Geçtiğimiz hafta perşembe günü Altered Carbon dizisinin ikinci sezonu iki yılın ardından bizlerle buluştu. Biz de oturduk sindire sindire diziyi izledik, üzerinde düşündük ve sonunda ikinci sezonu incelemeye karar verdik. Yani inanın benim bir türlü yazının başına oturamamam ve sevgili editörlerime sürekli bahaneler uydurmamın bu yazının gecikmesiyle hiçbir bağlantısı yok. Tamamen ince eleyip sık dokumamızdan. O zaman hadi buyurun Altered Carbon ikinci sezon incelememize geçelim.
Öncelikle canımı sıkan bir konuda biraz şikâyet etmek istiyorum. Dizinin birkaç bölümünü izledikten sonra şöyle bir internet ne demiş diye bakayım dedim de ikinci sezonun eleştirmenlerden geçer notlar aldığını ama buna rağmen izleyicilerin hep düşük puanlar verdiğini gördüm. İlk başta, izlediğim şeyin de benim için geçer not aldığını ve benim de sıradan bir izleyici olarak beğendiğimi göz önüne alarak, bu duruma pek bir anlam veremedim. Daha sonra Reddit sayfalarında küçük bir araştırma yaptım ve gördüm ki insanoğlu değişikliklerden nefret ediyor…
Dizinin ilk sezonunda Takeshi Kovacs karakterini Will Yun Lee ve Joel Kinnaman ortaklaşa canlandırmışlardı. Will Yun Lee’nin Takeshi’si daha çok küçük flashbacklerle karşımıza çıkarken dizinin asıl yükünü Joel Kinnaman’ın bedeni çekiyordu, her anlamda. Ama sezonun bitiminde Takeshi Kovacs bedenini bırakarak farklı bir bedende yeniden bedenlenmek üzere ayrıldı. Ama görüyoruz ki izleyiciler bu kararı beğenmemiş ve herkes Joel Kinnaman’ın ikinci sezonda olması gerektiğini savunmuş. Bu noktada ise ben artık ne diyeceğimi bilemiyorum.
İlk olarak Altered Carbon dizisinin ana olayı insan bedeninin sadece bir “kılıftan” ibaret olması. İnsanoğlunun bilincini “stack” ismini verdiği çiplere aktararak, bir bedenin verdiği bütün dezavantajlarından kurtulduğu bir geleceği anlatıyor. İnsanlar hastalandıklarında, gezegenler arası yolculuk yaptıklarında, öldüklerinde ya da sırf eski bedenlerini beğenmediklerinde yenileriyle değiştirebiliyorlar. Hani tamamen beden değiştirme üzerine kurulu bir dünyada “Biz Joel Kinnaman’ı istiyoruz. Netflix illa zenci bir karakteri oynatmak zorundaydı değil mi? Tamam benim zenci arkadaşlarım da var ama…” gibi saçma yorumlarla diziyi kötülemek neresinden bakarsanız bakın inanılmaz mantıksız. Bunu diyen insanlar kim biliyor musunuz? Her Doctor rejenerasyonundan sonra ortaya çıkıp “Eski Doctor çok eyidi yiğenim” diyen insanlar.
Gelelim asıl burada olma sebebimize yani dizinin ikinci sezon incelemesine. Altered Carbon’un ilk sezonu son ölümünün ardından üç yüz yıl geçtikten sonra bir cinayeti çözmesi için yeniden bedenlendirilen Takeshi Kovacs’ın hikayesini anlatıyordu. Takeshi bir yandan bu sır cinayeti çözmeye çalışırken bir yandan da kendi geçmişini araştırıyordu. Kısacası dizi iki koldan ilerliyordu anlayacağınız. Bu sezon ise aslında yine buna benzer şekilde başlıyor ama çok kısa bir süre sonra bu havasından sıyrılarak tamamen Takeshi’nin Quellcrist Falconer’ın peşinden gitme hikayesine dönüyor, eh tabi bir yere kadar.
Aslına bakarsanız bu sezon, dizi de kendi bedeninden sıyrıldı ve birbirine aşık iki devrimcinin arayış hikayelerinden kopup Harlan gezegeninin nasıl keşfedildiği, Eski Irk’ın nasıl bir canlı olduğu, gezegenin etrafındaki Angelfire kalkanının nasıl işlediği hakkında inanılmaz güzel bilgiler verdi. Bu bilgilerin sonucunda artık evren genişledi ve Takeshi ile Qullcrist’in hikayeleri birazcık geri plana itildi. Ki bana sorarsanız böyle olması harika oldu.
Qullcrist’in, Takeshi’nin kardeşi Reileen tarafından ihanet edilerek öldürüldüğünü biliyorduk. Bilmediğimiz şey Reileen’in, çok sevdiği abisini öldü zannedip onun acısını Qullcrist’ten çıkarmak için onu yeniden bedenlendirdiğiydi. Yıllarca Reileen’in zamanı kullanarak yaptığı işkencesinden sağ kurtulan Qullcrist’in bedeni bir Eski Irk tarafından ele geçirildi ve bu noktadan sonra Eski Irk’ın ağzından Harlan dünyasının nasıl keşfedildiği ve nasıl ele geçirildiğini öğrendik. Meğerse bizim biricik insan oğlumuz gidip başka bir gezegendeki yaşamı yok ederek soykırım yapmış. Zerre şaşırdık mı? Yaparız biz, öyle pis bir canlıyız.
Altered Carbon daha ilk bölümünden itibaren mükemmel dünya tasarımıyla dikkat çekiyordu. Bu dünya tasarımı sürekli size daha fazla olanak vadetse de sonunda dönüp dolaşıp Takeshi’nin aile sorunlarına indirgenince hayal kırıklığı yaşıyorduk. Ama ikinci sezonun özellikle beşinci bölümünden itibaren sonunda dizi bize isteğimiz şeyi verdi ve odağını yarattığı dünyaya çekmeyi başardı. Bu ise pek tabi dizinin üçüncü sezonunu çok daha fazla merak etmemizi sağladı.
İkinci sezonun bir diğer büyük olayı pek tabi ki Takeshi Kovacs’ın Takeshi Kovacs ile olan mücadelesiydi. Jaeger’ın, Takeshi’nin Quellcrist Falconer ile tanışmadan önceki son kayıt dosyasını adeta yeniden yükleyerek kendisine ihanet etmiş Takeshi’nin karşısına çıkarması izlemesi inanılmaz keyifli bir hamleydi. Başlarda acımasız, itaatkar, ordu köpeği olan genç Takeshi’nin kendiyle yüzleşerek zamanla neden orduya yüz çevirip Devrim’e katıldığını anlaması takip etmesi güzel bir karakter gelişim hikayesiydi. Açıkçası her ne kadar yasak olsa da insanın kendini çift-bedenleyip, karşısına geçip konuşası gelmiyor değil.
Bu sezon dizimize yeni katılan karakterlerden Danica Harlan, her dizinin olmazsa olmazı gıcık siyasetçi tiplemesiyle bizi iliklerimize kadar nefretle doldurdu. Hani son saniyeye kadar yapmadığı alçaklık kalmayan karakter, her ekrana çıktığında suratına bir şeyler fırlatma isteği oluştursa da sezonun en güzel sahnelerinden birkaçına sahipti. Özellikle olağanüstü hal için yetki isteyip, yetkiyi aldıktan sonra kendisine muhalefet olan herkesi tutuklatması ve daha sonra “Buna yetkin yok” diyen bir bürokrata Jaeger’ın “Az önce o yetkiyi kendi ellerinle verdin geri zekalı” şeklindeki yanıtı çok yakından tanıdığımız bir ülkenin siyasetinin özeti gibiydi.
Bir diğer yeni karakterimiz olan Trepp ise gerçekten bu sezonun en kötü şeylerinden bir tanesiydi. Saçının yanına toka gibi taktığı üç “bobin” ile en güvenlikli sistemleri hacklemesinden tutun kimsenin umurunda olmayan aile trajedilerine kadar karakter ile ilgili her şey çok kötüydü. Simone Missick’i severim, Luke Cage dizisinde bana göre gayet okey bir oyunculuk çıkartıyordu. Burada da oyunculuğu kötü değil ama ona yazılan karakter çok kötü. Hiç kusura bakmasınlar valla.
Ve gelelim serinin asıl adamı Takeshi Kovacs’a. Anthony Mackie’nin canlandırdığı Takeshi Kovacs, askeri bir beden olması dolayısıyla şimdiye kadarki fiziksel anlamda en iyi beden olması gerekiyordu. Her ne kadar bunu birkaç sahnede vermeye çalışsalar da yok, olmuyor. Yani bir tarafınız inanmıyor. Öte yandan üç yüz yıl fazla yaşamış, görmüş, geçirmiş ve yorulmuş bir Takeshi profilini inanılmaz iyi verdiğini düşünüyorum aktörün. Sezon finalinde Quell’in önüne çıkarak kendini feda etmesine kadar varan yaşadığı psikolojik yorgunluk çok güzel işlenmişti bana kalırsa. Yine de ne kadar psikolojik yorgunluk olursa olsun Poe’ya bağırmasını hiçbir şekilde haklı çıkartamaz. Sen kimsin lan? Kimsin sen benim biricik Poe’ma sesini yükseltiyorsun?
Eh hazır en sevdiğim karakterden laf açılmışken onun hakkında da birkaç cümle yazalım öyle değil mi? Bakın milattan sonra 2400’lü yıllarda Edgar Allan Poe’nun ismini ve görünüşünü kendi görünüşü olarak seçen, işlettiği otele Raven ismini veren, sürekli olarak Edgar Allan Poe’dan alıntılar yapan bir yapay zeka görürseniz fazla bir şansınız yoktur, onu seversiniz. Hele bu kadar güzel yazılmış bir karakter hikayesi olan biri olursa aşık olursunuz! İlk sezonun en sevdiğim karakterlerinden biri olan Poe bu sezonda resmen kendini aşarak bütün diziler içerisinde en sevdiğim karakterler sıralamasına girdi.
Geçtiğimiz sezon finalinde kendini feda ederek Lizzie ve Kovacs’ı kurtaran Poe bu sezona bir kısa süreli hatalar veren bir yapay zeka olarak başladı. Bu hatalar sonucunda hafıza kayıpları ve odaklanma problemi yaşayan biricik yaşayan otelimiz, anılarını kaybetmemek için kendini yeniden başlatmama kararı alarak hepimizi üzüntüden üzüntüye gark etti. Öte yandan bir önceki sezonda Lizzie ile kurduğu duygusal bağ yerini Dig 301 ile kurduğu güzel bir ilişkiye bıraktı ki ona da ayrı coşuyorum. Hele bir de Dig 301 son bölümde Annabel Lee şiirinden ilham alarak Annabel ismini aldı ya, tamam dedim. Ben oldum. Ben resmen Poe ve Annabel çiftinin evlenip küçük küçük yapay zeka çocukları olduğunu görmek için yaşıyorum artık.
Son olarak adettendir deyip sezon finalinde kaçırdığınız on detayı konuşmamız gerekecektir diye düşünüyorum. Ama hayır sezon finalinde kaçırdığınız on detay falan yok. Baya ne gördüyseniz o oldu. Anthony Mackie’nin Takeshi’si kendini Quellcrist Falconer için feda etti, son Eski Irk yok oldu, Takeshi eski kayıt dosyasıyla hayatına devam ediyor, Harlan gezegeninin artık bir kalkan sistemi yok. Tabi bunlar aklımızda hiç soru işareti bırakmadı demek değil. Poe’nun kendini sıfırlamadan önce post-it kağıdına yazdığı son kodla beraber geri getirdiği kişinin Takeshi Kovacs olacağı kesin gibi. Yine de acaba onunla beraber Eski Irk da geri döner mi yoksa sadece Eski Irk’ı mı kurtardı Poe bunu gelecek sezon göreceğiz. Ayrıca Founder üyelerinden sadece Harlan’ın ölümünü görmememiz “Acaba üçüncü sezonda Harlan’ı yeniden mi göreceğiz?” sorusunu akıllara getirmedi değil. Tamam biliyorum Danica babasının kurşun yemiş stackini gösterdi ama ben nereden bileyim o stacktin Harlan’a ait olduğunu? Ya da ne bileyim bir bulut sistemi içinde uyumadığını? Burası Altered Carbon! Burada ölüm gerçek değil!
Bana göre Altered Carbon’un ikinci sezonu gayet keyifle izlenecek çok güzel bir sezon olmuş. Bazı kısımlardan sıkılsam da genel olarak sezondan memnunum ben. Sizler ne düşünüyorsunuz? Yorumlara gelin de şöyle döne döne tartışalım diziyi.
5 Comments
Diziyi ben beğenmedim bu yazınıda 2.sezon 6.bölümde olan biri olarak okudum son 3 bölümü izlemeye gönlüm el vermiyor artık. Dig 301 takeshi kovacs i korumaya çalışırken ağladığında ve kamera göz yaşına odaklandığında bittim ben. Dizinin yapay zekalarla ilgili büyük bir problemi var gibi geldi. Parayla tuttuğun bir yapay zeka seni para verdiğin için değil sana değer verdiği için koruyor hatta ağlıyor pehhh.
Şunu eklemem gerekiyor altered carbon ile ilgili başka kaynak materyal tüketmedim sadece diziyi izledim.
10 numara 5 yıldız ilk bağlntısı 1 sezon ile bağımsız en son artık dedim kovacs öldüm biter burda dedim ama poe resetlenip geldikten sonra en son ana kadar elinde tutuğu not ortaya çıktı ve bomba patladı efsaneydi yeni sezonu merakla bekliyorum
Valla baya iyi inceleme bu. Ben mi yazdım diye düşündüm yer yer (yok daha neler). Ama ufak bir ayrıntı var ki bu sezon otelimizin adı yanılmıyorsam Nevermore Hotel idi. Quoth the raven, ben onun yalancısıyım 🙂
Altered Carbon kitabını okudum ve 1. sezonu da izledim. ilk sezon gerçekten çok iyiydi, özellikle oyuncular Purefoy, Lehman iyi iş çıkardı. Joel Kİnnaman ise bana göre kitaptaki tasvirden daha iyi oturdu role ve biraz da rolü öne çekti. Bu sezon başrol çok zayıf kaldı,Marvel’de yenilmez olmasına rağmen hiçbir karizması olmayan adamı elçi diye yutturamadılar. Hele kız kardeşini öldürdüğünü söylediği sahnede bile o Küçük Emrah suratı ve bıyıklar rolden soğuttu. Temposu kötü, dövüş sahneleri sahte veya zayıf. Bu dizide kurgu ve tempo olarak ne eksikti diye sorarsanız her ne kadar farklı bir tarzı olsa da Lost in Space dizisine bakmanız gerekir. Gerilim, dram, bilinmezlik böyle işlenir. Yazarın küçümsediği izleyici beğenileri bence haklı. Beden değişebilir bu zaten kurguda var, ama böyle bir dizide çok riskliydi. Joel’i aşman lazım, yüzyıllarca donmuş bir adam ne kadar donuksa o kadar donuktu. Ayrıca işlenen konuya kimse inanmamış, o nedenle mekan tasvirleri ve olaylar çok vasat kalmış, hele kafes dövüşü berbattı. Takeshi Kovach’ın ilk versiyonu sadece arka planda kalmalıydı böylece rolün karizması korunacaktı. Ama adam ortaya çıkınca hele vasat ve inandırıcı olmayan tarzıyla kurguyu da bozdu. Bunu Ezel’de Ramiz’in gençliği ve ağırlığıyla verebilsen ne ala yoksa bırak tozlu raftaki kitap yerinde kalsın, çıkarma ortaya. Bu dizi muhtemelen biter. Bilimkurgu çekerken bütçeden kısmayacaksın. Bu diziyi çekenler ikinci sezon uyanık davranmışlar. Doctor Who dizisinin hammaddesi bilinmezlik ve hayal gücüdür. Tabi bir de yıllar önce ortada çok da seçilecek dizi yokken ortaya çıkması ve türünün öncülerinden olması, sabit bir kitlesinin oluşması da cabası. Ama piyasada öyle diziler var ki Altered Carbon ikinci sezon tam bir vasat olarak bu rekabette bir küçük eğri virgül, bir zavallı vesile olur. Dizideki tek iyi rol ve kurgu Edgar Allan Poe idi, üstadımın önünde saygıyla eğiliyorum.
Bence başrolün değişmesindeki sıkıntı yeni gelen adamın siyahi olması ya da bir önceki başrol oyuncusunu çok sevmemiz değil. Sıkıntı şu ki: evet bu evrende bedenler kıyafet gibi değişiyor ama yeni bedene giren kişi bir önceki bedendeki kişinin aynısı o yüzden o kişinin tavırları, kişiliği, olaylara bakış açısı ve tepkileri yeni bir bedene geçmiş olsada birebir aynı kalırdı evren kurallarına göre. Ama ikinci sezonda gördüğümüz başrolle sadece beden değişmesi değil karakter değişmesi de olmuş; hareketler olsun, konuşma olsun, verdiği tepkiler olsun ikinci sezondaki karakter birinci sezona uymuyor. Bunun sebebi de ikinci sezondaki başrolün birinci sezondaki başrol gibi hareket edememesi. Normalde dizinin evreninde bu bir problem olmıcakken gerçekte oyuncu değişince böyle olmuş ve dizinin kalitesini de düşürmüş bence. İşte bu yüzden ikinci sezon 1. sezon kadar iyi değil. Onun dışında dizinin evrenini de diziyi de seviyorum. Saygılar