Bazı şeylerin gerçekleştiğine inanmak zor, gözlerimizin önünde olduğunu kabullenmek çok güç. Yıllar önce Kargalar Meclisi diye bir kitabı oturmuş okurken bugünün geleceğini asla tahmin edemezdim ama bugün buradayız, Grishaverse gözlerimizin önünde serpiliveriyor, biz hayranlardan ise şöyle bir nida koparıyor: Sonunda!
İnsanın okuduğu şeyi ekranda görmesi hep heyecan verici oluyor. Burası denklemin çok sabit bir parçası. Sevmediğimiz değişiklikler yapabilirler, hoşlanmadığımız kararlar alırlar belki ama bir kez de profesyonel biçimde uyarlanmış bakış açısını görmek her zaman heyecan verici. Bir de elbette, ürünün popülerliğinin artacağı fikri de güzel. Bu aniden artışa geçen yeni ilgiyi pek sevmez kimse ama bence sebepsizce kenarda köşede kalmış bir işin ve yazarın hak ettiği dikkati çekmesi bence çok harika. İşte o yüzden buradayız, Shadow and Bone’un fragmanını sizlere sunuyoruz, buyurun!
Tüm coşku ve beklentinin yanında biraz da sağlıklı miktarlarda şüphe taşıyoruz elbette. Çok sevdiği hikâyelere el atılmış herkes gibi biz de kıskancız biraz, biricik oyuncağımızı bizden koparmalarını istemiyoruz. Netflix’in uyarlamalar konusundaki şöhreti de pek iç açıcı değil ne de olsa. Ancak ben bu noktada tamamen “bizim çete”nin hakkının yenip yenmeyeceğini sorguluyorum. Sorun Netflix’in şimdiye kadar yaptığı işlerden ve şimdiye kadar aldığı radikal kararlardan biraz daha farklı. Bu dizi için söz konusu olan sıkıntı ilk üçlemeyi dahil etmekle ve bir de bu kadar yoğun olarak dahil etmekle ne kadar hata ettikleri.
Evet, Alina var, evet, Güneş’in Elçisi olduğu fark ediliyor fragmanda, evet, dizinin grafik efektleri beklediğimden daha güzel çıktı, evet, evet… Ama, hayır, ben bu diziyi Alina ve Darkling için izlemeyeceğim. Şaşırtıcı mı geldi, gelmesin. Kargalar Meclisi nereden bakarsanız bakın Gölge ve Kemik’i geçiyor benim gözümde. O yüzden fragmanla ilgili şahsen en çok heyecanlandığım şey Jesper’ı, Kaz’ı ve Inej’i görmek. Benim için Ketterdam’ın arka sokaklarındaki tehlikeler Ravka’nın açık denizlerinden bir tık daha ilgi çekici geliyor. Çete savaşları görelim istiyorum, kelli felli hesaplı planlı soygun izleyelim istiyorum, tüm karakterlerin kalp kıran geçmiş hikâyelerini tek tek izleyelim istiyorum, çok şey mi istiyorum?
Aslında çok da üzülmeye gerek yok, beklediğimden de çok daha fazlasını alıyorum, her ne kadar ana üçlemeye odaklanacak olsa da dizinin Kargalar Meclisi’ne bağlanacak olması inanılmaz mutlu ediyor beni. Sıfırdan bu noktaya geldik çünkü, şikâyet etmeye cüret edemiyorum. Ayrıca fantastik sistem olarak da Grisha yeteneklerinin yeni bir soluk olduğunu da belirtmeden geçmeyeceğim. Cellatlığın, şifacılığın, rüzgârın hakimlerinin neler yapabildiğini bir de izlemek çok güzel olacak bana sorarsanız. Özgün bir fantastik sistem olmasının yanında ilginç bir sınıfsal sistem ve toplum düzeni de sunuyordu ne de olsa. Tam da bu yüzden o tüccarların hilelerinin, politik dengelerin de dizisi olacağını umuyorum ben.
Büyü sistemi dedik, Inej, Kaz, Jesper, Wylan, Nina ve Matthias gibi harika karakterler dedik, Buz Sarayı gibi inanılmaz mekânlara soygunlar dedik, politik oyunlar dedik, geriye ne kaldı? Bir de yazar Bardugo’nun deyimiyle Game of Thrones ile Ocean’s Eleven karışımı bir tarz. Doğru, öyleyse artık tek yapmamız gereken 23 Nisan’a kadar beklemek. Dediğim gibi, sırf karakterleri kanlı canlı görmek ve bir de belki dizi sayesinde pek çok insanın kaynak materyale yöneleceğini bilmek inanılmaz keyif veriyor insana.
Alina’nın hikâyesi de beni çekiyor diyor musunuz, yoksa siz de bizim altı kargayı iş başında görmek isteyenlerden misiniz? Söz sizde: Grishalaştıramadıklarımızdan mısınız?