Bu satırlardan çok belli ettiğim bir şey değil genelde, ama ben Assassin’s Creed serisini çok seviyorum. Tam olarak beni vuran şeyin ne olduğunu tespit edemiyorum açık konuşmak gerekirse. Her oyunun farklı bir tarihi dönemde geçmesi ve geçtiği coğrafyayı dönemin şekline sokarak ön plana çıkartması; inanılmaz keyifli serbest koşu mekanikleri… Bir veya öteki sebepten, seri beni tüm oyunlarına sahip bir müptezele çevirdi anlayamadığım bir anda.
İşte o müptezelliğin ışığında, ne zaman bir Assassin’s Creed oyunu çıksa; iri ya da ufak fark etmeden bir deneme ihtiyacı hissediyorum. Bu benim Bloodlines gibi platformuna göre hiç de fena olmayan oyunlara da bulaşmama sebep oldu, Discovery gibi hoş sürprizlere de, Liberation gibi boş yere övülen balonlara da. Assassin’s Creed serisi bugüne kadar hem çok iyi oyunlara hem de çok vasat ve altı oyunlara ev sahipliği yaptı. O yüzden, bu sene çıkan yeni minik mensubu Chronicles: China‘dan ne bekleyeceğimi bilemiyordum tam olarak. İndirimde denk gelince aldım, denedim. Memnuniyetle Çin semalarından bildiriyorum, elimizde hakkı çok teslim edilmeyen bir cevher var.
Climax Studios‘un geliştirdiği bir oyun Assassin’s Creed Chronicles: China. Yapım stüdyosunun ismi tanıdık geliyorsa, kuvvetle muhtemel bir Silent Hill hayranısınız demektir; zira kendileri muhtemelen son on yılın en iyi iki Silent Hill oyunu Origins ve Shattered Memories‘e imza atan ekip. Onun dışındaki oyunografileri biraz karmaşık, Sudeki gibi vasat işler de var, Bloodforge gibi düpedüz “kötü” diyebileceğimiz işler de.
Allah için, bu karmaşık çetelelerinin ışığında Chronicles China’ya bakıp “bunu yapan nasıl daha önce kötü bir oyun yapmış olabilir?” demek mümkün değil. Çin’de geçen ve 2.5D olarak adlandırdığımız üç boyutlu oyun dünyasını sert bir şekilde kenardan gördüğümüz perspektife sahip bu gizlilik oyunu Climax’i bir anda aklayacak kadar kusursuz değil. Oyunun bölüm tasarımı olarak fazlaca tahmin edilebilir olduğu yerler de var, oyuncuyu fazlaca sıkıntıya soktuğu yerler de. Temel mekanik olarak da bir takım problemleri yok değil.
Oyun üç farklı oynanış tipini sunuyor oyuncuya. Birincisi “Shadow“, ki burada hiç kimseye dokunmamanız ve hiç kimse tarafından gözükmemeniz gerekiyor. İkincisi “Assassin“, burada da gözükmemeniz, ama milleti indirerek ilerlemeniz gerekiyor. Üçüncüsü ise “Brawler“, burada da vura vura ilerliyorsunuz. Oyun bu üç kategoriden her alt bölümü puanlıyor. Sıfır gözükmeyle bir bölgeyi geçtiyseniz, oyun size “Altın madalyayı hak ettin koç” diyerek tebriklerini sunuyor. Yalnız bu üç oynanış biçimi arasında bir hiyerarşi yapmaktan da geri kalmıyor, zira en yüksek puanı Shadow oynanışı veriyor.
Oyun tasarımı bu düşünülerek yapılmış. Yakın dövüş pek iç açıcı değil ve siz de birden fazla düşmana karşı pek sağlam bir performans sergileyemiyorsunuz. Genelde de rakipleriniz çok çabuk destek çağırabiliyorlar, siz hemen yalnız kalıyorsunuz. Oyun sizden daha çok bölüm içerisindeki seyahat yöntemlerini kullanarak gölgelerde ilerlemenizi bekliyor. Tavana asılın, pencerenin pervazına tutunun, bambu ağaçlarının arkasına girin, sütunun berisinde saklanın…
Yalnız işte buradaki opsiyonlar çok fazla değil. Alternatif bir rota belirlemek için pek fazla şansınız yok. Genelde muhafızların devriyeleri ve baktıkları yerler statik bir şablon üzerinde hareket ediyor; bu yüzden katiyen spesifik bir plandan cayamıyorsunuz. Yakalandığınızda saklanıp tehlikeyi atlatmak da zor olduğundan, oyuna öyle bir dinamik de eklenemiyor. Değiştirebileceğiniz tek şey, Shadow – Assassin – Brawler tarzları arasında geçiş yapmak ki bu da eğer en yüksek puana kasıyorsanız, tekrar tekrar oynadığınız bazı bölmeleri tekdüzeleştiriyor.
Oyunun temel mekanik problemleri bu yönde ve dediğim gibi, bazı bölüm tasarımları çok zorken, bazılarının da ne kadar kolay olduğuna inanmak zor. Ama dedim ya, burada elimizde gizli bir cevher var ve o mekaniksel problemler bu gerçeği değiştirmiyorlar. Evveliyatla söyleyelim, Assassin’s Creed Chronicles: China; inanılmaz güzel gözüken bir oyun. Climax muhteşem bir görsel lisan bellemiş ve bunu zarafetle uygulamayı başarmış. Ana karakterimiz Shao Jun‘un hareket ederken arkasında bıraktığı renkler dahi muazzam bir seyirlik. Bölümlerin görsel tasarımı, bir de arkaya çok şahane ve ince işlenmiş o müzik eklenince, tam bir duyusal şölen yaratıyor.
Aynı zamanda oyun yıllardır devam eden Assassin’s Creed serisinin en gerçek gizlilik ögelerine sahip üyesi kesinlikle. Shao Jun, Ezio ya da Kenway’in aksine çok daha çevik ve gizlenmeyi savaşmaya çok daha net tercih eden bir karakter. Climax bu gizlilik ögesini ön plana alıp, serinin hareketlilik prensibine yedirince, ortaya çok keyifli bir mekanik çıkmış. Tahmin edilebilir şablonlarda oyunun size yaptığı sürprizlere pek rastlamıyorsunuz, ama zamanlama hatalarınız yüzünden ortaya çıkan gerginlikler bir hayli unutulmaz anlara sebebiyet verebiliyor.
Bu güzel oturtulmuş mekanikler, bakması ve dinlemesi dünyalar dolusu keyifli bölümlerin genel olarak –doğru bir kararla– kısa tutulmasıyla birleşince, Assasin’s Creed Chronicles: China günlük minik dozlarla deli eğlenceli bir oyun hâline gelmiş. Ciddiyim, iş arasında bir saat açıp, bir bölüm bitirerek kapatmaların oyunu bu. Ve o oyun olma rolünü, mükemmel oynuyor. O yüzden, şahsi tavsiyem olarak kabul edebilirsiniz. Seriyi seven varsa, bir yerden ucuza falan da bulursanız, bence kaçırmayın.