Yazan: Furkan Dağıstan
Sosyoloji yeni ve sürekli gelişen bir bilimdir, çizgi roman evrenlerini de tarihsel süreçle değerlendirdiğimizde yine aynı şekilde sürekli gelişen, değişen ve çok çok yeni birer üretim oldukları sonucuna varırız. Bu sebeple yaptığımız değerlendirmelerin analizinin -hem günümüzde hem de özellikle geleceğin getireceği değişim ve yeniliğin sürekliliği ile düşündüğümüzde- birçok yönden eksik kalacağını fark ederiz. Belirli değerlendirmeler üzerinden gidip okuyucuyu sıkmayarak kalan boşlukları okuyucunun hayal gücü ve muhakeme yeteneği ile harmanlaması için takdiri genel olarak okuyucuya sunmaya gayret ettim. Umarım hedeflediğim kazanımları doğru şekilde aktarabilmişimdir.
Öncelikle tüm dünyanın içinde bulunduğu kötü durum ve şartların iyileştirilmesi adına çözüm önerisi olarak sunabileceğimiz tek ve yegâne şartın eğitim olduğunu, eğitimin ise sadece okullarla sınırlı olarak değerlendirilmediğini, bir noktada çizgi roman evrenlerinin de hitap ettiği kitlenin büyüklüğü ile orantılı olarak, bu sürecin içerisinde yer aldığını değerlendirebiliriz. Eğitim verilmesi anlamında özellikle farklı kanallardan, örnek olarak bir çizgi dizide verilecek bir mesajla cinsiyet eşitsizliği, istismar, ırkçılık gibi hususlar konusunda büyük adımlar atılabilir.
Bu durum her ne kadar belirli düşünceleri empoze etmek gibi ya da doğru ve yanlışın ne olduğu veya haz duygusu gibi birçok etik soruları da içinde barındırsa da günümüzde olan durum, bu etik düşüncelerden çok öte, eleştirinin daha çok karakterler ve filmler üzerinden gerçekleşmesidir. Belirli sınırların çizildiği evrende her ne kadar sürekli yenilik ve gelişim olsa da örneğin bazı kurallarının değişmez oluşu dikkat çeker. Asıl tartışılması gereken kısımlar ise bunlardır denebilir. Bu kurallar arasında ilk nefeste sayabileceklerimiz; kadın ve erkeğin güç açısından birbirinden farklı oluşu ve ırkçılık ki siyahî bir Süpermen’in gözlerimize çok uzak görünmesi, tezahürünün bile mümkün olmayışı, kendi kendisini açıklıyor.
Evrenler kutsal inançlarla değerlendirildiğinde ise tanrının vasıflarının karakterle benzeştirilmesi ile basitleştirilmesi, bir yaratıcının bulunduğu evrende, kötü olan varlıkların dahi -ki bunlara kutsal inançlara sahip insanın en büyük düşmanı olan şeytan da dahil- tam olarak bir illüzyon gibi yer alması, bir de onun vasıfları ile özdeşleşen karakterlere bazen sempati duymamız gibi çıkarımlara ulaşabiliyoruz.
Bu noktada bir diğer düşünülmesi gereken mesele, üretimde herhangi bir düşünsel kaygının güdülmemesi ve aslında ortak amacın, maddi kaygılarla sunulması. Sınırsız üretim gücünün getirmiş olduğu bir diğer nokta da hayal gücünün sermaye sahipleri tarafından belirlenmesi. Hayal etmenin, düşünmenin özgürlüğünün sürekli olarak hayatlarımıza giren içeriklerle baskı altına alınması. Yeni fikirlerin, yeni düşüncelerin farklı insanlar tarafından kıyas unsuru olarak ancak güçlü olanların çerçevesinden değerlendirilmesi. Bunun getirip getireceği de hayal güçlerimize vurulan sessizlik prangası…
Bu kuralların günümüzde bu kadar değişmez oluşu da aslında gelecek adına bizi kaygılandırmalı. Çünkü gelecek aslında günümüzün şekillendirdiği bir varoluştur.