Caner Özyurtlu’nun yazdığı ve yönettiği Biz Böyleyiz, iyi bir arkadaşlık draması ve romantik komedi filmi. En etkileyici özelliklerinden biri, filmdeki iyi yazılmış diyaloglar ve oyunculuk. Bu türün önce çekilmiş örneklerinde karşılaşılan klişe durumlardan alaycı bir mizahla hem kaçmayı başarmış hem de kendini açıklama gereği duymayan komik durumlar yaratarak bizi eğlendirmeyi başarıyor. Yine de bu film bir tür parodisi ya da alayından ibaret değil, onlar baharatı sadece. Arkadaşlık ve aile ilişkileri, daha spesifik olarak erken yetişkinlik dönemi ilişkileri, büyüme ve nostaljinin hem yükünü hem de güzelliğini anlatan bir film. İzlerken ekip üyelerinin birbirini tanıdığını ve anladığını fark ediyorsunuz. Aynı amacı güdüp aynı motivasyona sahipler gibi görünüyor. Bu da filme baştan sonra bir bütünlük hissi vermiş ve sahip oldukları konfor hissi, performanslarına olumlu yansımış. Filmin çekimleri aydınlık ve kamera, lens efektleri bolca var. Yaz neşesini yansıtıyor ve yazın gelip geçiciliği algısı uyandırıyor, banal olmamış.
Dikkat! Resimden sonra filmle ilgili küçük spoilerlar bulunuyor. İzlemediyseniz temkinli olun derim ama hikâyeyi anlatmıyorum.
Filmde seçilen kostümler karakterlerin kişiliklerine, mesleklerine, sosyo-ekonomik durumlarına, psikolojilerine uygun ve bu durum hikâye anlatımına yardımcı olmuş. Mesela Beril’in (Meriç Aral) moda ve zevkli kıyafetleriyle iyi bir intiba yaratmaya çalışması çok açıktı. İlişkiye verdiği çabayı ve ileride yaşayacağı hayal kırıklığını açıklamasını desteklemiş. Zaten Meriç Aral, Beril rolünde çok ikna edici. Yalnız ‘90’lar modası revaçta ve erişilebilir olsa da bara giderken baştan aşağı ‘90’lar giyinmeleri “Nasıl oldu bu iş, sözleşmişler mi?” diye düşündürttü. Yine de hiç şüphesiz keyifliydi. Bar sahnesi 1990’lar, 2000’lerde yazlık hayatı olan çoğu kişiye o ucuz barları, onlarda yaşanan abartılı reverans, drama, eğlence ve krizleri anımsatıyor, bize de ikinci el nostalji yaşatıyor diyelim.
Filmde ağdalı ve tek yönlü bir romantizm ifşası yok, onun yerine daha karışık duygular gösterilmiş. İki birbirinden çekici, evin içinde birbirini kovalayan başrol aktörünün (Berrak Tüzünataç ve Engin Öztürk) fiziksel yakınlaşması her ne kadar yürekleri hoplatacak olsa da, buna pek şahit olmadık. Bundan da memnun olduğumu fark ettim çünkü aksi, filmin hafifliğini götürebilirdi. Filmde iki kişi ölüyor olabilir yine de hafiflik duygusu ve her şeyin olduğu gibi kalması algısını yarattı film. Bu sürüncemede kalmış, senelerce kafa karıştıran, coğrafi olarak uzak bir konumda temelleri olan ilişki betimlemesi oldukça ikna ediciydi, Gökçe’nin (Engin Öztürk) evlenmekten dönmesi hariç. O replik bir şok etkisiyle zihnimi kısa süreli felç etti.
Esas söylemek istediğim: İyi oyunculuğuyla bizleri yine etkileyen Hümeyra’nın oynadığı Nezihe karakterinin ölümü bile duygusaldı ama aynı zamanda soğuk beyaz şarap gibi de hafifti. Nezihe demişken, filmin en iyi yerlerinden biri yatakta oturup o kırışmış yüzü ve karizmatik ses tonuyla nasihat isteyen gençlere kolay bir cevap vermemesiydi. Çoğunlukla kırışık yüzler ve karizmatik sesler motivasyon vermek ve somut mesajları iletmek için kullanılırken bu seçim, samimi ve çağdaş olmuş.
Onun dışında Nezihe’nin yaşayamadığı aşkı, bir keder değil merak sebebi; geçmişe, belki de gençliğe bir hasret olarak nakledilmiş. Bahsettiğim acı ve özleme nüfuz eden hafiflik, neşe hissini buradan da aldım.
Komik, eğlenceli, güncel, somut ve karmaşık duyguları, bazı anlatması zor olan halleri kendine konu edinmiş, iyi bir yerli film olmuş. Komik öğeleri, alışkın olduğumuz üzere uzun ve komik replikler ile karikatürize oyunculukla değil, komik durumlar yaratarak ve iyi oyunculukla anlatmışlar. Onun dışında herkesin yaptığı, bu filmin yapmadığı şeyleri tek tek saymıyorum. Ama şunu söyleyeyim; bu film salonlara tazelik getirecek.