Bu yazıyı aslında 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü için yazacaktım, en azından ilk plan buydu. Ondan öncesinde de defalarca üzerine konuştuğum, fikir yürüttüğüm bir konuydu bu. Ama Dünya Kadınlar Günü bunu konuşmak için gözüme en ideal gün gibi gözükmüştü, kadınların popüler medyada en fazla muzdarip olduğu problem olan cinsel objeleştirmenin, en “abartı” görüldüğü medyum olan çizgi romanlar en nihayetinde bizim hükümranlığımız altına düşüyordu. Üzerine bir iki laf söylenecekse, dürüst olalım, bunu Geekyapar‘dan daha iyi söyleyecek pek fazla kişi yoktu. Ama olmadı, denk gelmedi, 8 Mart’a yetişmedi yazı. Bugün burada, biraz daha değişik bir formuyla karşınızda.
Çizgi romanlarda cinsel objeleştirme üzerine bir sava girişmeden önce, cinsel objeleştirmeyi tanımlamak gerek. Bana sorarsanız, bunu yapacaksak 80’lerin hair metal gruplarının klipleri kadar net bir örnek bulmamız zor. O dönem popüler olmuş, herhangi bir grubu ele alalım, mesela Whitesnake diyelim mi? Örnek olması amacıyla, hadi diyelim. Aşağıya da muhtemelen en sevilen şarkılarından birinin klibini koyalım: Here I Go Again. Bir göz atın.
Klip boyunca ara ara çıkıp duran ablayı fark ettiniz değil mi? Etmemeniz mümkün değil. Kendisinin ismi Tawny Kitaen ve videonun ana olayı olduğunu söylemek hiç de abes olmaz. Kendisinin tek görevi, video süresince seksi durmak. O, onu seyretmeniz, seyrederken keyif almanız için var. Videonun başlayıp bittiği dört buçuk dakika içerisinde başka tek bir vasfı daha yok. Kelimenin tam anlamıyla bir obje görevi görüyor.
Fakat cinsel objeleştirme, sadece seksi bir insanı tutup bir videonun ortasına yerleştirmekten ibaret değil elbettte. Kimsenin kimseyi kandırdığını sanmıyorum, ağırlıklı olarak güzel insanlar TV, film ve klip yıldızları oluyorlar, hatta müzik endüstrisi için de çoğunlukla bu geçerli. Yani tutup Kitaen ile Rihanna‘yı aynı keseye koyacak değilim. Kitaen’in çok kilit bir farkı var. Siz Kitaen’i tam olarak bir figüran olarak izliyorsunuz, kendisinin tek vasfı size tahrik edici bir seyirlik sunmak, başka hiçbir şey değil. Ama bunu klibinin merkezinde olan, şarkıyı da söyleyen, dansı da eden Rihanna yaptığında, onun seksi hareketleri şovun bir parçası hâline geliyor. Anlam kazanıyor.
Benim gözümde şan eğitimi aldıktan sonra bilmem kaç oktav sesiyle yardırmasıyla, saatlerini spora yatırdıktan sonra fit bacaklarıyla yardırması arasında çok bir fark yok. Zira ikisinde de izleyiciyle arasındaki ilişkide üst tarafta olan o. Rihanna şarkı söylüyor, sesinden etkilenip hayran hayran dinliyorsunuz, Rihanna twerk yapıyor, vücudundan etkilenip hayran hayran bakıyorsunuz. Kontrol Rihanna’da.
Bunun yine de son, belki de on yıla kadar savunulacak bir tarafı yoktu. Zira evet, eğlence endüstrisi görsel yönü yüksek ve her zaman güzelliği ön plana çıkartmış bir endüstriydi, fakat kadınların twerk yapması, fit kalması beklenirken, erkeklerin sadece orada olması yeterli görülüyordu. Bunun son on yıldır bu şekilde olduğunu düşünmüyorum, özellikle de pop kültürde. Zira sanırım baklavası olmayan bir film yıldızını en son gördüğümde sene 2002 falandı. Tabii bunun, komedyenler için çok geçerli olmadığını söylemekte de fayda var, iki cinsiyet için de. Melissa McCarthy‘ler, Lena Dunham‘lar, Seth Rogen‘lar ve Jonah Hill‘ler bu cümlenin özneleri değil.
Ama işte çizgi romanları ben bu ikilik üzerinden yargılıyorum. Cinsel objeleştirme, dediğim gibi, eğer izleyici koyunu izleyen kurt kıvamında değil de, hayran hayran bakan biri konumudaysa, yani cinselliğini ortaya koyan kişi kontrole sahipse (en azından mental olarak) pek vuku bulmuyormuş gibi geliyor. Rihanna örneğinde bu hayranlık ulaşılamayacak bir güzellik seviyesi olarak kuruluyordu, fiziksel veya işitsel olarak. Çizgi roman kadınlarının ise objeleştirmeden sıyrılmaları için karakter sahibi olmaları gerekiyor.
Sizi bilmiyorum ama, şu dakikada oturup çizgi roman kadınları cinsel olarak objeleştiriliyor demek için çizgi romanları sadece filmlerden takip etmek gerekiyor. Ms. Marvel, She-Hulk, Batgirl, Catwoman, Sue Storm, Wonder Woman, Supergirl gibi karakterler çok uzun zamandır sadece meme, ince bir bel ve güzel bir kalçadan ibaret karakterler değiller. Uzun zamandır gerçek hislere, karmaşalara, niyetlere ve dertlere sahipler ve onları tanıyorsunuz. Eğer bu konuda bir şüpheniz varsa, Supergirl’in gidip Wonder Woman ile birlikte eğitim aldığı seriyi, onu da bulamazsanız animasyon uyarlaması Batman / Superman Apocalypse‘i bir seyretmenizi öneririm. Yoksa haftalardır borazanını öttürdüğümüz She-Hulk‘a da göz gezdirebilirsiniz. Ya da Barbara Gordon kimmiş, onu bir araştırabilirsiniz mesela.
Ama buna karşı getirilen eleştiriyi de biliyorum. “Peki ya kadınlar neden hep dekolte şeyler giymek zorunda? Power Girl’ün o kostümü de neyin nesi?“. Bu eleştiri, 1950’lerden, 80’lere kadar gelen süreçte dibine kadar haklı bir eleştiri. Ama çizgi romanların geldiği noktada, erkek kahramanlara bakmadan bunu söylemek adaletsizce değilse bile, en azından safça bir söylem. Bütün süperkahramanlar hem görsel, hem de karaktersel olarak idealize ediliyorlar. Süper olmalarının olayı bu zaten.
Geniş omuzlu olmayan kaç tane süper kahraman var? Üçgen vücuda sahip olmayan bir tanesini gördünüz mü? Peki bunlar eşofmanla mı geziyorlar? Hayır. Her biri dar kostümler içerisindeler, hatları çok keskin çiziliyor. Filmlerde hepsini yakışıklı aktörler oynuyor ve işin en güzel tarafı, filmler de artık bu aktörlerin seksapelini kullanmaktan çekinmiyor.
Bugün oturup hep beraber bir Arrow izlesek ve ana karakter üstünü her çıkardığında bir bardak birayı fondipleyelim desek, muhtemelen bölümün sonunu çıkartamayız. Ya da kamuoyu yoklaması da yapabiliriz isterseniz, gidip kadınlara tek tek soralım Avengers‘tan en çok neyi hatırladıklarını. Thor‘un kolları çıkmazsa, eminim akılları hâlâ Captain America’nın kendi filminde deney tübünden muazzam vücuduyla ilk çıkışında kaldığındandır.
Yazının ezcümlesi basit. Cinsel objeleştirme, eğer kadın sadece bir objeyse makul bir eleştirdir. Kadının seksapeli arttığı her anda söylenmez. Ve çizgi romanların geldiği bu noktada, artık erkek ve kadın kahramanların seksapeli eşit derecede sunuluyor, ön plana çıkartılıyor. Mini etek giyen bir süper kahraman, aynı zamanda kendine “Ben kimim ve hayattaki amacım ne?” diye soruyor, hikaye bunun cevabını bulması üzerinden şekilleniyorsa, o mini etek, Whitesnake klibindeki ablanın giydiği iç çamaşırlarıyla aynı kategoride değildir. Onun kategorisi, daha ziyade, Hawkeye‘ın dünya uzaylı işgali altındayken sıfır kollu deri bir kostümle koşuşturmasıyla aynıdır.
Seks satar. Seksle bazı işler sattırabilir. Bu satılan şeyin karakterlerinin objeleştirildiği anlamına gelmez. Önemli olan satılan şeyin, sadece seks olmamasıdır. İşte o zaman kişi, kişilikten çıkıp “ürün” sınıflandırmasına girer.