Bakın. Normalde burada bir dizi incelemesi durur. Easter egg aranır. Teori üretilir. Yorum yapılır. Bugün böyle bir yazı yazmayacağım. Bugün sadece, spoiler’sız bir vaziyette, Agents of SHIELD S03E05 üzerinden, bu diziyi izlemiyor olmanızın ne kadar büyük bir ayıp olduğundan söz edeceğim. Çünkü izlemiyorsunuz. Bunu kanıtlayacak veri var elimizde. Arrow yazılarımız X okunurken, Agents of SHIELD yazılarımız hep X / 3 okunuyor. Bu olmaz. Bu böyle gitmez. Bu dizi böyle az izlenmez.

Zaten ortada şöyle bir durum var; bize herhalde en çok gelen şikayetlerden biri, “vay babam, Arrow ve Flash’e çok gömüyorsunuz, biraz az gömün, çoluk çocuk var, ayıp oluyor“. Bu iki diziyi es geçmek külliyatta boşluk bırakacağı için, üşenmeden her hafta izliyoruz. Diziler agresif olarak kötü değiller. Kötü olmak için özellikle bir çaba harcamıyorlar. Sadece, yıllardan beri Buffy haricinde standart bir dönem ergeninin (meali, 13-18 yaş aralığı) tipik istekleri ve arzuları her neyse ona hizmet etsin diye incelikle dizi budayan bir kanalın; tüm şaşırtmacalar ve sürprizler yerine kasten en “kimseyi üzmeyecek” hikaye ögeleri tercih edilmiş, varış noktasına en kolaydan gitmeye çok meyilli diziler bunlar. Bu dizileri, bu yüzden belirli bir kaşarlanmışlık seviyesinden sonra takdir edebilmek mümkün değil.

Agents of SHIELD S03E05 Logo

Bir de öte tarafta Agents of SHIELD var. İlk on altı bölümüyle, tam olarak bu şekilde bir dizi olacağını sanmamıza yol açan; akabinde Hydra twistini tokat gibi suratımıza çarptıktan sonra bir daha hiçbir zaman tipik bir dizi olmayan Agents of SHIELD. Merkezinde duran ve yola başladığı altı karakterinin altısını da şu an itibariyle bambaşka bir şekle getiren, bunu yaparken hiçbir zaman zorlama hissettirmeyen, izleyicinin zekasıyla dalga geçmeyen, izleyiciyi ortak katların en küçüğü kabul etmek gibi bir derdi olmayan Agents of SHIELD. Tahmin edileni pek sevmeyen bir Agents of SHIELD.

Gelin bir kafa sayımı yapalım isterseniz. Filmlerden “sempatik geek bürokrat” olarak tanıdığımız Coulson, hem Project T.A.H.I.T.I., hem de SHIELD direktörlüğü pozisyonunun getirdiği sorumluluklar sayesinde, üç sezonda gerektiğinde acımasız, gerektiğinde ketum, gerektiğinde sert bir lider oldu. Sonra adama “hoşt” dediler, içten darbe yapmaya çalıştılar, “ya haklılar galiba” dedi, biraz daha olgunlaştı liderlik konusunda.

Elimizde tam bir Joss Whedon kadını olan Skye vardı. Neşeli, kinayeli, hoppidi. Kızı alıp, bir sene boyunca eğittiler, donanımlı bir saha ajanına çevirdiler. Kamyonundan ergen ergen sistem karşıtı yayın yapan kız, tam teşekküllü bir ajan oldu. Sonra da üzerine koskocaman bir Inhuman yükü attılar. Hem bununla, hem de ailesindeki psikopatlarla cebelleşti. Tarafını seçti, duruşunu belirledi; o ergen kızın içerisinden bildiğimiz süper kahraman çıkardılar.

Agents of SHIELD S03E05 Simmons Sword

Diziye başladığımızda, karşımızda bilmediğimiz bir sebepten elini eteğini saha işlerinden çekmiş bir Melinda May vardı. Önce yavaş yavaş tekrar sahada olmaya alıştırdılar, tam her şey oturdu, tekrar rayına girdi; sonra da Cavalry geçmişini açık ettiler. Kabul, Ming-Na Wen bu sahnelerin altından kalkamadı, ama sebep gerçekten de yeterince ikna edici bir şekilde travmatikti. İlk sezonda gönülsüzce, ikinci sezonda şevkle Hydra tokatlayan kadın, “bırakıyorum bu işleri” dedi, babasının yanına sığındı.

Bir de Fitz var elbette. Ming-Na Wen karakterindeki nüansları ne kadar veremiyorsa, inadına o kadar dev başarılı olan Iain de Caestecker, karakteri cılız bir stereotipik nerd’den aldı, beyin travması yaşayıp, elinden en büyük silahının kapılmasını muazzam bir şekilde canlandırdı, zorla sokulduğu kabuğundan tırnaklarıyla kazıyarak çıktı; üçüncü sezonun başında James Bond gibi IŞİD bombalayarak karşıladı bizleri. Yazarlar ona büyük zorluklar çıkarttılar, o büyük zorlukları aşıp, büyük adam oldu Fitz.

Ve tabii ki Ward. İlk sezonun yakışıklı düz adamıydı. Çok eleştirdik onu bu yüzden. Bir anda, Hydra olduğu ortaya çıkınca her şey yerine oturdu. Yazarlar önce onun geçmişine tiksinç bir aile ekleyerek karakteri derinleştirdiler, sonradan ikinci sezon boyunca sadakati ortada, kafası karışık bir yere yerleştirdiler. İkinci sezonun sonunda olanlardan sonra, kafayı kırışı çok anlamlı, yerinde ve ikna ediciydi. Elimizde gerçekten inandırıcı ve etkileyici bir kötü adama dönüştü Ward, kimse de “aga biraz abartmadınız mı?” demedi.

Agents of SHIELD S03E05 Simmons Biatch

En sonunda da, bu bölümün kahramanı Simmons‘a geldik. İlk sezonun Hermione Granger’ıydı. İkinci sezon, etrafında biten sonsuz garip olaydan sonra, özellikle de Inhuman’lara karşı çok haklı bir korku ve önyargı geliştirmeye başladı. Daha şüpheci oldu, daha acımasız oldu. Bu bölüm de onu 4,722 saat boyunca, bilmediği bir gezegene koydular. Sahneleri uç uca ustalıkla ekleyerek, o 4,722 saatte Simmons’ı getirdikleri yer, gerçekten inanılmazdı. Simmons da diğer her karakter gibi en az iki kilit -ve organik- değişim yapma kuralını, bu bölüm tamamladı, öte taraftan bambaşka çıktı.

Bunların hepsini bu bölüm için yazmamın sebebi bu zaten. SHIELD karakterlerine hep insan gibi davrandı. Whedon & Tancharoen ikilisi, özellikle altı merkez karakterini o kadar nakış gibi işleyerek değiştirdiler ki, aslında bu bölüm şaşırmamamız gerekiyordu. Etkilenmememiz, “e normal” deyip geçmemiz. Geçemedik. Çünkü daima sağ gösterip sol vuran dizi, bu bölüm de bizi koşulsuz ve şartsız bir şekilde, geçen bölüm felaket saçma gözüken “Geri dönmeliyiz” sözüne can-ı gönülden, en derin yürekten, en samimi duygularla inandırdı.

Agents of SHIELD S03E05 Simmons Will

Ortada Will Daniels diye bir karakter var. Bakın, bu karakter sadece bu bölüm vardı dizide. Bir bölüm ya. Reklam aralarını çıkartırsanız, kırk üç dakika gördük bu adamı biz. Hatta dizinin ilk on dakikası olmadığını da varsayarsak, yorgan döşek yarım saatlik bir karakter bu. Ama ben, şu an, oturduğum yerden bizzat gidip Will’i o gezegenden kurtarmak istiyorum. Ben, şu an, bir izleyici olarak Fitz’in sonda yaşadığı hissiyatı, “evet, ben de memnun değilim Simmons’ın başkasını öpmesinden, ama anlıyorum” cümlesini hissedebiliyorum. Ben şu an en az Simmons kadar Will’i seviyorum, ve en az Simmons kadar tekrar görmek istiyorum.

Yarım saat ya. Yarım saat içerisinde oldu bitti bunlar. O gezegendeki Death-vari (ki Death olamaz, zira Death’i Thanos’suz evrene sokmak, yürek ister) karakteri o kadar hoş konumlandırdılar, Will’i o kadar kademeli ve efendi bir şekilde tanıttılar ki bize; ben her şeyi yaladım yuttum. İkna olmak ne kelime, net vuruldum. Kalbim güm güm atarak izledim bölümü. Simmons’ın ateş yakma çabasından, Will’i ilk duyduğu ana, kemikleri bulduğu saniyeden, fişeği gördüğü dakikaya kadar. Ve gerçekten, tekrar tekrar söylemeye de ikna oldum. Bu diziyi mutlaka, herkesin izlemesi gerekiyor. Hemen!

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.