Cannes Film Festivali şüphesiz ki film severlerin yıl içinde en sık uğradığı duraklardan bir tanesi. Her yıl tartışma yaratan “Altın Palmiye” kazananı geçen sene Triangle of Sadness filmiyle İsveçli yönetmen Ruben Östlund olmuştu. Bu yıl ise ödül, festival tarihinde yalnızca iki kez görebildiğimiz bir şekilde bir kadın yönetmene, Julia Docournau’nun Titane’ının ardından Justin Triet’nin Anatomy of A Fall filmine gitti. Kadrosunda Toni Erdmann’dan tanıdığımız Sandra Hüller ve Fransız sinemasının yeni dönem yıldızlarından Swann Arlaud’u barındıran film Altın Palmiye’yi sonuna kadar hak etmiş. 

Geçen sene ödülü kazanan Triangle of Sadness’ın absürt ve mizah yüklü yapısının ardından Palmiye’nin bu sene şüpheli bir ölüm çevresinde gelişen bir dram filmine gitmesi de şaşırtıcı. Yoğun diyaloglarla bezeli mahkeme sahnelerine sahip ve izleyicisine filmin neredeyse her yerinde sorular sordurtan, izleyiciyi hem kendi geçmişi hem de ilişkileriyle baş başa bırakan filmde Sandra Hüller müthiş bir performans gösteriyor. Kişisel duyguların çok yoğun yaşandığı bir oyunculuk performansı izliyoruz. Bu durumda, festivalde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kazanan Merve Dizdar’ın da ne kader çetin oyunculuk performanslarına karşı yarıştığını ve kazandığı ödülün ne kadar kıymetli olduğunu da vurgulamak gerekiyor. 

Tekrardan filme dönecek olursak; filmi aslında bir yapboz gibi görmek son derece mümkün. Sürekli açık uçlu bırakılan, izleyicinin sürekli filmin içinde kalmasını ve yeniden izlediğimiz olaylarla karakterlerin perspektiflerine girmemizi isteyen yönetmen, yapımının adından de anlayacağımız üzere sadece bir “düşüşün” değil aynı zamanda bir ailenin, bir ilişkinin de anatomisini çıkarıyor. 

Mahkeme sahnelerinde bizi sık sık olayın perde arkasına götüren, farklı bakış açılarıyla bu “düşüşün” aslında bir cinayet mi, bir kaza mı yoksa bir intihar mı olduğunu idrak etmek, bazen onlara inanmak ya da inanmamak tamamen izleyiciye bırakılıyor. Kimi zaman dakikalarca izlediğimiz mahkeme savunmaları/sahneleri bir noktadan sonra genel izleyicide derin bir nefes alma isteği uyandırmıyor da değil. Diyalogların bir kısmını takip etmekte zorlanan izleyici kitlesi için mahkeme sahneleri arasında, bizi biraz daha “sakince” düşünmeye itecek ufak bir “ara” kullanılmamış. 

Bu noktada filmdeki dil durumundan da biraz bahsetmek gerek: Filmde Sandra Hüller’in canlandırdığı karakter Almanya doğumlu bir yazar. Tartışma içinde olduğu ve anatomisi çizilen ilişkinin bir diğer yarısı da bir Fransız olan Samuel (Samuel Theis) karakteri. Samuel, Almanca bilmediği için ortak bir buluşma noktası olarak İngilizce iletişim kuran çiftin diller arasında gelip giden karamsarlık halleri ve duygu durumları filmin en güçlü taraflarından bir tanesi. Linguistik olarak farklı bir yapıya sahip film, Amerika’daki izleyiciyi kendisine çekmiş gözüküyor ki 6 milyon dolarlık bütçesine karşın 14 milyon dolara yakın bir gişe hasılatı yakalamış durumda.

Eleştiriye bir “anatomi” getirecek olursak, Anatomy of A Fall, izleyicide film bittikten sonra birçok soru ve sorgulama bırakıyor. Muhteşem oyuncu performanslarının yanında içine kolayca girebileceğimiz çünkü hepimizin başına bir noktada gelebilecek bir olayı izlerken ve karakterlere empati kurarken yönetmenin bize geçirmeyi denediği duygular ve sorgulamalar kolayca hissedilebilir bir hâle geliyor. İşin içine bir de bir çocuğun bakış açısı, yaklaşımı ve duygu değişimleri eklenince film, düşünsel olarak zirveyi buluyor ve her kesime hitap edecek bir forma bürünüyor. İlişkilerimizi, daha da doğrusu hayatta kendimize olan yaklaşımımızı sorgulamak için Anatomy of A Fall çok ideal bir seçim ve kesinlikle yılın da en iyi filmlerinden biri.

Author

Berlin'den bildirmeye çalışan, Avrupa'nın nabzını tutan, sinema sevdalısı ve yazmayı seven bir birey.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.