Sinematografi Konusunda Fazlasıyla Doyurucu!
Filmde en çok keyif aldığım şeylerden biri de buydu sanırım: Görsel ziyafet. Canavarın efektlerinden tutun, kameranın çekim açılarına kadar her türlü görüntü konusundan doyuruculuk teminatı veriyor film. Hatta öyle ki, birçok filmden daha iyi CGI kullanıldığını bile iddia edebilirim bu konuda.
Sahne çekimleri konusunda aklıma en çok yer eden kısım, yukarıdaki karenin geçtiği saniyelerde yer alıyor, fakat ne yazık ki tam olarak o sahneyi görsel olarak bulamadım. O nedenle sadece anlatmakla yetineceğim: Baş rolümüz minik Connor’ın, annesinin elini daha fazla tutamadığı ve annesini o açılan kocaman yarığa yem ettiği bir sahnede kamera öyle bir açıyla yüksekten bakıyor ki, bir köşede çatlaklar ve mezarlarla dolu bir yeşil alan mevcutken hemen yanında kapkaranlık ve dipsiz gibi gözüken bir boşluk görüyorsunuz. Ve inanın filmi izleyince neyden bahsettiğimi anlayacaksınız; gerçekten -Can Türkdoğan’ın deyimiyle- tablo gibi bir sahneydi orası.
Peki görsellik denilince sadece çekime tabii tutulmuş alanları mı saymamız gerekiyor? Elbette hayır. Aynı zamanda gözlerinize ziyafet yaşatan diğer güzel yanlarından biri de sanırım filmin çizimler üzerinden giden bir yapım olmasıydı. Peki bu ne mi demek oluyor? Hemen açıklıyorum: Filmde hem Connor hem de annesi çizim konusunda oldukça yetenekli insanlar, onların yaptığı kara kalem çalışmaları zaten oldukça göze hitap ediyor. Üzerine, sulu boyalarla renklendirdikleri resimler ve bu çalışmalar yapılırken yaklaşan kamera açıları var bir de tabii. Hemen yukarıdaki kareye bakarsanız, bir bakıma ne demek istediğimi anlarsınız sanırım. Film sanatsal sayılabilecek çizimleri odağına almış bir yapımdı ve görsellik açısından bunların doyuruculuğu da oldukça fazlaydı.
Son olarak bu görsellik maddesine bir de filmde çok büyük rol oynayan hikayelerin çizimlerinden bahsetmek istiyorum. Filmde, canavarımızın belli gecelerde gelip Connor’a anlattığı üç farklı hikaye ve bunlar anlatılırken beyaz perdeye yansıyan animasyonlar gerçekten güzeldi. Eğer bu animasyonların nasıl olduğuna dair bir örnek isterseniz size hemen Harry Potter ve Ölüm Yadigarları filminde bahsi geçen “Üç Kardeşin Hikayesi” animasyonunu hatırlatayım. Tam anlamıyla aynı değil ikisinin de çizimi fakat birbirlerini anımsattıkları ve birinin diğerine referans olurcasına benzer özellikler taşıdığını söylemem gerekir.
E Oyuncu Kadrosu Müthiş?!
Baş rolde yer alan Lewis MacDougall‘ı en başta tebrik etmek lazım, gerçekten şahane bir çocuk oyuncu kendisi. Bana film boyunca yaşattığı duyguları ciddi anlamda anlatamam. Böyle başarılı çocuk oyuncular gördükçe de mutlu oluyorum aslında, film sektöründe sadece yetişkinlerin sözünün geçmediğinin bir bakıma kanıtı oluyor. E tamam, bizim minik MacDougall efsane oynamış, ona itirazımız yok ama filmin geri kalan kadrosuna bir bakıp da heyecanlanmaz mıydınız acaba? Zira başta Sigourney Weaver ve Liam Neeson olmak üzere Felicity Jones ve Toby Kebbell da var oyuncular arasında ve hepsi birbirinden başarılı işler çıkarmış. Tabii tek fark, Liam Neeson kadroda canavarı seslendirmek adına yer alıyor, onun dışında kalıcı bir rolü yok. Gerçi bir noktadan sonra filmde, aslında Liam Neeson’ın karakterinin, her ne kadar kendisi canavarı seslendirse de, Connor’ın dedesi olduğunu öğreniyoruz. Yani aslında biri göstermelik olmak üzere iki işi varmış bu filmde Neeson’ın. Eğer bu dede-canavar rolleri karmaşık geldiyse, tek çareniz filmi izlemek sanırım. Anlatılmaz yaşanır olayı hani.
12:07 ve Muhtemel Anlamları Üzerine Eyyorlamalar
Şu konu filmden çıktığım günden beri kafama takılan yegane şey belki de. Sürekli kendime bunu soruyorum: Neden 12:07? Film boyunca oldukça önemli bir yeri olan bu saatin görüldüğü sahneler Connor’ın hayali canavarının onu ziyarete geldiği anlar ve bir de filmin sonunda annesinin öldüğü dakika olarak yer alıyor. Bütün filmi domine eden bu 12:07 anının elbette bir önemi vardır diye günlerdir kendi kendimi yeyip durdum açıkça söylüyorum ki. Edebi eleştirmeler açısından bildiğim bir şey varsa, bu tür şeyler genelde bir anlam taşıyor ve inanıyorum ki bu saatin önemi kitapta biraz daha belli bir şekilde açıklanıyor -yani umuyorum ki öyledir. Kitabı okuduğumda eğer çıkarabilirsem bir de ona bir değerlendirme yazmayı fazlasıyla isterim, ama şimdilik film üzerinden gidip, yalnızca filme dair bağlantılar kurarak bu saatin önemini kendimce açıklamaya çalışacağım.
12:07 saati üzerine aklıma gelen ilk düşünce, İncil’e olan muhtemel bir referansın varlığı yönündeydi. Çok hakim olduğum bir konu olduğunu iddia etmeyeceğim ama yanılmıyorsam İncil’de yer alan ayetler ve onların içindeki her cümle bu sayılar ve noktalamalar şeklinde ifade ediliyor, yamulmuyorumdur umarım. Hatta 12 ile 7 sayıları bu durumda on ikinci ayet ve onun yedinci cümlesi şeklinde bir şeye denk geliyor olmalı diye birkaç araştırma yapmaya çalıştım. Fakat bulduğum sonuç ne yazık ki bir şekilde filmle çok alakasız bir ayet çıktı. Dolayısıyla bu ihtimalin varlığını o andan itibaren çöpe attım. En başta bunu düşünmemin sebebi, yabancı sinema sektöründe bu tür İncil ve benzeri dini göndermelerin fazlasıyla yer alıyor olmasıydı. Aslına bakarsanız sadece sinema sektörü değil, edebi alanda bile bunlara fazlasıyla rastlanıyor. E ben de “Neden olmasın ki?” diyerek giriştiğim bu araştırmadan elim boş döndüm bir bakıma. Ama…
Elbette aması var, bu 12:07 saati için gerçekten kendimi yeyip bitirmem aslında bir açıdan boşaymış, zira çok da büyük bir şaşkınlık yaratacak sonuç elde edemedim. İncil göndermesinden vazgeçtiğim sırada sadece sayıların önemlerini araştırdım ve bu sefer biraz daha tatmin edici materyaller elde ettim. Dilerseniz onları sizinle paylaşmak istiyorum:
- Bir sayısı “yeni başlangıçlar” ve “saflık” manalarına gelmekteymiş, ki bu anlamları filmimizle harmanlayacak olursak aslında elimizde oldukça bol malzeme var denilebilir. Yeni başlangıçlar konusunda filmin başından sonuna kadar tanık olduğumuz Connor’ın hayatını örnek gösterebiliriz aslında. Annesini kaybetmesinin ardından beraber yaşamak zorunda kaldığı anneannesinin evinde geçireceği ömrünün geri kalanı, bir bakıma yeni başlangıçları sembol ediyor olabilir. Onun dışında, annesinin ölümünü de yeni bir başlangıç olarak sayabiliriz. Sonuç olarak her son yeni bir başlangıçtır, öyle değil mi? E bütün bu başlangıç meselesi tamam da, saflık filmde neyi ima ediyor acaba? O konuda direkt olarak Connor’ı öne süreceğim. Zira gerçekten saf duygular yaşayan bir çocuk kendisi ve film boyunca da bize bu saf duyguları harika bir şekilde hissettiriyor kendisi. Her çocuğun saf duygusal dünyası, hayali arkadaşları olur mesajı bu konuda son noktayı koyacaktır diye umuyorum.
- İki sayısına gelirsek “denge”, “eşitlik”, “ikilik”, “sessiz güç” ve “planlamaya duyulan ihtiyaç” gibi birçok anlama geliyormuş. Aynı zamanda “partnerlik” ve “iletişim” konusunda da manalar barındıran bu sayı için “kararsızlık” ve “birleşme” gibi fazladan imalar da var. Oldukça çok anlamı var bu sayının ve neredeyse filmin neresinden tutsanız, illa bir anlam bulabileceğiniz bir sayı kendisi. Ama dikkat çekeceğim kısım sanırım “sessiz güç” olabilir, zira film boyunca bize saatin 12:07’yi gösterdiği zamanlar gelen canavarımızın aslında Connor’ın hayalinde var olan bir güç olduğunu söylersek, yalan söylemiş olmayız pek. Kimsenin göremediği, duyamadığı bu canavarın Connor’ın olgunlaşmasında büyük bir etken olduğu su katılmaz bir gerçek. İç dünyasında büyüttüğü bu hayalin de ona kelimenin tam anlamıyla bir güç sağladığını ise filmin sonunda çok net anlıyoruz: Canavar, Connor’a en çok korktuğu şeyi itiraf etmesinde yardımcı olduğu zaman, bunun en büyük kanıtı. Aslında annesinin ölmesi konusunda hissettiği duyguları sonunda açıkça söyleyebilen Connor için en büyük güç kendine karşı dürüst olabilmesiydi.
- Yedi sayısına baktığımızda ise “sihirli güçlerle karşılaşma”, “gizem”, “hayal gücünün aktifleşmesi”, “farkındalık” ve “rüya görme” gibi anlamlarla karşılaşıyoruz. Şu kelimeler bir araya gelince zaten bir bakıma filmin özeti çıkıyor gibi bir durum söz konusu; çünkü canavar konusunda sihirli güç ve hayal ürünü şeklinde sıfatlar kullandığımızda, bütün bunların Connor için bir hayal veya rüya olmadığını söylersek yanlış olur sanırım. Yani aslında filmi izleyen kişilere göre değişecek bir düşünce bu; acaba canavar ne denli bir hayaldi/rüyaydı diye sorabilirsiniz, belki de gerçekti besbelli şeklinde argümanlar da öne sürebilirsiniz. Bu tamamen, filmin neresinden tutup ne açıdan değerlendirdiğinize göre değişir. E ama bu sihirli güç, gizem ve hayal gücü olaylarını çok da açıklamaya gerek kalmıyor sonuç olarak yani, çünkü direkt filmin anlattığı buydu bir bakıma.
- Her bir sayıyı tek tek ele aldıktan sonra bir de sadece on iki sayısının ne anlama geldiği konusunda küçük bir bilgiyle karşılaştım, o konuda da bir şeyler söylemeden geçmek istemiyorum. On iki sayısı “Olumlu ol” ve “İnançlı ol” gibi mesajlar içeriyormuş ve bu sayı ne kadar çok tekrarlanırsa, manasındaki güç de o kadar artıyormuş. Peki bu olumlu ve inançlı olma yönündeki referanslar filmin neresinde? Çok bariz bir şekilde Connor’ın annesinin yaşadığı hikayeyi bu on iki sayısına yönlendirebiliriz aslında. Kemoterapi gören anne rolündeki Felicity Jones’un hikayesinde inançlı ve olumlu olması gereken kişi Connor’ken, aynı zamanda bu inanç meselesini bir de canavarımızın anlattığı hikayelere bağlayabiliriz. Daha filmin çok başlarında, canavar Connor’ı ziyaret edip ona hikayesini anlatmaya başladığında Connor bunlara inanmamış hatta ve hatta canavarın gerçekliğinden bile şüphe duymuştu. Ama hikayeler ilerledikçe, onlara olan inancı gittikçe artmıştı. Özellikle de porsuk ağacının şifası hakkındaki hikayeden sonra Connor’ın, annesinin iyileşmesini yine porsuk ağacına bağlaması konusundaki inancı tam anlamıyla bu sayının önemini yansıtıyor bana kalırsa.
Tabii her bir sayının manasını araştırıp bir anlam, bir referans bulma çabam bir yerde tamamen boş da olabilir; kitabın yazarı için özel bir anlamı olan bir sayı da olabilir, bu anlamlar düşünülmemiş de olabilir. Ama çoğu yazarın, artık nasıl olduğunu bilmiyorum ama, bir şekilde bu tür ince detayları düşünmeden bir kitap yazmaya başladığını pek düşünmüyorum. Kitap yazmak öylesine şeyler yazıp da okuyuculara sunabileceğiniz bir şey değil sonuçta. Edebi anlamlar yükleyebileceğiniz ve yıllar sonra bile hala okuyanların derin anlamlar bulabileceği yegane kaynaklar onlar bence. Ki bu tür sayısal manaların da olmaması için pek bir neden göremiyorum ben, bilmem siz ne düşünürsünüz bu konuda…