Bir şeyi önce netleştirelim. Bu yazıyı yazmakta iki derdimiz var. Biri, dünya tarihindeki ilgi çekici, kayda değer işçi/köylü isyanlarını size aktarmak; tarih boyunca ne olursa olsun, iktidar kimin elinde olursa olsun ilk canı yananın onlar olduğunu göstermek. İkincisi ise; ihmalkarlık, denetim eksikliği ve kâr amacıyla bazı şeyleri göz ardı etmek “kader” olarak tanımlanıyorsa, bu kalıba sokulabilecek şeylerin sadece işçi ölümleriyle sınırlı olmayabileceğini göstermek. En nihayetinde eğer 600 kişinin canını dişine takması, bazı önlemlerin eksikliğinde “kader” olarak nitelendiriliyorsa, o kişilerin her şeyi bırakıp, isyan etmekten başka çare bulamamaları da şüphesiz ki bir çeşit kaderin işidir.
Bunlar bu yazının dertleri. Üçüncü bir derdi yok. Kimseye bir isyan çağrısı yapmıyoruz. Siyasi bir mesaj vermeye çalışmıyoruz, eğer almaya kalkışacak olan yoksa. İdeolojik bir duruşumuz yok. Sadece bizi bu yazı içerisinde, işçi/köylü sınıfının daimi acıları ve bu acıların “kader” olarak normalleştirilmesinin bizce duyarsızlığı üzerine konuşmak istiyoruz. Bu kadar.
1. Peasants’ Revolt, 1381 – İngiltere
Wat Tyler’ın İsyanı, ya da “Büyük İsyan” olarak da bilinen Peasants’ Revolt, tarih boyunca kaydı tutulmuş ilk köylü isyanlarından biridir. Sebepleri çoktur. O sırada Avrupa ve İngiltere’yi kavurmakta olan Kara Veba’nın yarattığı ekonomik ve sosyal gerginlik bir yandadır, Fransa ve İngiltere arasında o sırada 40 yıldır sürmekte olan, sonrasında bir 60 yıl daha sürecek olan Yüz Yıl Savaşları yüzünden artan vergiler ise öte yanda. Her zaman olduğu gibi, büyük meselelerden dolan dinamitin fitilini, küçük bir olay ateşler. John Bampton isimli bir kraliyet memurunun Brentwood’da vergi toplamasıdır bu olay. Bir anda halk vergilerde indirim, serfliğin sonu ve Kral’ın mahkemelerinin kalkmasını ister bir vaziyette isyana geçer. Kral serfliği kaldırır ve pek çok talebi karşılar, fakat bir görüşmede, kral II. Richard’ın kafilesi Wat Tyler’ı öldürür. İsyan bundan sonra bastırılır, ve karşılanan hemen hemen her talep geri, eski hâline döndürülür. Fakat bir daha, Yüz Yıl Savaşları’nın kalan 60 yılı boyunca, Parlemento savaş masraflarını karşılamak için vergileri ödemez.
2. Armer Konrad, 1514 – Almanya
Armer Konrad, ya da İngilizce, daha sık bilinen ismiyle “Poor Conrad”, köylülerin kurduğu bir birliğin adıdır. Aynı Afrika-Amerikalıların “nigger” kelimelerini içselleştirmeleri ve böylece beyaz kesimin elindeki bir hakaretin içini boşaltmaları gibi, Armer Konrad de fakirler için kullanılan bir hakaret olduğu için seçilir. İsyanın hedefinde Dük Ulrich vardır. Ulrich’in serfleri, kendisinin abartı yaşam tarzını desteklemek için sefil olmaktadır. Bunun üzerine Ulrich 1513’te masrafları kısacağına, vergileri arttırır. Daha fazla vergi alabilmek için Ulrich kilo ölçerleri değiştriri, 700 gramı 1 kilo ölçecek şekilde yapar. Bir gün, Peter Gaiss, bu kilo ölçeklerini Rems nehrine atar. Ölçekler batınca, otoriteler gelip Gaiss’tan ölçekleri isterler. Gaiss tepki olarak kitleleri toplayıp, Schorndorf’a yürür. Gaiss Schorndorf’u 10 gün elinde tutabilir, fakat Dük’ün yaklaşan ordusunun korkusu, Gaiss’in köylülerden oluşan ordusunu sessizce dağıtır. 10 yıl sonra, Alman Köylüler Savaşı başlayacaktır ve ilk fitili budur.
3. Révolte Des Canuts, 1831-34-48 – Fransa
Üç farklı senede, üç kere gerçekleşmiş olan bu isyan serisinin kaynağı, kötü ekonomi ve düşen ipek fiyatlarına dayanır. İpek fiyatlarıyla birlikte, işçi maaşları da hayat idame ettirilmesi imkansız seviyelere düşer. İşçiler toplanıp, ipeğe bir minimum fiyat getirilmesini isterler, yani dükkan sahiplerinin fiyat kırmalarına bir alt limit talebinde bulunurlar. Talep reddedilir ve isyan başlar. Mareşal Jean-de-Dieu Soult, isyanı kansız bir şekilde bastırır. Fakat 48’de, bu sefer iyi giden ekonomi sırasında, işverenlerin rahatsızlığıyla isyan tekrar alevlenir. İşverenler yükselmiş maaşları geri düşürmek istemişlerdir. Tekrar isyan çıkar. Bu sefer kanlı bastırılır. 48’deki devrim ise, Fransa’ya özgü değildir ve tüm Avrupa’da yankılanır.
4. Great Railroad Strike of 1877, 1877 – Birleşik Devletler
Amerika’nın Pasifik ile Atlantik’i demir ağlarla bağlama çabası, başarıyla sonuçlandığı herkesçe bilinen bir projedir. Ve aşağı yukarı herkes, bu demir yollarının inşası sırasında ne kadar fazla kişinin öldüğünü de bilir. İç Savaş sonrası demir yolu inşası artar, aynı şekilde kapital de öyle. Anormal derecede büyüyen demir yolu ekonomisi, federal hükümet ile şirketler arasında organik bağlara sahiptir. Anormal derecede büyüyen her sektör gibi, demir yolu sektörü de çöküşe geçer. Fakat bu sefer, federal hükümetle olan organik bağ yüzünden, çöküş tüm ülkeyi etkiler. Maaş indirimleri, berbat çalışma koşulları üst üste grevlere sebebiyet verir ve en sonunda, B&O şirketi bir senede üçüncü maaş indirimine gidince, işçiler greve giderler. Grev Martinsburg’de başlayıp, neredeyse tüm Doğu yakasına yayılır. Başkan Hayes, federal askerlerle grevi 45 gün içerisinde, güç kullanarak bastırır. Amerikan siyasetçileri ve gazeteciler, suçlayacak yer ararlar. Bulunan bazı adaylar, Alman dış mihraklar, “işçilerin işsizliği”, komünist propaganda ve Tilden-Hayes seçimidir.