Yazan: Yiğit Kural
Üçüncü Yeni, edebiyatımızın kendilerinden öncekilere bir tepki olarak ortaya çıkmış olan Birinci ve İkinci Yeni akımlarından feyiz alınarak isimlendirilmiş bir müzik akımı olarak bilinir. Spotify’ın bu akıma ait olduğunu savunabileceğimiz grup ve sanatçıların şarkılarından oluşturduğu bir çalma listesine bu ismi vermesiyle karşılaşmış olduk bahsi geçen tanımla. Öncelikle Büyük Ev Ablukada, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Son Feci Bisiklet ve Adamlar gibi grupların başını çektiği bu akımın “Üçüncü Yeniler” olarak tanımlanmasının bazı doğru ve yanlış taraflarına değineceğim. Sonra da dinleyiciler tarafından fazlaca kabul oranına sahip bir isme sahip olmasalar bile artık var olduğuna oldukça emin olduğumuz bu akımın bize neler ifade ettiğinden bahsetmek istiyorum.
Bu tanımlamanın doğruluğunu tartışmaya başlamadan önce isimlerinden esinlenilen diğer iki edebi akıma değinmek gerek aslında. Birinci Yeniler olacak ilk durağımız. Öncelikle alışılagelmiş kullanımının aksine bir akım değil, İkinci Yeniler’den ayrılan bir şekilde öncelikle harekettir kendileri. Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat; dönemin genel nazım tavırlarının aksine daha yenilikçi bir tutumla yazılmış şiirlerini Garip adındaki bir kitapta toplar ve 1941 yılında yayımlarlar.
Hareket, ismini Garip kitabından alırken bu üç şair de ortaklaşa bir şekilde mevcut Türk şiirine yeni bir yaklaşım getirmek istemektedir. Bu topluluğun, bir akım değil de bir hareket olarak nitelendirilmesinin nedeni de burada yatmakta. Kendilerinden öncekilere -yani eskilere- karşı bir tavır alan hareket, kendi edebi görüşlerini Orhan Veli’nin Garip kitabına yazdığı ön söz ile açıklar. Şiirde kuralsızlığı, konu serbestliğini ve dilin sadeleşip basitleşmesi gerektiğini savunmuş; folklorik özelliklere yer vermiş, o güne kadar Türk şiirinde kullanılmamış kelime ve anlatım yollarını şiire sokmuşlardır. Zaten şairlerin, dönemin şiir anlayışına nazaran ne kadar farklı bir yaklaşım içerisinde olduğunu da Garip‘in kapağındaki şu cümleden anlayabiliyoruz: “Bu kitap sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir.”
Toplumun her kesiminden insanların yaşayabileceği sıkıntıları ve anlık sorunları konu almış, şiiri sokağa taşımış, yüksek zümrenin ilgi alanı olmaktan kurtarmayı amaçlamışlardır. Her ne kadar kendileri bir amaç olarak ortaya koymasa da zaman zaman toplumcu bir anlayışa hizmet ettikleri de ortaya çıkmakta. Bu çıkarımı, Orhan Veli’nin Sabaha Kadar adlı şiirinin bir kaç dizesinden de yapmak oldukça mümkün. Şiirde, Orhan Veli’nin aynı dörtlük içerisinde hem dönemin şairlerine yaptığı eleştiriyi hem de şiir olgusunun toplumun daha sıradan kesimlerine de hitap edebilmesi gerekliliğinden bahsedişini görebiliyoruz:
Beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını,
Kullanılmış kafiyeleri yollamak için,
Kapıma gelecek çöpçülerle,
Deniz kenarına?
İkinci Yeni şairleri yine Birinci Yeniler gibi kendilerinden önceki nazım tutumlarına karşı çıkmış ve eleştirmiş, bu eleştirme ise Garip akımı şairlerine karşı yapılmıştır. Daha sonradan İkinci Yeni olarak nitelendirilecek bir şiir akımı bir başka yeniyi eleştirmiş; eskinin yenisi, onların eskisi olmuştur artık. Değişmeyen tek şey değişim ve yeniliğin her zaman gerekliliği olarak kalmıştır. Garip’in aksine ortak bir hareketin ürünü olarak değil de farklı farklı şairlerin sergiledikleri anlayışların birbirlerini etkilemesi yolu ile ortaya çıkan İkinci Yeniler’i bu isimle anmamızın nedeni; Pazar Postası‘nda yazdığı bir yazıda, Muzaffer Erdost’un bu tanımı, akımı temsil ettiğini düşündüğü şairler için ilk kez kullanmasıdır.
Garip’in yararlandığı gibi halk kültüründen faydalanmayı reddederek bunun, şairlerin bireysel değerlerini ortaya çıkarmasına engel olacağını düşünmüşler, kelimeleri mısralara dizerken alışılmışın dışında yöntemler kullanmış ve anlam ile olabildiğince oynamışlardır. Ağır bir Türkçe kullanmamalarına karşın sözlerindeki ağırlık anlamdadır. Şairler toplumun geneli için tek bir ortak anlam ifade edebilen kelimelere dahi yeni anlamlar yüklemiş; şiir yazma işinin basitlikten uzak, çok daha ciddi bir iş olduğunu savunmuş, yaşadıkları her türlü duygulanım ve zihinlerindeki değneklerin dokunabildiği her türlü fikri şiirlerine yansıtmışlardır.
Şiiri toplumdan konu itibari ile uzaklaştırmış olmakla birlikte geleneksel edebiyatın da aksine belirli yöntemler etrafında şekillenen basmakalıp bir anlayışın da berisinde yer almış, kendi ürettikleri kelimeleri Türk şiirine sokmuşlardır. Bu noktada Birinci Yeni şairleriyle aralarındaki farklılık şöyle açıklanabilir: Birinci Yeni şairleri daha önce konuşma dilinde var olan, fakat kullanılmaya uygun görülmeyen kelimeleri şiir diline sokarken, İkinci Yeni şairleri bizatihi yeni kelimeler üretmiş ve şiirde kullanmışlardır. Bu akımın içerisinde değerlendirebileceğimiz şairlerin her ne kadar pek çok ortak noktası bulunsa da kendilerini Garip şairleri gibi daha belirli sınırların içerisinde değerlendirmek pekala mümkün değildir.
Şairler İkinci Dünya Savaşı’nın buhranını yaşamış ve savaş ortamının neden olduğu toplumsal sorunlara fazlasıyla maruz kalmışlardır, bu sebepler nedeniyle de dönemin şairlerinin toplumsal ve politik konulardan uzak durmayı tercih ettiğini söylersem yanlış bir genelleme yapmış sayılmam sanırım.
Bu iki yeni şiir akımının birkaç ortak noktası bulunsa da en büyük ortak noktaları kendilerinden öncekileri reddetmeleri ve yeni bir şiir anlayışını inşa etmeye çalışmaları. Fakat bir müzik akımı olarak “Üçüncü Yeniler”, kendilerinden önce var olmuş ve olmaya devam eden olguları yıkmayı değil, günümüzdeki müzik yayıncılığının sunduğu özgürlükleri kullanarak Türkçe müzikte kendilerine yeni bir alan açıp bizlere yıllardır duyamadıklarımızı sunmaya çalışıyor. Duymadık değil, duyamadıklarımız diyorum; çünkü geçmişte müzik yayıncılığı sadece belirli tekellerin etrafında gerçekleşiyor, yeni ürünlerin ortaya çıkışına ancak onların onaylamaları sonucunda şahit olabiliyorduk. Fakat günümüzde müzik işini icra etmekte olan herkes, ortaya koyduklarını bağımsız bir şekilde büyük kitlelere ulaştırma şansına sahip.
Youtube, Soundcloud gibi platformların günümüzdeki varlığı, şüphesiz ki “Üçüncü Yeniler” olarak tanımladığımız akımın içerisindeki grup ile kişilerin yaptıkları işlere gün geçtikçe daha çok ulaşabiliyor oluşumuzun en önemli nedeni. Dijital yayıncılığın gelişimi ile görmeye başladığımız bu yeni yüzlerin müzikal anlamda yaptıkları en büyük katkı ise Türkiye’deki alternatif müziğin kendisine çok daha fazla yer bulmasını sağlamak oldu. Akımın ilk oluşumları, akustik olarak başladıkları müzik hayatlarında zaman geçtikçe elektronik temelli bir yönelim içine girdiler. İlk albümleriyle oldukça yalın bir müzikal anlayış içerisinde işlerini icra eden Yüzyüzeyken Konuşuruz‘un, son işleriyle birlikte daha çok enstrümana yer veren elektronik yapıya sahip parçalarla karşımıza çıkıyor oluşu bu müzikal değişimin güzel örneklerinden birisi. Tabii bu genellemeyi her grup için yapamayız. (Örneğin Adamlar, başlangıçtaki müzikal çizgisini daha çok korumayı tercih etti bu güne kadar)
Bu akımın içerisinde olduklarını savunabileceğimiz müzikal anlamda büyük ya da küçük, değişen her grup ilk çıktıkları günden itibaren popüler anlayışlara bir alternatif olmaya devam ediyor. Burada sadece edebi bir ürün ortaya konmuyor, aynı zamanda da bir müzik işi icra ediliyor. Bu grupların varlıklarını sürdürebilmek için kendilerini müzikal anlamda da geliştirmeleri, hatta bazen değiştirmeleri gerekiyor. Büyük Ev Ablukada, Yüzyüzeyken Konuşuruz ve Son Feci Bisiklet gibi bu akımın eski diyebileceğimiz gruplarının hala anlatmak istediklerini bizlere geçirebiliyor oluşundaki en önemli etken ise bu değişim. Değişim, yenilenmeyi de gerektiriyor. İçeriklerini veya anlatmak istediklerini değil de biçemlerini değiştiriyorlar. Nispeten eski sayabileceğimiz bu grupların bazılarının yaşadığı değişim, takipçileri tarafından tepkiyle karşılansa dahi bu tepkiyi ortaya koyanlar, eskide bulduklarını yeni gruplarda da bulma şansına erişebiliyor, onlara yöneliyorlar.Bu akım gitgide etrafını etkilemeye devam ediyor ve bu etkinin hızı da gittikçe büyüyor. Her geçen gün bu akımın içerisine dahil edebileceğimiz elle tutulur pek çok yeni grup kendi sesini duyurmaya başlıyor. Dolu Kadehi Ters Tut, Yaşlı Amca ve diğerleri…
Spotify’ın yaptığı (ya da her kim yaptıysa daha popüler hale getirdiği) ve artık popülerleşmiş olan tanımla “Üçüncü Yeniler”, Garip’in aksine ortaklaşa bir hareket içerisinde olmaktan çok İkinci Yeni şairleri gibi birbirlerini etkileyerek etki alanlarını büyütüyor. Bu yüzden de onları ismi çok önemli olmasa da bir akım içerisinde değerlendirmek kaçınılmaz.
Yazı boyunca her ne kadar pek kabullenmesem de bu isimle kendilerinden bahsettiğim ve bahsedeceğim “Üçüncü Yeniler’e” bu adın sadece “farklı” olma amacıyla verilmediği aşikar. Her ne kadar ilgi çekme odaklı bir isimlendirme yapılmış olsa da çok da mantıktan uzak bir iş yapıldığını iddia edemem. Üçüncü tarafına katılmasam da bu tanımın “Yeni” kısmı oldukça haklı. Hem edebi hem de müzikal anlamda Türk müziği için yeni olan pek çok denemeleri, hem Birinci hem de İkinci Yeniler ile özdeşleşen edebi özellikleri var bu grupların.
Garip’te olduğu gibi daha önce karşılaşmadığımız kelimeleri müzik diline sokarlarken İkinci Yeni’de gördüğümüz üzere, bu grupların şarkı yazarları yeni kelimeler üretip kendi kurdukları anlam dünyalarında dolaşabiliyorlar. Kullandıkları kelimeleri farklı dizilimlerle karşımıza çıkarırlarken anlam sınırlarını da genişletiyorlar. Kullandıkları alışılagelmemiş söz dizilimleri Türkçe müzikte yeni tatlar ortaya çıkarıyor. Örneğin aynı kelimelerden oluşsa da farklı dizilimlere sahip iki farklı cümle, bir şarkı için daha değişik melodik yapılar ortaya çıkarabiliyor. (İ.K.O)
Daha çok Garip şairlerinin de yaptığı üzere, şehir insanının yaşamına dokunurlarken (Yüzyüzeyken Konuşuruz‘dan bahsediyorum burada biraz da) topluma değinebilen her konuyu da işleyebiliyor. Aynı zamanda öncelikli olarak topluma değinme amacı gütmeyen gerçeküstü konulardan da bahsedebiliyorlar. Örneğin Son Feci Bisiklet‘in Uzaydan Geldiğine Göre Yorgun Olmalısın adlı şarkısında anlatıcı, kendi iç sıkıntılarından bahsederken hem bir uzaylıya dünyadan bahsediyor hem de hasret duyduğu bir sevgilinin özlemini bizlere yansıtıyor. Bu gruplar edebi açıdan da işte bu yüzden bu kadar değerli.
Tek bir şarkılarının içerisinde dahi pek çok edebi akımdan parçalara rastlayabiliyorken, alıştığımızın aksine şarkılarının kurgusunu tek bir düzlemin etrafında değil de farklı düzlemler üzerine kurup bir bağlama oturtabiliyorlar. Aynı grup Viva La Vadi isimli parçalarıyla oldukça politik bir duruş sergileyip toplumcu bir tavır da alabiliyor. Keza sadece Son Feci Bisiklet değil; Adamlar, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Dolu Kadehi Ters Tut ve adını saymadığım daha birçok grup da toplumsal, politik ve bireysel konulara gerek duydukları kadar korkmaksızın şarkılarında yer veriyor. Bunda gelişen dijital medya oluşumlarının bağımsızlığının da oldukça büyük bir payı var. Gruplar kendi kitlelerini kendileri yarattıklarından dolayı hareketlerinde pek fazla finansal kaygı taşımıyor, dinleyici kaybetme korkusuna kapılmıyorlar. Şarkılarında insana ve insana dair akla gelebilecek her şeye şahit olabiliyoruz. Denizlerin gözünden dünyayı algılayıp İstanbul’daki kedilere karşı empati yapıyor, bir uzaylıya nereye gittiğini sorup, tüm dünyadaki saat dilimlerini eşitleyebiliyorlar. Çünkü insan sadece etrafına değil, dünyaya, evrene ve hayal gücünün erişebileceği her noktaya istediği zaman dokunabiliyor.
Çoğunluğunu Büyük Ev Ablukada, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Son Feci Bisiklet, Yaşlı Amca, Dolu Kadehi Ters Tut, Yok Öyle Kararlı Şeyler gibi “garip” isimli müzik gruplarının, adlarını oluşturma yolları çok farklı sebeplere dayanabiliyor. Bu grup adları, ilk başta oldukça farklı karşılanıyor olsa da yaptıkları müziğin gerçekliği ve temas ettikleri nedeniyle kısa sürede isimlerine de alışabiliyoruz. Grubun isminin grup elemanlarının serbest çağrışıma dayanan yöntemleriyle bulunduğu ve oldukça anlamsız üç farklı kelimenin yan yana gelişinden oluşan Son Feci Bisiklet ismi dahi günümüzde artık kulağa alışıldık ve normal geliyor. Çünkü şarkılarında kendimizden, yaşamdan parçalar bulabiliyoruz. Bu noktada da kendimize sormamız gereken, bize kendilerini bu kadar yakın hissettiren kişi veya kişilerin adlarının ne olduğunun bir önemi var mı sorusu da bu grupların “garip” adlarını eleştirmenin anlamsızlığını ortaya koyuyor.
Büyük Ev Ablukada, adını bir Turgut Uyar şiirinden, Ankaralı bir grup olan Yaşlı Amca ise ismini Tunalı’daki Bestekar sokakta gitar çalan yaşlı bir amcadan alıyor. Grupların isim seçimindeki rahatlıkları ise bağımsız bir üretim yapıyor oluşlarından kaynaklanıyor. Genellikle bu grupların elemanları akıllarına gelen isimleri acaba dinleyici tarafından kötü mü karşılanır, sevilmez mi diye kaygılanmadan kullanma kararı alıyor.
Çünkü biliyorlar ki kendi dinleyicilerini, bir yerlerden destek beklemeksizin oluşturmak zorundalar ve bu noktada en mühim amaçları da anlatmak istediklerini müzik ile birilerine ulaştırmak. Belki karşı tarafta bulunan dinleyicinin, grubun yaptığı müzik ile anlatmaya çalıştıklarını sanatçının yaratım aklıyla anlayıp algılaması dahi gerekmeyebiliyor. Fakat sundukları nedeniyle karşı taraftan aldıkları etkileşim de oldukça kalıcı oluyor. Çünkü samimi ve yalınlar. Farklı gözükmeye, anlamsızlık yaratarak değer kazanmaya çalışmıyorlar. Ortaya koydukları işlerde zaman zaman var olduğunu sandığımız anlamsızlık da bazen sadece bize özel bir algılayışın sonucu oluyor. Sandığımızın aksine sundukları, bizlere pek bir anlam ifade etmiyorken başkaları için bambaşka bir anlam ifade edebiliyor.
Büyük Ev Ablukada’dan Tayyar Ahmet’in Sonsuz Sayılır Günler‘i toplumun pek çoğumuzun tanıdığı ve bildiği bir kesiminden bir insanın hayata bakışını eleştiriyor ve değinmek istedikleri de gayet anlaşılırken (bu şarkının “bak bu asansör Türk” gibi metaforik dizelere sahip olduğu da es geçilmemeli tabii), Son Feci Bisiklet‘in Bikinisinde Astronomi şarkısı herkes için farklı anlamlar içerip tartışma konusu olabiliyor. Bu noktada da İkinci Yeni şiiri ile olan edebi benzerlikleri öne çıkıyor.
Yukarıda bize hissettirdiklerinden bahsettiğim gruplar için günümüzde sıkça kullanılan “üçüncü yeni” ismine gelirsek de her ne kadar yazı boyunca pek çekinmeden kullanmış olsam da bu ismin, bu tanımlamayı yaparken çok doğru olarak kullanıldığını düşünmüyorum. Bahsettiğim gruplar, ortaya bir müzik ürünü koyuyor. Birinci ve İkinci Yeniler’in aksine edebiyatın direkt olarak nazım alanına işaret eden işlerle alakaları yok. Evet, Türk müziğine getirdikleri pek çok yenilik var fakat en başta yer aldıkları sanat alanlarının farklılığı nedeniyle onlara ikincilerden sonra anlamına gelen “Üçüncü Yeniler” ismini koymak oldukça yanlış. Üçüncü Yeni tanımı halen daha edebiyatımızdaki gelecek temsilcilerini, ortaya çıkacağı zamanı beklemeli. Bu grupların en büyük ortak noktaları kendileriyle birlikte getirdikleri yenilik ve müziğe yaptıkları katkıları. Ne melodik tavırları birbirleriyle onları ortak bir ismin altına alabileceğimiz şekilde birbirine benziyor, ne de değinmek istedikleri konular belirli bir sınırlamanın içerisinde kalabiliyor. Bu yüzden net ve tartışmasız tek ortak noktalarının “yenilik” olduğunu savunmamız gereken bu grupları, bir ismin çatısı altında toplayacak ve oluşturdukları akıma illa bir isim vereceksek benim önerim “Yeni Yeniler” olacak. Ne bir öncekine karşı bir eleştiri, ne de bir sonrakinin tepki koyabileceği bir anlayış içerisindeler çünkü. Bu müzik grupları ve zamane şairleri de, dönemin genel anlayışına oldukça ters gelen tutumlar sergileyerek ortaya çıktılar. Zaman zaman çok kez eleştirildiler, yaptıkları nedeniyle suçlandılar, anlaşılamadılar. Fakat bunlar tüm yenilikçi hareketlerin karşılaştığı sorunlar zaten. Önemli olan da kendi kitlelerini yaratabilmiş ve başarılı olmuş olmaları. Garipler, İkinci Yeniler ve günümüzde müzik alanındaki Yeni Yeniler gibi.
Bu akımın öncüllerinin ortaya çıkışı pek çok diğer genç gruba da cesaret verdi. Yeni yeni sesler duyma imkanı bulduk. Kendileri için en doğru zamanda mı ortaya çıktılar bilinmez ama bizlerin değişim ve yeniliğe oldukça ihtiyaç duyduğu bu dönemde ortaya çıkmış olmaları çok önemli. Seksen darbesinin apolitik gençlerinin, politik kararsızlık içerisindeki çocuklarına bir armağan niteliğinde varlıkları. Şarkıları, bazıları için kişinin kendisini sorgulama aracı, bazıları için ise yaşadıkları toplumsal sorunların güçlü bir haykırışı. Günümüzdeki her şeyde olduğu gibi her geçen gün daha da endüstriyelleşen ve pek çok kaygıyı bünyesine ekleyen müzik alanında, istediklerini dile getirebilen bu grupların varlığı çok kıymetli. Herkes, kirli sepetinin dibine bastırırcasına gizlediği, söylemekten çekindiği şeyler hakkında konuşma fırsatı bulabilmeli. Her yenilikçi akım ve harekette olduğu gibi bu müzik gruplarının ve ortaya koyduklarının değeri, geriye dönüp bakılabilecek kadar uzak bir zamanda daha iyi anlaşılacak. Onları bazen isimlerinden, bazen farklılıklarından ve daha birçok sebepten eleştirip küçümseyenler de haksızlık ettiklerini anlayacak. Yazının sonuna Turgut Uyar’ın Büyük Ev Ablukada adlı şiirini ekleyerek hepinize el sallıyorum!
(ekmek vardı tereyağı vardı utanılacak bir şey yoktu
bir şey daha yoktu ama kavrıyamıyordum)
işte böyle olmak en iyisidir olmakların
bir küçük çocuğu tuttum otobüsten indirdim
(indirmiştim
yok olan önemli bir şeydi allah kahretsin)
tüm kavgasız tüm duruk tüm başıboş
üç sayı kötü bir sayı iyi şiir dinledim
çıkıp okudular durup dinledim
bitmeseydi daha dinlerdim kötü mötü
saat kaç diye sordular birisi beş yani dedi
(ha kavgada ha aşkta
bu gök bomboş ha kavgada ha aşkta)
göğe baktım yerli yerinde
haydutlar dalavereciler yerli yerinde
vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle
iyi dedim içim rahatladı
düzen bozulmamış dedim sevindim
tenhaca bir bölgelerinden şehre girdim
(ben herkese varım
başka türlü olmuyor inanmayın)bakın bu şehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim
(ekmek vardı tereyağı vardı söylemiştim önemlidir
utanılacak bir şey yoktu kime anlatmalıyım)
ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez
bizi tutkulara çağırdı otobüse sosise buzdolabına
telefona sinemalara radyolara bir sürü kancık sevdalara
sürü sürü mutsuz alışkanlıklara
yalana dolana itliklere keten elbiselere
(sonra karısı öldü o çocuğun
yalnızdı güçsüzdü herkesler gibiydi
kirlendi kötülendi sarhoşladı pis karılara dadandı
anladık onu ölenden başkası kurtaramaz
ölen de kurtarmamıştı)bak ben seni nerenden kurtaracağım şaşacaksın
şimdi bu taşları biz çektik değil mi ocaklardan
bu asfaltı biz döktük biz onardık değil mi
bu yapıları oniki kat yapmak bizim aklımızdı
biz kurduk istersek umursamayız ya
(abluka burada başlıyordu çünkü)
ekmek yiyelim tereyağı yiyelim çocuk büyütelim
sen beraber yatacağımız yatakları hazırla
sen bir onu yap yeter bak göreceksin.-Turgut Uyar
___________
DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.