Bu yazıyı nerede okuyorsunuz bilemiyorum. Ama içimden bir ses başınızı eğseniz, sola sağa çevirseniz mutlaka bir şeyle karşılaşacağınızı söylüyor. Motifler. Halıların üzerinde işlenen, bereket diyen, mutluluk diyen, güç diye bağıran, kıvrımıyla usulca bilgelik diye fısıldayan motifler. Belki atın otlaktan kaçmaması ya da erkek çocuk sahibi olmak isteği gibi gündelik bir dilek, belki de hayat ağacı gibi her mitolojide karşımıza çıkan motifleri barındıran halılar. Ayaklarınızın dibindeler mi? Kolunuzun altındalar mı? Duvarınızda var mıdır böyle bir şey?
Bence var. Gördes düğümü ile mi dokunmuş, Sine düğümü ile mi dokunmuş bilemiyorum, İran kökenli mi Türk kökenli mi hiçbir fikrim yok, daha geometrik olan Kafkas halılarından mı madalyonlu Uşak halısı mı bilgim dahilinde değil. Ama bildiğim bir şey var, o da muhtemelen saatlerce bakabileceğim. Evet, halıların hipnotize edici etkileri var. Bunu kendimizde gözlemlemek zor değil. Ama tabii ressamlar da etkilenmiş bu halılardan. Hatta çok başka coğrafyalardan gelen ressamlar da etkilenmiş. Hepsi fırçalarıyla teker teker tekrar dokumuş bazıları kanvaslarının üstüne. E tabii etkilenmeleri hiç şaşırtıcı değil. Soyut sanat denince aklınıza ne geliyor? “Niye buna para veriyorlar ki, ben de yaparım, beni bırak iki yaşındaki kardeşim de yapar” dediğiniz, Jackson Pollock tabloları mı geliyor? Biraz daha düşününce oysa, tüm halılar birer soyut tablo değil mi? Soyut tabloların hayata sızdığı kareleri resmetme isteği ise pek şaşırtıcı değil o zaman. Önden buyrun.
Federico Ballesio – The Carpet Seller
Bu tabloyla ilgili en çok hoşuma giden şey renkleri sanırım. Sıcak renkleri, pembeleri, ışığın yumuşaklığı çok güzel duruyor. Aynı zamanda bir alttaki resim ile çok ilginç bir kontrast oluşturuyorlar.
Josep Tapiró y Baró – The Game of Chess
Burada ilk tablonun aksine bol bol soğuk renkler kullanılmış. Odak noktası halıdan çok satranç tahtası. Bu yazıdaki pek çok resmin aksine suluboya kullanılmış, yüzeyinden anlaşılıyor aslında. Dikkatli bakarak halıların üzerindeki darbeleri görebiliyorsunuz.
Jan Steen – The Merry Family
İşte bu tabloda halı dokunduğu yerden çok daha uzaklara gitmiş, bir yemek masasının üstüne serilmiş. Resim gürültülü. Hem görsel olarak kalabalık, hem de karakterlerin çıkarttığı sesi neredeyse duyabiliyorsunuz. Turuncu ve sarı hakim tabloya. Tüm karakterleri, onların etkileşimlerini, dağınıklığı, penceredeki manzarayı, arkadaki rafları incelendikten sonra gözünüz bir yere kayıyor: kulağını uzatan halıya.
Ettore Forti – The Carpet Seller (farklı versiyonlar)
Ettore Forti de benimle hemfikir sanırım, halıları uzun süre izleme konusunda. Ya da değil, emin olamıyorum. Halılar pek çok tablosunda karşımıza çıkıyor, pek çok tablosunun adı Halı Satıcısı. Zaten araştırmaya başlarsanız Halı Satıcısı isimli bir sürü tablo göreceksiniz. Yine pek çok tablosu aynı mağazada geçiyor gibi görünüyor, aynı kırmızı duvarlar, aynı mermer zemin ve aynı yapı, aynı mermer küpler. Ancak resmetmeyi sevdiği şey, ilgisini çeken şey halılar mı, yoksa başka bir şey mi, onu düşünüyorum. Belki de ağzı laf yapan satıcının etrafa yaydığı enerjiyi; zarifçe oturmuş ilgiyle dinleyen müşterinin meraklı, kaşları düğüm olmuş ifadesini; mağazanın canlılığını ve atmosferi resmetmeyi seviyordur. Ancak tabii, tüm bu etki tepkinin içerisinde baş köşede daima bir halı uzanıyor. Upuzun yol kat etmiş, başka bir kıtada satılmayı bekleyen bir halı.
İbrahim Çallı – Yeşil Elbiseli Kadın (Vicdan Moralı’nın Portresi)
Şimdi geldik tanıdık ressamlara. Onların bakışlarının biraz farklı olduğu kesin, sonuçta resmettikleri insanlar onlar için egzotik ve garip gelmeyecek. Belki de yabancı ressamlar için hep bir perde kalacak arada, bir uzaklık, bilemiyorum.
İbrahim Çallı “Bizim memleketimiz bizim memleketimiz, güneş, ziya ve renk memleketidir. Garbın koyu kurşuni semasıyla hiç alakası yoktur.” diyor. Bunu resimlerinde de görebiliyoruz. Burada motifler yerdeki halıda ve divanın eteklerinde göze çarpıyor. Ancak portre motiflere kıyasla çok daha vurgulu tabloda.
Osman Hamdi Bey – Abı- Hayat Çeşmesi, Halı Satıcısı ve İki Müzisyen Kız
Osman Hamdi Bey’i anlatmam gerekiyor mu, bilmiyorum. Bazen duvarda Türk-İslam geometrik motifleri, bazen hocanın ayaklarının altındaki halı, elbette tablolarında her zaman geleneksel motifler oluyor. Camii de kitap okuyan alim -ki aslında Osman Hamdi Bey’in otoportresi-, yine bir halı satıcısı ve etrafındaki meraklı müşteriler, ellerinde müzik aletleri ile iki kız. Motifler, ister çinilerle ister halılarla olsun her tabloya sızmışlar ve çok güzeller.
Şahsen ben açık ara en çok son tabloyu seviyorum. İki Müzisyen Kız tablosu özellikle kadınları kendilerinin ve yeteneklerinin farkında, birey olarak tasvir etmeyi başardığı için övülüyor. Renklerinden kompozisyonuna “çok güzel” dışında başka bir laf edemiyorum.
Hans Holbein – The Ambassadors
7Bu tablo çok ilginç bir tablo. Aslında çifte bir portre. Aynı zamanda natürmort eseri. Bizim istediğimiz gibi ortada dikkat çekici bir halı var, yine masanın üstüne serilmiş. Motifleri çok daha belirgin. Renkleri çok tanıdık. Bu arada belirteyim, bazı halılara “Holbein halısı” deniyor biliyor musunuz, o kadar çok kullanırmış ressam tablolarında, siz düşünün.
Tablo aynı zamanda bir anamorfoz tekniği barındırıyor. Çünkü fark ettiyseniz altta ilginç, silindirik bir şekil var. Kendisi aslında bir kuru kafa, sadece belli açılardan bakınca anlaşılır oluyor ama. Tıpkı 3 boyutlu sokak sanatı ya da Instagram’da gördüğümüz hiperrealistik kara kalem çizimler gibi.
Jean Léon Gérôme – Femme Circassienne Voilee
Jean Léon Gérôme zaten halıları resmen tekrar dokumasıyla biliniyor. En dikkat çeken halı yukarıdan sarkan olsa da yerlerde kıvrılan bükülen ancak motiflerinden hiçbir şey kaybetmeyen halılar insana küçük dilini yutturuyor herhalde. Aynı şekilde ikinci tablosu da modelin yüzünden sonra insanın gözünü kilime çekiyor. Renkler her zamanki gibi çarpıcı. Motifler yine vurgulu.
Sizin çok sevdiğiniz geleneksel motifli bir tablo var mıdır peki?