İyi de, niye? Bunu hakikaten anlamam mümkün değil. Üçüncü sezondan sonra damakta bıraktığı tat azalarak bitmiş olan How I Met Your Mother hâlâ Salı günlerindeki milli sporumuz olmaya devam ediyor, tüm espri anlayışı “Bakın ne kadar da nerdler!” eziklemesinden ibaret Big Bang Theory övülmeden bir muhabbet geçmiyor (Biraz Big Bang över miyiz?), Two and a Half Men ve minvallerine ise hiç girmiyorum. Peki o hâlde, sevgili komedi dizi izleyicileri, Brooklyn Nine-Nine neden pas geçiliyor?
Bir kere reyizi var…
Gereken her şey yerinde. Gerçekten. Bir kere bence her dizide, filmde, oyunda ve çizgi romanda olması gereken bir “reyiz” faktörü var. Andre Braugher’ın oynadığı Yüzbaşı Holt, bu faktörü darmaduman etmiş zaten. Holt odaya girdiğinde, “Holt odaya girdi” diyorsunuz zaten. Adam zaten siyahi, zaten karizmatik, zaten bir ne bileyim, lider…. Ha bir de adam gay bu arada.
Buradaki zekayı görebiliyor musunuz? Hayır, karizmatik bir otorite figürünü gay yapmanın zıtlığından söz etmiyorum. Burada bir stereotip yıkılıyor. How I Met Your Mother sekiz sezon önce Robin’in “maskülen kadın” olduğuna kanaat getirdi, o sekiz sezon içerisinde karakteri bir adım ileriye taşımadı. Stereotip “içinde küçük bir kız yatan maskülen kadın” idi, harfiyen uydu, şaşırmadı. The Big Bang Theory’ye ise hiç girmiyorum. Bir bölümde Leonard, Penny’ye “Seninle dışarıya çıkmayacağım” dedi, Penny “Neden?” diyince, Leonard “Bizim çocuklarla D&D oynayacağız” dedi. Seyirci buna güldü. Ben bunun üstüne zaten istesem de bir şey söyleyemem.
Beni bu sıkmaktaydı uzun süredir. ABD’de sitcomlar çok uzun bir süredir karakterlerini ateşe atarak güldürme yönteminden ilerliyordu. Two and a Half Men’de esprilerin yarısı Alan’ın basiretsizliği, sünepeliği, sülüklüğü üzerinedir mesela. Friends de az çok bu minvalde ilerlerdi. Bir bölüm Ross’un “geek”liği mevzuydu, diğer bölüm Joey’nin salaklığı, Chandler’ın sosyal ortamlardaki garipliği, Rachel’ın şımarıklığı, Phoebe’nin genel deliliği…
Big Bang Theory’ye girmeden geçilen yeni bir paragraf
Brooklyn Nine-Nine işte bu stereotipleri yıkıyor. Kimse öyle ezilmesi için orada olan bir karaktermiş gibi hissettirmiyor. Boyle var mesela. Normal Amerikan komedi dizilerinin beslenme zincirinde en dipteki adam kendisi. İnsanları memnun etmeye pek bir hevesli, hafif şişko, tipi de belli ki düzgün olmayan bir karakter işte. Ama Boyle ezik gibi hissetmiyor.
Sorun şu ki biz zaten gerçek hayatta da bu tip insanlara kendilerini ezik gibi hissettirmiyoruz. Yani bilmiyorum ama benim arkadaşlarımla olan muhabbetlerimde biri birine gömdüğünde diğeri bunu sahipleniyor, iki komik laf söyleniyor sonra da yola devam ediliyor. Çünkü “Ne kadar garipsin lan sosyal konularda” diyeceğimiz bir durum yok. Bunu diyecek bir Jennifer Aniston yok ortamda, anlatabiliyor muyum? Brooklyn Nine-Nine‘ın kadrosu bu yüzden daha gerçekçi bir arkadaş ortamı tasvir edebiliyor. Birbirlerine gömüyorlar ama mesela gömülen, yediği lafı sahipleniyor. Ya umursamıyor, ya da gururla “Evet, garibim sosyal ortamlarda!” diyor. O zaman siz de izleyici olarak diyorsunuz ki: “Haa bu adamlar birbirlerini rezil rüsva etmiyorlar, demek ki gerçekten arkadaşlar”. Brooklyn Nine-Nine size o arkadaş grubunun gerçek olduğunu hissettiriyor, böylece siz de bir parçası olmak istiyorsunuz.
Dayanamıyorum, Big Bang Theory’ye gireceğim yine ben. İzlerken, o diziyi yüz elli sezon boyu izlerken hiç “Ulan bu Howard ne yapıyor bunlarla?” dediniz mi? Ben dedim, zira bütün kadronun bir ara iki lafından biri “Howard çok sapık” minvalindeydi. Bre Chuck Lorre, seyirci izleyip düşünür bu kadar birbirine giydiren adamların arkadaş olamayacağını. O ortamdan kopar. Zaten arkadaşlık dizisi çekiyorsun, elinde avucunda bir şey kalmaz, sen de “Bakın ama gerçekten nerdler! Sarışın seksi kız arkadaşıyla takılmak yerine hobisini dostlarıyla icra etmek istiyor! Neeeerd!” diye mizah yapmak zorunda kalırsın.
Brooklyn Nine-Nine farklı
Ama Brooklyn Nine-Nine öyle mi? Değil. Brooklyn’in 99 numaralı polis karakolundaki muhabbetler hoşunuza gidiyor. Karakterler çoğunlukla kendilerini yererek mizah yapıyorlar, ya da aralarındaki ilişkiden mizah çıkıyor. Bu da hikâyeye bir gerçekçilik katıyor. Olaylar ne kadar absürd olsa da, en azından ekrandaki insanlara inanıyorsunuz. Oyunculuklar da bu uğurda acayip faydalılar. Andy Samberg başta olmak üzere, tüm kadro ayrı ayrı yardırma peşinde.
Ezcümle? 20 dakikanızı ayırıp Brooklyn Nine-Nine’ı izleyin. Zaten peşi çorap söküğü gibi gelecek. Sonra Geekyapar’a teşekkür edersiniz, biz de insanları Chuck Lorre’un vasatlığından koruma misyonumuzu yerine getirmenin huzuruyla uyuruz bu gece.
http://www.youtube.com/watch?v=jdvSblsqaTc