Bugün Berlinale maceramızın ilk günü. İlk defa uluslararası bir film festivaline, basın olarak katıldığım için inanılmaz heyecanlıyım. Eren ile birlikte güzel filmler seçtik, bazıları hakkındaki görüşlerimi festival boyunca sizlere aktaracağım. 

Festival pandemi önlemleri için her gün, ama bakın her gün test yapıyor. Dün akşam testlerimiz yaptırdık, basın kartlarımızı aldık ve film rezervasyonlarımızı tamamladık. Daha önce sıra beklenerek alınan ve genelde biten biletler, bu sene pandemi nedeni ile online biletlemeye dönmüş. Salonlara gidip yer kapmak çilesi de son bulmuş, gidip yeri belli olan koltuklarımıza oturacağız, aynı Türkiye’de olduğu gibi. Zaten gidip yer kapmalı sistemi bir türlü tutmamışımdır.

Bu senenin festival jüri başkanı M. Night Shyamalan. Evet bildiğiniz, kimilerinin sevdiği, kimlerinin özellikle Avatar: The Last Air Bender yüzünden tiksindiği meşhur Shyamalan. Kendisine, “BUNU NASIL YAPARSIN?” diye, el kaldırıp sormak istesem de, cesaret edemedim. Jüri’nin bir diğer gözlerimizi alamadığımız jürisi ise Connie Nielsen. Wonder Woman’ın Hippolyta’sı, Gladiator’ün Lucilla’sı olarak da tanıdığımız Danimarkalı oyuncu. Jüride ayrıca bu sene Oscar adaylığına hem film, hem de en iyi yönetmen dallarında koşan Ryûsuke Hamaguchi vardı.

Jüri tek tek ilk sinema deneyimlerini bahsederek başladı basın söyleşilerine. Zimbabwe’ki Tsitsi Dangaremba’nın özellike, siyahilere film dahi gösterilmeyen ülkesinden çıkıp film yapmaya başlaması oldukça etkileyiciydi. Shyamalan’ın ilk sinema deneyimi ise Raiders of the Lost Ark’mış. Hatta arkadaşı bilimle ve arkeoloji ile ilgili bir film diye anlattığı için gitmek dahi istememiş. Filmi izledikten sonra da, bu duyguyu ben de yeniden yaratmak istiyorum diye düşünmüş. Zaten daha sonra bildiğiniz gibi Avatar’ı beyaz perdeye aktararak hayallerimizi ateşe verdi. Şaka bir yana The Village, Signs, Unbreakable gibi filmlerini çok severim kendisinin. Ryûsuke Hamaguchi ana dilinde konuştuğu, ben de kulaklık almadığım için dediklerini hiç anlamadım. 

Büyük hikaye anlatıcılarının cevaplarını dinlemek, uluslararası basının arasında olmak, sizlere festivali aktaracak olmak şahane bir his. Bağımsız sinemanın her geçen sene daha da büyüdüğünü, desteklendiğini de birinci elden görmüş oluyorsunuz bunun gibi organizasyonlarda. Blockbuster diye adlandırdığımız, hepimizin filmlere “commercial” yani ticari filmler olarak, herkese yönelik olduğundan bahsetti jüri başkanı Shyamalan. Bağımsız sinemayı ise belli, farklı kesimlere, dünyanın farklı tatlarını aktararak, seyirciyi değiştirdiğini belirtti. Evet bu tarz filmleri izlemek daha zor, takip etmesi kolay olmuyor, ama seyirci olarak sizi değiştiriyor dedi. 

Festivalde izlediğim filmleri, buradaki deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Takipte kalın.

Author

34 yaşıma geldim, hala pis bir metalci, fantastik ve bilim kurgu eserlerin hastasıyım. Hobilerimle yaşıyorum.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.