Call of Duty serisini -en azından ilk zamanlarını- seven oyuncuların ortak bir görüşü varsa, o da artık Call of Duty serisinin eskisi gibi etkileyici ve oynaması keyifli senaryolara sahip olmamasıdır. İşte Titanfall 2, o sevdiğimiz senaryo akışına sahip olan ve bence hak ettiği değeri çok sevgili yayıncı EA’in oyunu, başka bir FPS oyun olan Battlefield 1 ile aynı zamanda yayınlamış olması sebebiyle göremeyen muhteşem bir eserdir.
Not: Bu yazıda yarın yokmuşçasına, hunharca Titanfall 2 övülmektedir. O yüzden eğer yazıyı okurken zaman zaman içinizden “Yahu bu yazı niye bu kadar uzun?” gibi düşünceler geçiyorsa baştan söyleyeyim, Titanfall 2 bunu hak ediyor dostlar!
EA’in halt yemesinden kısaca bahsedecek olursak; hem Battlefield hem de Titanfall, EA Games‘in yayıncısı olduğu iki oyun serisi ve ikisi de birer FPS shooter oyunu. İşte sevgili EA, Battlefield 1’i 21 Ekim 2016’da yayınlarken, Titanfall 2’yi de 28 Ekim 2016’da yayınlamış ve resmen aynı hafta içinde iki aynı tür oyunu yayınlayarak Titanfall 2’nin ayağına sıkmıştır. Bu olay oyun basını tarafından büyük bir pazarlama hatası olarak görülüyor, nitekim Titanfall 2 bu talihsiz çıkış tarihinden nasibini alıyor ve istenen satış rakamlarına ulaşamıyor. Ayrıca Titanfall 2 çıktıktan bir hafta sonra da Activision’ın dağıtımını yaptığı Call of Duty: Infinite Warfare piyasaya çıkmıştı ki o da Titanfall 2’nin satışlarında olumsuz bir etki bırakmıştı denebilir.
Bu olay vesilesiyle EA Games’i sevgiyle andıktan sonra, oyunun kendisine geçebiliriz. Titanfall 2, nasıl oluyor da bize Call of Duty serisinin o sevdiğimiz tadını, yeni Call of Duty oyunları bile sunamazken vermeyi başarıyor, hatta oynamış olanlarda duygusal bir etki bırakıyor ve unutulmaz bir esere dönüşüyor?
Açıkçası durumun böyle olması pek de şaşırtıcı bir şey değil çünkü zaten oyunun geliştirici şirketi -yani Respawn Entertainment– sevdiğimiz Modern Warfare tadını bize ulaştıran Infinity Ward firmasınının kurucularından ve şimdilerde yerinde yeller esen o eski Medal of Honor serisinin de yaratıcılarından olan Vince Zampella ile Jason West tarafından kuruluyor. Dolayısıyla da tarifi bilen aşçılar mutfağa tekrar girmiş oluyor ve karşımıza istediğimiz lezzete sahip bir oyun çıkıyor.
Ayrıca benim bir oyunu incelerken dikkat ettiğim bir unsur olan soundtrack konusunda da Stephen Barton isimli abimiz gayet başarılı bir sonuç ortaya çıkarmış doğrusu. Bütün parçalar oyunun ritmine oldukça uyuyor ve dinlemesi de keyif veriyor. Bu yazıyı yazarken de Titanfall 2’nin en sevdiğim müziklerinden oluşturduğum bir çalma listesini dinleyerek parmaklarımı klavyede gezdirdiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Titanfall 2, ‘mech’leri yani bu oyunda Titan olarak adlandırılan robotları merkez alıyor. Aslında bu tür robotları içeren oyunlar piyasada eleştirilse ve pek sevilmese de Titanfall 2 bir istisna diyebiliriz. Çünkü diğer yapımların aksine ustalıkla bir senaryo işliyor ve keyifli oynanışı da beraberinde getiriyor. Yapay zekalı robot karakterlerin bulunduğu oyunlarda genellikle bu robotlara gereksiz mizah yapma rolü yüklenir ve bu durum fazlasıyla sırıtır. Ancak Titanfall 2, hem BT-7274 isimli titan robot ile aramızda bağ kurmayı hem de onun pilotu olan Cooper ile arasındaki bağı bize hissettirmeyi başarmış bir yapımdır.
Titanfall 2 toplamda dokuz bölümden oluşuyor ve ayrıca oyunun multiplayer modu da mevcut. Ancak biz hikâyeli olan tarafıyla ilgileniyoruz. Tıpkı Call of Duty serisinde olduğu gibi bu oyunda da bölüm bölüm ilerliyor ve her bölümde hikâyeyi bir aşama daha ileriye götürüyoruz. Oldukça çizgisel ilerleyen oyunumuzda, günümüzde moda olan ‘açık dünya’ konseptiyle hiçbir şekilde karşılaşmıyoruz. Hikâyemiz başlıyor ve bitiyor. Belki dokuz bölüm kulağa az gelmiş olabilir ama gayet tadında bir deneyim sunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Oyunda Jack Cooper isminde bir askeri kontrol ediyoruz ve bir şekilde sıradan bir er iken başımıza bir takım olaylar geliyor ve bir Titan Pilotu oluveriyoruz. Pilotu olduğumuz Titan ise az önce bahsettiğim BT-7274 isimli karakterimiz. Karakterimiz diyorum çünkü bu robotumuzun yapay zekasının yanında, duyguları bile var. Öyle ki bu ikili kendi aralarında zamanla bir bağ kuruyor, kendi aralarında bağ kurmakla kalmıyor ve o duyguyu bize de aktarıyorlar.
Yani bir şekilde yollarımız bu Titan karakter -bundan sonra tüm Titanfall 2 severler gibi ona BT diyelim- BT ile kesişiyor ve birlikte başımıza gelen zorluklara karşı mücadele ediyor, düşmanlarımızın karşısına çıkıyoruz. Ancak bu mücadele sırasında hikâye öyle güzel şekil alıyor ki, oyunun her bir bölümünü ayrı keyifli bir hale getiriyor.
Bu bölüm bölüm ilerlediğimiz çizgisel akış, bazı oyuncular için sıkıcı olabilir ama açıkçası çizgisel ilerleyen oyunların hikâye anlatımı konusunda daha başarılı olduğunu düşünüyorum ve bir oyunun yapısının böyle olmasından da hiç rahatsız olmuyorum. Hele ki Titanfall 2 gibi bir oyun için iyi ki çizgisel olmuş diyorum. Çünkü oyunun bir film gibi akması, sizi o sahnelerin dışına fazla çıkarmaması ve bu sayede bütün dikkatinizi hikâyeye vermeniz, oyunun bu kadar etkili bir hikâye anlatımına sahip olmasını sağlayan en önemli unsur. Tabii oyundaki sanat tasarımı, atmosfer, oynanış mekanikleri ve seslendirme gibi ögeler de hikâye anlatımını pekiştiriyor.
Oyunumuz, gelecekte savaş halinde olan teknolojik bir dünyada geçiyor ve biz de o dünyada ağır zırhlı robotlar olan titanları kontrol eden pilotlarız. Pilot dediğime bakmayın, bu dünyada pilotların oldukça önemli bir yeri var. Bir nevi komando gibi her türlü sahada, her türlü ekipmanla düşmanlara karşı mücadele edebilir ve verilen görevi başarılı bir şekilde yerine getirebilir pilotlar. Yani sadece elimizdeki araçları kullanan kişi olarak değil, aynı zamanda bir süper asker gibi oldukça kapsamlı ve ağır yüklerin altına da giriyoruz.
Tabii ki bu hikâyede de kurtarıcı rolünde olduğumuz için bütün sorumluluk bize kalıyor ve tıpkı Call of Duty Modern Warfare serilerinde olduğu gibi bu oyunda da olağan dışı bir takım durumlarla karşılaşıyor ama yine de üstesinden gelmeyi başarıyoruz. Bol bol çatışma, yer yer Hollywood filmlerinden çıkma aksiyon ve heyecan dolu sahneler, yer yer de içimizi sızlatan duygu yüklü sahneler eşliğinde, adeta uzun bir film izlermiş gibi keyfini sürüyoruz oyunun. Özellikle sona yaklaştıkça duygu yükü daha ağır olan sahneler bize sunuluyor ki bu da karakterlerle olan bağımızı daha da kuvvetlendiriyor.
Daha önce de belirttiğim gibi oyunda iki ana karakter mevcut. Ana karakter diyorum çünkü biri olmadan diğeri eksik kalıyor, iki karakter birbirini tamamlıyor adeta. Titan pilotumuz Cooper ve titan robotumuz BT-7274. Pilot Cooper, pilotların o süper asker olma durumuna pek de sahip olmayan ama içinde bulunduğu koşulların onu güçlü davranmaya ittiği sıradan bir er aslında. Hatta pilot olma yetkisi bile oyunun sonlarına kadar resmi olarak verilmiyor. Ancak genç ve cesur asker Cooper, zamanla ‘dostu’ BT ile öylesine zorlu yollardan geçiyor ve başına gelenlerle öyle mücadele ediyor ki, biz de ona acemi bir asker gibi değil uzman bir pilot gözüyle bakıyoruz. Yani birçok klişe senaryoda olduğu gibi aslında Pilot Cooper seçilmiş kişimiz ve bütün dünyanın kaderi onunla BT’nin ellerinde.
BT de aslında başka bir pilotun titanı iken bir şekilde karakterimiz Cooper’ın titanı oluveriyor. Zamanla Cooper’ı oldukça benimsiyor ve -biliyorum belki bazılarınıza biraz saçma gelecek- pilotuyla arasında oldukça güçlü bir bağ oluşuyor. Bağ oluşuyor diyorum çünkü daha önce bahsettiğim gibi BT’nin oldukça gelişmiş bir yapay zekası var ve bu yapay zeka yalnızca gelişmiş bir beyne değil aynı zamanda bir takım duygulara da sahip. En azından oyunun bize gösterdiği şekliyle. Biraz önce bu tarz yapay zekalı robotların bulunduğu oyunlarda bu robotlara gereksiz mizah yeteneği yüklendiğinden bahsetmiştim. Bu oyunda BT’nin de bir mizahi yönü var ancak bu oldukça dengeli ve yeterli düzeyde tutulmuş. Ne sıradan bir robot ne de durmadan gereksiz espriler yapan bir komedi unsuru. Yani BT, bence her yönüyle oldukça başarılı bir karakter ve pilotumuz Cooper ile arasında gayet güzel bir bağ mevcut.
Oyunun asıl dikkat çekmek istediği iki karakter bunlar olduğu için diğerlerine fazla girmiyor ve sizin deneyiminize bırakıyorum. Kötü karakterlere gelecek olursak, oyunda karşımıza kademe kademe çıkan titanlar ve tabii onların pilotları mevcut. Her biri özenle tasarlanmış bir takım karakterlere sahip ve tabii ki hepsinin başında bir üst kötü var. Bu kötü karakterler IMC yani Interstellar Manufacturing Corporation şirketinin paralı askerleri ve asıl amaçları bütün titanları ele geçirerek tüm dünya için bir tehdit unsuru hâline gelmek.
Oyunumuzda baş kötü dahil yedi kötü karakter bulunuyor ve her bir boss fight, farklı oynanış şekline ve bölüm tasarımına sahip. Bu da oyunun temposunun dengeli tutulmasını sağlıyor. Ayrıca arka planda işlediği bilim kurgu hikâye ile de oyuncunun heyecanını ve ilgisini tetikte tutuyor.
Bütün öğeleriyle başarılı bir yapım olan Titanfall 2, tadında aksiyonuyla, etkileyici atmosfer ve sanat tasarımıyla, oynanış mekanikleri ve bölüm tasarımlarındaki çeşitliliği ile, sürükleyici senaryosuyla, ses tasarımı ve müzikleriyle, başarılı karakterleri ve seslendirmesiyle bize o aradığımız Call of Duty tadını sunmayı başarıyor. Hatta sadece Call of Duty ile aynı tadı vermesiyle değil, başlı başına orijinal bir eser olmasıyla da hafızalarımızda yer ediyor.
Evet, belki biraz uzun bir yazı oldu ama Titanfall 2 övülmeyi fazlasıyla hak ediyor dostlar. Elimden geldiğince detaylı bir şekilde ele almaya ve hak ettiği değeri vermeye çalıştım. Eğer eklemek istedikleriniz varsa ya da “Titanfall 2 mi? Biraz da ben övmek istiyorum!” diyorsanız, hiç durmayıp yorumlar kısmından düşüncelerinizi paylaşabiliirsiniz. Ben iyisi mi bu kadar Titanfall 2 övmüşken ve kendisi geçtiğimiz günlerde PlayStation Plus üyelerine ücretsiz olarak verilmişken -2019 Aralık ayı boyunca ücretsiz olarak edinebilirsiniz- bir kez daha oynamaya başlayayım.
Başka bir yazıda görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın!