Bu Hafta Çıkan Çizgi Romanlardan Mutlaka Okumanız Gereken 8’i

Geçen hafta bu köşeyi başlattığımızda şimdilik yola Marvel, DC ve Image ile başlıyoruz; fakat ileride belki diğer firmalardan da bir iki bir şey almaya başlarız demiştim. Eh, itiraf edeyim, beklediğimden hızlı oldu. Listemiz yine ekseriyetle Marvel, DC ve Image ağırlıklı, ama bu sefer aramızda bir de Valiant Comics’ten bir seri var. Hatta Boom’da araya yeni serilerinden birini sokuşturmak üzereydi itiraf etmek gerekirse; fakat emin olamadık, listeye alma meselesini ikinci sayısından sonraya bırakmaya karar verdik.

Buyurun başlayalım o hâlde!

All-New Captain America #5

Falcon’ın Captain America olarak ilk macerası beşinci sayıda baya rayında gidiyor. Serinin yazarı Rick Remender başlarken çok net bir şiar koymuş kendine: Falcon’a o kalkanı hak ettirtmek. Bunun için hem okuyucuya Sam Wilson’ın kim olduğunu kanıtlıyor, hem de Wilson’a kendi içinde bunu kanıtlattırması gerekiyor. Bunu da Cap’in tüm ünlü kötülerini bir araya koyduğu konusuyla çok iyi örtüştürmekte Remender. Önceki dört sayıda da, beşinci sayıda da hem “Falcon kim?” sorularını, hem de “neden bir sonraki Cap olmayı hak ediyor” sorularını cevaplandırıyorsunuz.

Chrononauts #1

İnsan bir çizgi romanın arkasında kemerinde Kick-Ass, Kingsman, Civil War gibi çentikler olan Mark Millar’ın olduğunu bilince, istemsizce okuyor. Yapacak bir şey yok, nedir yani, 21. yüzyılın en önemli çizgi roman yazarlarından biri tutup yeni bir seri başlatmış, es mi geçeceksiniz? Ben de geçemedim. Dürüst olayım, ilk sayı öyle dudaklarınızı uçuklatacak bir şey değil. Ama ilerisi için çok umut vaat eden bir hikayesi var. Farklı dönemlere yolculukların yapıldığı karakter bazlı dinamik bir hikaye olacağa benziyor Chrononauts. Şimdilik tek eleştirim, umarım karakterizasyonlar şimdiki “efendi çocuk – zırtapoz kankası” ikileminden daha derinleşirler.

Divinity #2

Matt Kindt’in yazdığı Divinity için ilk sayısından sonra “Valiant’ın bastığı en iyi çizgi roman” denildi. Valiant’ın katalogunu bu lafı edecek kadar iyi bilmiyorum; ama çok net bir şekilde Divinity’nin okuduğum en iyi bilim kurgu çizgi romanları arasına girdiğini söyleyebilirim. Vakti zamanında gizli bir şekilde uzaya yollanan bir kozmonotun, Tanrısal güçlerle geri döndüğü Avustralya’da küçük bir cennet yaratmasını konu alıyor Divinity. Ama bu konsepti o kadar ince ve dokunaklı bir biçimde işliyor ki, aynı anda hem ruhani, hem insancıl hem de huşu uyandırıcı derecede etkileyici olmayı başarıyor. Bu listeden sadece bir çizgi roman okuyacaksanız, o Divinity olsun.

Princess Leia #2

Marvel Star Wars çizgi romanlarıyla harikalar yaratmaya devam ediyor. Açık konuşayım, Princess Leia’nın ilk sayısından pek de iyi izlenimlerle ayrılmamıştım. Leia’nın o sayıdaki karakter çizgisi çok basmakalıp geliyordu bana, özellikle de Evaan ile olan muhabbetinin ışığında. Fakat bu sayıda çok başka bir şey başardı Mark Waid. Leia’yı öyle bir sundu ki, hem filmlerde gördüğümüz karakterin, filmlerde gördüğümüzle çelişmeyecek bir şekilde derinleştirilmesine tanık olduk; hem de ortaya gerçekten de cuk diye Star Wars mitosuna oturan bir öykü çıktı. Star Wars hayranları katiyen kaçırmasın.

Red One #1

Xavier Dorison ve Terry Dodson’ın yeni serisi Red One ilginç bir konsept üzerinden çıkıyor. Bunu listeye alışımız da az çok Chrononauts ile benzer. Ana karakterimiz Vera, Sovyet Rusya tarafından Amerika’ya orada halkın sevebileceği bir kostümlü kahraman olmak ve böylelikle algı yönetimi yapmak için casus olarak gönderiliyor. Hikaye Vera’nın “Red One” kimliğini alıp, suçla savaşma ve popüler olma çabasını konu alacak. Hikaye ilginç ve daha da ilginç yerlere gideceğe benziyor; fakat ciddi de bir problem var.

Vera gerçekten de çok ergen bir seksilik içinde resmediliyor; vücut oranları porno yıldızı kıvamında, daha beşinci sayfada grup seks yapıyor ki zaten öğreniyoruz ki bir menage e trois içindeymiş, uçakta yanında oturan adamı tuvalette götürüyor… Dorison bunun farkında ve diyaloglarıyla bunu belirtiyor, ama farkında olması meselenin ucuzluğunu azaltmıyor. Eğer ana karakterini ıslak rüyalardan fırlamış bir vaziyetten kurtarmazsa, seri cidden ümit vaat edebilir.

Silk #2

Çok açık konuşuyorum, Silk’i takip etmemin tek sebebi belki de Spider-Man külliyatında en sevdiğim karakterlerden biri olan Ezekiel’e bağlanacak olmasıydı. Şu an ikinci sayı sağ olsun, bir de Cindy Moon’un her örümcek karakterden alıştığımız ama burada da yine eğlenceli bir şekilde sunulan “iç çekişme ve kostümün içinde sıradan, korkuları ve şüpheleri olan bir insan olma” durumu da okumamın sebepleri arasına girdi. Yine de Silk’in özel bir durumu var, Marvel da bu özel durumu uzun uzun kullanacağa benziyor.

Superman #39

Bu sayıyla ilgili internette pek çok negatif eleştiri gördüm; ama dürüst olmak gerekirse son aylarda okuduğum en başarılı Superman hikayelerinden biriydi bu. Daha önce tonla yapılan bir şeyi yaptı ve Superman’i 24 saatliğine insan yaparak, oradan bir hikaye çıkartmayı denedi Geoff Johns. Ve çıkarttı da. Superman’in gerçekten kim olduğunu çok iyi ve sade bir biçimde özetleyen; aforizmasını da esirgemeyen bir sayı Superman #39. Ben çok sevdim.

Teen Titans #8

DC süper kahramanlarını alıp arada imajlarını dekonstrükt edebildiğinde çok başarılı oluyor; zira Marvel’ın yapamadığı DC’nin ise mükemmel olduğu en önemli alan bu. Teen Titans’da da dünyayı kurtaran ekibin ertesinde yaşadıkları şöhretle mücadelelerini anlattılar. Daha önce üzerine kalem oynatılmamış bir mesele değildi, fakat Teen Titans’ı iki ark üzerinde çok eğlenceli bir şekilde gösterdi, güzel bir mola oldu. Dışarıdan seriye girmek isteyecekler için de hoş bir kapı üstelik.