Sene 2006’ydı.
Dünya çok daha farklı bir yerdi o zamanlar. Televizyonda ucuza üretilmiş sitcomları izler, Cuma akşamı olsa da Beyaz Show yayınlansa diye beklerdik. Aysun Kayacı ve Pınar Kür’ün birlikte program yaptığı, Tuncay Özkan’ın lider bir figür olduğu, Ümit Özat’ın sağ ayağıyla sol kanattan orta açtığı garip günlerdi.
Türkiye’de ikamet ediyor ve müzik dinliyorduysanız o günlerde, genelde iki farklı gruptan birine ait buluyordunuz kendinizi. Bir kısım insan Türkçe müzik dinliyor ve Türkçe müzik dinlemekle ilgili bir problem görmüyordu. Öteki tarafta ise yabancı müziği, özellikle de Batı müziğini ilahlaştıran bir cenah vardı. Çok kesişmiyordu bu iki kesim. Aynı masada oturup, aynı muhabbeti ediyorlardı; ama üzerinde mutabık oldukları isim sayısı azdı. Hatta çağdaş müzisyenler arasında, neredeyse yoktu bile.
Çünkü bu coğrafyanın kemikten hüviyetiydi elbette bu. İki kıtaya yayılan ülkemizde yetişen bireyler hep aynı iki taş arasında sekerken buluyorlardı kendilerini. Bir yanda bireyci Batı’lı olmak vardı kaderde, öbür yanda da çoğulcu Doğu’luluk. Bir taraf “Kim ayırdı sevenleri?” diye sorup, “Biz, evet biz, kendimiz” diye cevap buluyordu müziğinde. Öbür taraf “Bir kulunu çok sevdim” diye sesleniyordu Yaradan’a. “O beni hiç sevmedi” diye de devam ediyordu sonra.
Sene 2006’ydı, Türkiye’nin kafası çok karışıktı, ve o senenin Nisan ayında Müslüm Gürses bir albüm çıkarttı. Aşk Tesadüfleri Sever. 14 şarkı. 14 yorum. Türkiye’ye dair her şeyin bir araya gelip, nizamda sıra durup, ustadan şapkalarını alıp karşı argümanla çarpıştığı ve sonucunda ortaya kusursuz bir sentez çıkarttığı 55 dakika. Türkiye müzik tarihinin en iyi konsept albümü. Belki de gelmiş geçmiş en iyi albümler listesine adını ilk yazacağınız eser. Aşk Tesadüfleri Sever. Adını bile söylemek kâfi aslında.
Albüm Murathan Mungan ve Müslüm Gürses’in ortak çalışmasının bir ürünüydü. Murathan Mungan albümde “süpervizörlük” diye pek çoğumuzun daha önce duymadığı bir titrde yer almıştı. Bu titrin görev tanımı içinde şarkıların seçimi de vardı, sözlerin yazımı da. Mungan Müslüm Baba’yla 14 şarkı seçmişti yorumlaması için. 14 farklı kaynaktan geliyordu şarkılar. Popüler şarkıları seçmeyi değil, Müslüm Gürses’in tonunu, içini, ruhunu, acısını ve yarasını yansıtacak şarkıları almayı tercih etmişti Mungan. Kendi tabiriyle, “Hotel California okutmasını da” bilirdi elbette. Ama farklı bir şey istemişti.
Farklı bir şey de oldu sonucunda.
Garbage’ın meşhur James Bond şarkısı The World Is Not Enough ile açılıyordu mesela albüm. Shirley Manson’ın bombastik sesiyle camları kırdığı parçaya daha düşük bir perdeden giriyordu Müslüm Baba. Dilini sürte sürte “Hain gibi bu aşk” diyordu, öyle karşılıyordu bizi. Ağzı yamuktu her zamanki gibi. Ruhunun buruğu yine plaktan çıkıp ruhumuza değiyordu en temiz, en çıplak yerden. Ama arkadan bir de yaylılara ufak ufak destek atan bir sentetik melodi vardı. Baba ne kadar Doğu’ysa, arkada dönen o vızıltının cüretkarlığı da o kadar Batı’ydı.
Albümün sonu da Björk’ün The Bachelorette‘inin yorumuydu. Björk de neşeyle söylemiyordu muhakkak parçayı, ama Müslüm Gürses’in çifte dikiş atılmış vokali daha başka bir yerdeydi yine. Açılış ne kadar kuvvetliyse, kapanış da o kadar iyiydi bu albümde. Ellinci dakikasıydı albümü dinlemenizin, elli dakikadır dinliyor olurdunuz mesela, şaşırırdınız elli dakikadır dinliyor olmanıza; çünkü o dakikaya kadar belki Müslüm Gürses’i böyle bir aranjmanda duymamıştınız, belki de böyle bir aranjmanda Müslüm Gürses’i; ama şaşmanıza izin vermezdi albüm. Son salvosunu da sağlam vururdu.
Sağlam da olmalıydı zaten. Björk bizzat onaylamıştı bu cover’ı. O da dinlerken Müslüm Gürses’in dayanılmaz dürüstlüğünü anlamış mıydı dillerin ve dertlerin üzerinden? O da hissetmiş miydi bizim hislerimizi? O da şaşırmış mıydı mesela eşcinsel bir şair ile, ülkenin muhafazakar damarını jiletle kesen bir şarkıcının bir araya gelip bu kadar muhteşem bir şey çıkartmasına? Müslüm Gürses’in ne kadar büyük bir dahi olduğunu fark etmediğine yanmış mıydı bir kesim gibi, yoksa Baba’nın tanıdık sesine kapılıp yeni bir evreni mi keşfetmişti bir başkası gibi?
Björk’ün son onay için şarkının sözlerinin İngilizce’ye çevrilmiş hâlini istediği söylenir internetlerde. Nasıl yapılır ki bu? Sadece şarkı için değil, bütün albüm için soruyorum bunu. Türkçe‘den başka bir dilde mümkün mü şu cümlelerin uyandırdığı huşuyu üretmek?
“Her şeyi al, bana beni geri ver, bir şansım olsun.
Başka yer, başka zaman, sensiz ömrüm olsun”
Nasıl diyeceksin ki bunu İngilizce’de?
“Döndür, sapmayacak sandığım yolumdan beni döndür
Söndür, içimde yanan bu kör inadı aşkınla söndür”
Nasıl anlatacaksın Almanca’yla?
“Yıkanmadı gömleklerin, kokun gitmesin diye
Montun asılı duruyor duvarda hala, dönersen bir gün giyersin diye”
Aktarabilir misin bu çiğ acıyı İspanyolca’yla?
Her şeyi geç… Affet mümkün mü başka bir dilde? Başka bir kültürde? Başka bir ülkede?
Öyle bir albüm işte Aşk Tesadüfleri Sever. İyi ki yapıldı, iyi ki çıktı karşımıza. İyi ki yanlış anlaşılmaları düzeltti, iyi ki uyandırdı, iyi ki keşfe çıkarttı insanları. İyi ki vardı. İyi ki var hâlâ. Çıkışından on bir yıl sonra, bugün burada, huzurlarınızda ve müsaadeniz varsa, biraz övmek istedik.
Var ol Murathan Mungan. Var ol Müslüm Baba.