Audiosurf’ün çıktığı zamanı hatırlıyorum çok net bir biçimde. Guitar Hero ve minvallerinin yükselişe geçtiği yıllardı. Oyun dünyası olarak cümleten “müzik oyunu” kavramıyla yeni yeni tanışıyorduk. Bağımsız oyun diye bir mefhum ise varla yok arasıydı, arada sadece Lemonade Tycoon, Armadillo Run, World of Goo gibi şeyler sıyrılabiliyordu bugüne kıyasla daha sıkı olan sistemin parmakları arasından. Steam daha henüz PC oyunculuğunun tek sembolü değildi. O yüzden, müziğe binmek gibi bir kavram, çok acayip geliyordu insana.
Şimdi ise elimizde Audiosurf 2 var. Duyurusu çok önceden yapılmış, uzun süre boyunca da Erken Erişim’de kalmış olan Audiosurf 2 en sonunda tam çıkış yapmayı başardı. Ben de, şu an sebebini samimiyetle anlayamadığım bir şekilde derin bir heyecanla fırladım üzerine. İlk Audiosurf hafızalarımda çok hoş bir yer tutuyordu, özellikle de akşam saatlerinde, arkadaşlarla beraber başına oturup, zor şarkıları becermeye çalıştığımız anlar, güzel film şeritleri hükmündeydiler ben de. Benzer bir tecrübeyi burada bekliyordum.
Sonra bir şey fark ettim. Yazının kıssasıdır, ama ben baştan söyleyeyim, Audiosurf 2 zamanının çok gerisinde kalmış bir oyun. Korkunç derecede hem de. Birincisi, ortada Beat Hazard, Turba, Symphony gibi sizin müziğinizi kullanan oyunlar var artık. Bunu da çok farklı janralarda yapıyorlar. Problem Audiosurf 2’nin artık yalnız olması değil ama, problem, diğer oyunların dinamikliğinin yanında çok yavan kalması.
Audiosurf’ün temel mekaniği birebir aynı kalmış. Yine sizin müziğinize göre şekillenen bir pistte, baş aşağı uzay geminizle yuvarlanıyor, Mono modda tekil blokları toplayıp, dikenlerden kaçıyor, diğer modlarda ise aynı renkteki blokları üst üste getirip eşleştirmeye çalışıyorsunuz. Burada şarkı seçimi o kadar devasa bir önem taşıyor ki, inanamazsınız. Konseptin kendisi çok düz çünkü, en nihayetinde sadece sağa ve sola hareket etmeye, bunu yaparken de hızlı kalmaya çalışıyorsunuz. Şarkıların sizi zorlayıcı olması gerekiyor, ama bu noktada da şarkı seçimini yapmak saçma bir süreç şeklini alıyor. “Canım biraz X grup çekti, onları dinleyeyim” diyemiyorsunuz. Bazı şarkılar kafadan eleniyor.
Audiosurf ekmeğini oynanışından çıkartamadığı gibi, yeni modlarıyla da bir şey katamıyor mevzuya. Pist üzerinde sörf yaptığınız ve sıçrama anlarında doğru tuşa basarak snowboard’cu gibi havaya şahlandığınız mod ümit vaat ediyor, ama burada da doğru şarkı seçmek, keyfin çoğunu götürecek kadar ince elip sık dokumak gerektiriyor. Havalandığınız anlar çok nadirler ve geri kalan kısımları kompanse etmiyorlar. Puzzle modu ise mekaniği içselleştirene kadar çok ciddi bir emek gerektirdiğinden, bir noktadan sonra “değmez” hâle geliyor.
Mekanikten çıkmayan ekmeği, görsellikten koymaya çalışmış Audiosurf 2. Oyun tam Steam Workshop desteğiyle gelmiş, bu da yeni modlar kadar (ki bazıları ümit vaat ediyorlar, ama bozuklukları ağlatacak kadar net) yeni skinler getiriyor. Bu skinlerin yapımcı Dylan Fitterer tarafından tasarlanmış olanları gerçekten de çok güzel. Özellikle Dusk ve Stadium’u sırf açıp keyiften mest olmasına izlersiniz, öyle diyeyim. Bu yüzden, biraz pahalı bir visualizer olarak iş görebilecek gibi duruyor Audiosurf 2. Bir saniyeliğine. Sonra oyunun gerçekten neden zamanının gerisinde kaldığını, bir an, geri dönmemecesine fark ediyorsunuz.
Oyun tamamen olmasa da büyük ölçüde fiziksel müzik dosyalarınızı kullanıyor. Ve açıkçası ne yalan söyleyeyim, bilgisayarımda uzun süredir MP3 dosyası tutmayan bir insan olarak (Spotify ve YouTube çağında, neden?) haricime başvurmak zorunda kaldım bunun için. Oyunun kendi önerdiği bir takım online şarkılar var, fakat onları bir türlü açamadım, açamadığım gibi var olan opsiyonlarda da çok büyük bir genişlik göremedim. Darude – Sandstorm, Eminem – Rap God gibi iyi olabilecek şarkılar vardı orada, fakat bir türlü bende çalışmaya yeltenmediler.
Yani uzun lafın kısası, Audiosurf 2 vasat bir oyun. Bir anlam ifade etmiyor. 2007 senesinde onu özel yapan şeylerin, sekiz sene sonra da geçerli olabileceğini düşünmek gibi koskocaman bir gafleti var. İçinde çok fazla yeni bir şey yok, konsepti çok sarsılmamış, verdiği keyif de bu yüzden orantısal olarak azalmış. Kime öneririm, niye tavsiye ederim şu an çok çözemiyorum. Bence en iyisi, ilk oyunun olumlu anılarını bir köşeye koyup, ikinci oyun hiç yokmuş gibi davranmak.