da Fantezi Müzik‘in sahip olduğu korkutucu cesarete sahip değil; ama onlarla aynı podyumda duruyor ve onlardan daha da kolay dinleniyor. Çünkü ne kadar altını çizsem az, Kaan Boşnak şarkı yazmasını çok iyi biliyor. Bunu albümü dinleyince tartışılmaz bir biçimde anlıyorsunuz.

Şarkılar aklınıza kazınacak. Yeni kullanılan seslere bayılacaksınız. Türkçe müziğin yeni uzay çağının tam güç devam ettiğini duyunca memnun olacaksınız. Kendinizi “yaramıyorsa içmeyeceksin başkan” diye gezerken bulacaksınız. Bunlar iyi hoş, ama albümün tehlikeli parçası nedir diye soranlara da, ricamdır, şunu göstereceksiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=_BEGMoauino

Ben bunu bir kenara ayırıyorum. Çünkü Üçüncü Yeniler‘in nereden çıktığını, alternatif ifade biçimlerini yüzeyde çok sert bir biçimde dışlayıp ayıplayan bir toplumda bu kadar ciddi bir kalabalıkta alternatif müziğin ne zaman üretilmeye başladığını soran olursa bir gün, kendisine cevap bile vermeden bu şarkıyı yollayabilirsiniz. Başındaki göndermesinden, finaldeki gırtlağından tutulup distort edilmiş saz solosuna kadar her şey benim şüphe ettiğim bir şeyi doğrulamaya biraz daha yaklaşıyor:

Gezi politik bir devrim değildi, olamadı, işin politik kısmı zaten kaybedildi. Politik olmayı reddeden, lider çıkartmamakta ısrar eden; dansı ve duvar yazısı ve duvar boyası ve şarkısı ve korosu ve yazısı ve anlatısı ve tiyatrosuyla aslında Gezi romantik bir devrimdi. O romantik devrimin çocukları oldu. Onların yaptığı Rönesans da işte geçen sene başladı. Daha ’27 senesine kadar ömrü vardır. Bu gördüğümüz Üçüncü Yeniler de bunun bir parçasıdır. Yüzyüzeyken Konuşuruz‘un 2013‘ü de bunun üzerine harika bir his egzersizi.

Genel olarak taş gibi bir albüm yani. Eminim bugün dinleyecek daha iyi bir şeyiniz yoktur. Kaptırın. Dinleyin. Kaptırılmayı ve dinlemeyi hak ediyor. Emin olun.

Ha ama yaramıyorsa, dinlemeyin tabi, orası ayrı.
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.